Devlet Adamları ve Komutanlar:
Babası Yavuz’un da vezîri âzamı olan Pîri Mehmed Efendi, çok yönlü bir devlet adamı ve aydın olan Makbul İbrahim Paşa ile Sokollu Mehmed Paşa, Balkan fatihi Bâli Paşa, Yemen fatihi Özdemir Paşa, Kafkas fatihi Özdemiroğlu Osman Paşa, Moskova fatihi Devlet Giray, Kıbrıs fatihi Lala Mustafa Paşa, devlet felsefesini anlattığı Asafnâme’si ve Osmanlı tarihiyle gerçek bir aydın olduğunu ortaya koyan Sadrazam Lütfi Paşa.
Amiraller:
Barbaros Hayreddin Paşa, Turgut Paşa (Reis), Uluç Ali Reis, Aydın Reis, Piyale Paşa, Selman Reis, Murad Reis, Hadım Süleyman Paşa.
İlim ve Fikir Adamları:
Pîri Mehmed Efendi, Zenbilli Ali Efendi, Ebussuud Efendi. Kemalpaşazade, Taşköprülüzade.
Şairler:
Fuzulî, Bâkî, Nev’î, Taşlıcalı Yahya, Hayalî, Zâtî, Âşık Çelebi, Trabzonlu Figânî, Bağdatlı Ruhî, Bursalı Cenânî, Riyâzî, Hayreti Rumî
Mimari-Musiki:
Koca Sinan, Behram Ağa.
Hat ve Resim:
Şeyh Hamdullah, Ahmed Karahisarî, Sarhoş İbrahim, Matrakçı Nasuh, Haydar Reis. Nakkaş Osman.
Tarihçiler:
Gelibolulu Mustafa Âli, Selanikî, Hoca Sadeddin Efendi.
Coğrafyacılar:
Piri Reis, Seydi Ali Reis.
Manevî Büyükler:
Sünbül Sinan, Merkez Efendi, Ümmî Sinan, Üftade, Yahya Efendi.
Asya kıtasından İslâm dünyasına, Avrupa ve Afrika içlerine kadar yayılan Türkler On altıncı yüzyılda Cihan Hâkimiyeti Ülküsü’nün zirvesine ulaşıyor; Üç kıtaya hâkim olarak dünyanın en büyük ve en uzun ömürlü devletini kuruyorlardı. Bu yüce devletin sultanı olarak Kanuni de Cihan Hâkimiyetinin Tacı’nı giymişti. 1533 yılında huzura çıkan Ferdinand’ın gönderdiği elçi Cihan Padişahı Kanuni’ye:
“Oğlunuz Ferdinand size ait yerleri kendisinin ve kendisine ait yerleri de sizin malınız biliyor, çünkü oğlunuzdur. Macaristan’ı kendinize alıkoyduğunuzu bilse idi muharebeye girişmezdi” ifadesiyle yalvarıyordu. Fransa kralı Fronçais imparatora karşı (Şarklen’e) Kanuni’nin yardımını diliyor ve imparatorun esaretinden kurtulmak için, anası vasıtasıyla hakanın himayesini niyaz ediyordu. Padişah “Fransa vilayeti kıralı” diye hitap ettiği Fronçaisi (Fransova’yı) kurtarıyor ve o da Türk sultanına, nimet bilen bir bende olarak, minnetlerini arz ediyordu. (Turan, 1969, c, 2, s. 95)
Alman kralı Şarklen’e esir düşen ve Almanlar tarafından ülkesi işgal edilen Fransız kralı Fransuva’nın elçisini iltifatlarla karşılayan Kanuni’nin 1526 yılının Şubat ayında Fransa kralına gönderdiği mektubun metni şöyledir:
“Ben ki, Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Karaman’ın ve Rum’un ve Dulkadir vilayetinin ve Diyarbekir’in ve Acem’in ve Şam’ın ve Halep’in ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve Arap diyarının ve Yemen’in ve daha nice memleketlerin -ki yüce atalarımızın ezici kuvvetleriyle fethettikleri ve benim dahi ateş saçan kılıcımla fetheylediğim nice diyarın- sultanı ve padişahı Sultan Bayazid oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman’ım. Sen ki, Françe vilayetinim kralı Françeskosun. Sultanların sığınma yeri olan kapıma, sadık adamın Frankipan ile mektup gönderip ve bazı ağız haberi dahi ısmarlayıp; memleketinizin düşman istilasına uğradığını, hapse atıldığınızı bildirip; kurtarılmanız hususunda bu taraftan yardım ve medet istemişsiniz…“ (Ergezer, 1975, s. 56)
Mohaç savaşında Türklere esir düşen Bartholomeus Georgievic’in 1544 tarihli “Türklerin Gelenek ve Görenekleri” isimli eserinde, Türklerin sefer zamanında dahi adaleti gözettiklerine şöyle dikkat çekilmiştir:
“Savaş zamanında öyle sıkı bir disiplin vardır ki, hiç bir asker adaletsiz bir şey yapmaya cesaret edemez. Adaletsizlik yapan hiç acımaksızın cezalandırılır. Gözcüler ve düzen sağlayıcılar vardır. Geçip gidilen yolların kıyısındaki bağ ve bahçelerde sahiplerinin izni olmaksızın, bir elma bile koparılmaz. (Kula, 1993, s.162)
Allah’ın Ordusu olmaktan şeref duyan, Yüce Allah ve Hz. Peygamberin övgüsüne mazhar olan Türkler, Akdeniz’den, Hint denizine, İran’dan Kafkas ötelerine, Afrika’dan Arabistan çöllerine ve Adriyatik sahillerinden Çin’e kadar uzanan geniş coğrafyada Allah yolunda, Dünya Nizamı ve Dünya Barışı için cihat yaparken, Türk yönetimi altında bulunan çeşitli milliyet ve dinlere sahip insanlar huzur ve adalet altında yaşıyorlardı.
