Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

MÜSLÜMAN’I GEÇEN, ANCAK BAŞKA BİR MÜSLÜMAN OLMALI

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 7 Şubat 2017 Salı 12:25:11
 

– 17-
Madem Rahıym ismi İman Nuru’na yöneliktir, madem hak ve adalet temeline değil de nimet temeline oturmuştur, o halde iman nuru taşıyanlar, özellikle “Âmentü Billâhi ve RasuliHİ” diyenler üzerine çok özel titrememiz, onlara çok hassas olmamız gerekir. Âmentü Billâhi’deki RasûliHİ ifadesi Efendimiz’e yöneliktir, yani Muhammedî yöneliştir. Ayetten öğreniyoruz, biz bütün Nebi ve Rasûlleri tasdik ederiz; “Âmener Rasûlü” ayetindeki “RusuliHİ” bunu ifade eder; tüm Rasûllerine iman ettik ya Rabbi. Muhammedî yöneliş elbette hepsini kapsar. “RasûliHİ” ifadesi Efendimiz’e yönelme ve Onu tasdik olmakla birlikte, içerisinde tüm Nebi ve Rasûllere yönelmeyi de taşır.
Mü’min’e “rahıym”e göre davran.
Önce yakın çevrenden başla!

Eğer, birisi “Âmentü Billâhi ve RasûliHİ” demişse ve böyle de yaşıyorsa, onda iman nuru da varsa ona davranışlarımızın çok özel olması gerekiyor, ona çok titizlenmemiz, çok hassas davranmamız lazım. Bu öyle önemli bir konu ki! Günlük yaşantıda Rahman ismi kapsamında bir hak hukuk oluşacak olsa, Rahman ismindeki adalete dayalı hak hukuktan dolayı “kul hakkı” oluşabilir, Allah muhafaza etsin, inşaAllah hiçbirimizin üzerinde öyle bir hak olmaz. Ama Rahıym ismi çok dikkat ister. Rahıym ismindeki hediye ve lütuf yüzünden bir mü’minin Rahıym ismi muamelesi görmesi hakkıdır, kanaatimce. Dolayısıyla bir mü’mine Rahıym ismine yönelik davranmazsanız davacı olabilir; “Hediyemi vermedi, bendeki iman nuruna göre davranmadı” diyebilir. Bir mü’mine davranırken Rahıym ismi bu kadar önemlidir. Bunu fark edince, Rahıym ismini geliştirme gayretine girerek, bir mü’min bulup ona çok özel, çok iyi davranayım diye çıkıp mü’min aramak, bulunca ona iyi davranmak doğrudur, çok da faydalıdır, yapılması da lazımdır, gereklidir de. Ama daima geçerli kural şöyledir; yakınlarınızdan başlayarak verin, vermeye yakınlarından başlayacaksın! Dolayısıyla, eğer senin İslamî bir ailen varsa, öyle yaşayan bir ailen varsa vereceğin ilk yer evindir; mü’min olan eşin, mü’min olan çocuklarındır. Önce onlara Rahıym ismine göre davranman gerekiyor. Hatta Rahıym isminde hediyenin, lütfun madem ölçüsü ve sonu yok, eşlerin, çocukların bu güzel davranıştan doymuyor olmaları da mümkündür, yani “bana Rahıym ismine göre hediye verdin ama ben daha fazlasını istiyorum” diyebilirler. Rahıym ismi bu kadar da ileri hak verir insana. Öyleyse mü’minlerin birbirlerine karşı çok nazik olmaları, çok iyi empati yapmaları, duygudaş olmaları gerekir. Dünyada müslümandan daha iyi empati yapabilen birisi olamamalıdır. Mümkün değil, olamamalı! “Aliymün Bi Zatis’sudur” olan (sadrlar bizzat kendisinde olan ve sadırlarda olanı böyle bilen) Allah’a inanıyorsun, o hakikati biliyorsun. Karşındaki insanın hakikatini de biliyorsun ama onun duygularını, onun ne düşündüğünü hiç incelememişsin, hiç kâle almıyorsun, bu nasıl olur? Olamaz! Empati yapmak konusunda Muhammedî olmayan birisi seni geçememelidir. Çünkü bir müslümanın elindeki yöntemler başkasında yoktur. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ashabıyla birlikte savaşa gönderilirken ashabına ayet diyor ki; korkmayın, karşıdakilerde sizdeki destek yok, Allah sizinle beraber! Neden korkuyorsunuz? Billahi idrak ile, Allah, Rasûlü ve melekleri gibi desteği olan birisini empati konusunda bir başkası nasıl geçebilir, böyle bir müslüman empatiden nasıl yoksun olabilir?
Rahıym isminde “mü’minlere empati” çok önemlidir. Rahman isminde empati yapmazsanız, karşısındakini çok düşünmese de hakkını veren sert bir hukukçu olursunuz. Rahıym isminde empati şartt��r; mü’mini düşünmek zorundasınız, hem de onun aklına gelmeyecek şekilde… Rahıym isminde bunları yapmak lazım ama bunu engelleyen önemli bir şey vardır: ĞILL
Efendimiz’e bağlıysan, farkın olmalı
Böyle bir empatiyi ve davranmayı engelleyecek önemli şey kalbteki ĞILL’dir. Bunu “Aşağıların Aşağısı” yazılarımızda ve özellikle İnşirah kitapçığında çok geniş ele aldık. Bu yüzden konuya İnşirah kitapçığından bakmanızı öneririm. Ama öncelikle Kur’an-ı Kerimde “Ğıll” tanımının geçtiği Hicr-47, A’raf-43, Haşr-10 ayetlerine bakın. Ayetler kalbinde Ğıll olan cennete giremez diyor ve bize Ğıll’den kurtulmanın yolunu gösteriyor. Kalbinde Ğıll var ve sen cennete gideceksen, o Ğıll ile cennete girmen mümkün olmadığından Allah onu temizliyor. Bunu ayetlerden öğreniyoruz. Ğıll meallendirilirken maalesef çok beşeri şekilde yaklaşılıyor, “kin duymak, nefret taşımak, sevgiden yoksun olmak” gibi hiç Muhammedî olmayan anlamlarla meal yapılıyor. Kalbinden ğıll kalkarsa kin duymazsın, sevgin artar gibi anlatılıyor. Bu hali Muhammedî olmayan birisi de yaşayabilir. Öyle bir meal olmalı ki Muhammedî olsun. Muhammedi olmayan birinin de yapabileceği bir işi, bir özelliği, Muhammedi bir mana için meal olarak yazamayız. Muhammediliğin mutlaka farkı olmalı. Zaten var! Allah’a yönelmen mutlaka farklı olmalı. Yaşantın, ilişkilerin de diğerlerinden farklı olmalıdır. Eğer Efendimiz’e bağlıysan, O’nun dediğini yapıyorsan bu böyle. Yaptığını öyle yap ki onu yapabilen Muhammedi olsun, Muhammedi olmayanın senin yaptığını yapması mümkün olmasın, yani seni Muhammedi olmayan kimse taklit edemesin! Çünkü ayet; “eğer siz mü’minseniz, inanıyorsanız en üstünlersiniz” diyor. “En üstünsün” diyor! En üstünsen, nasıl onunla aynı yapabilirsin? İdrakın da, amelin de, işin de, hayatın/yaşantın da farklı ve en üstün olmalıdır! Hem üstünsün hem ondan geri iş yapıyorsun, olmaz! Ters iş!
Ğıll’ın tanımını hatırlayalım: ĞILL Allah’tan nefret etmektir, Allah’a savaş açmaktır. İnsanın kalbini çevreleyen sadrına bu konulmuştur, bu yüzden esfele safiliyn çalışır. Esfele safiliyn idrakın benzini de motoru da budur; Allah’tan nefret etmek! Onun için kişi kendini iyi incelesin; Allah’a ait şeyleri gördüğünde rahatsızlık duyuyorsa, rahatsız oluyorsa sadrındaki, kalbindeki Ğıll’i fark etsin. Örnek verelim: Çok yaygın olan bir Ğıll göstergesi vardır; başörtüsü! Kişi başörtüsü görünce rahatsız oluyor, başörtülü kadın görünce deli oluyor. Dikkat edin, bu onun kalbindeki Ğıll’den, Allah’a karşı nefretten kaynaklanır. Aslında o başörtülü kadından nefret etmiyor. Onun sevmediği Allah, o Allah’tan nefret ediyor. Başörtüsü, başörtülü kadın ona Allah’ı hatırlattığı için deli oluyor. Esas sebep onun Allah’a düşman olması! Ona Allah’ı ne hatırlatıyorsa ona düşman oluyor… Kalbinde Ğıll‘le, Allah’a düşmanlık taşıyorken kişi cennete giremez! Temizlenmesi lazım. Bu yüzden, Rahıym ismi gereği, iman nuru taşıyanlara ve gereği ile hallenenlere çok özel bir merhamet, saygı ve davranış biçimi geliştirmek, Kalbi Ğıll’den temizlemek gerekiyor.  
Frekansını Hakk’a ayarla
Besmele’deki “RahmânurRahıym” ile hallenmeyi konuşuyoruz. Bu hal ile hallenmek için gereken alt çizgiyi şimdi de ayetlerden görelim:
“Semavatı, arzı ve o ikisi arasındaki şeyleri Hakk olarak ancak biz yarattık.” (Ahkaf-3)
Demek ki: Ef’al âlemindeki herşey Hakk olarak yaratıldı ve yaratılanların Hakk olarak yaratılması Rahman ismi şemsiyesi altındadır. Dolayısıyla, Allah’ın Hakk olarak yarattıklarına sen de Hakk olarak davranmak zorundasın. Hakk olarak davran ki onlarla aynı çizgide buluşasın.
Bazen denir ki; Rahman ve Rahıym esması sende açılsın, senden bu esmalar açığa çıksın. Bu şu demektir: Sende Rahman ve Rahıym zaten var. Sen, radyoda frekans ayarlar gibi ibreyi oraya bük. Çünkü senin esfele safiliyn olan ayarın öyle yanlış yerde ki parazit yapıp duruyor. Rahman ve Rahıym yayını yapması için onu Hakk’a bük, bük, o yayını bul; Rahmânur Rahıym çizgisine gel ve insan/beşer olarak oraya otur. Allah; “ben Hakk olarak yarattım, sen de onlara Hakk olarak davran, bu çizgiye gel” buyuruyor.
“Biz seni ancak âlemler için bir rahmet olarak irsal ettik.” (Enbiya-107)
Enbiya-107. ayeti, müezzin efendilerin, tesbihattan sonra duaya başlamadan önce okuduklarına sıkça şahit oluruz: Ve ma erselnake illa rahmeten lil alemiyn: Biz seni âlemlere rahmet olarak irsal ettik…  
Anlıyoruz ki, Efendimiz (SAV)de Rahman ismi baştan beri açık. Ayette “Âlemlere” diyor, inananlara veya insanlara değil.”Seni âlemlere, yarattığımız ne varsa hepsine rahmet olman için irsal ettik.” Rahman isminin açılmasına nasıl bir örnek…
“Andolsun size kendinizden öyle bir Rasûl gelmiştir ki sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. (O Rasûl) mü’minlere Rauf ve Rahıym’dir.” (Tevbe-128)
Taklit edebileceğimiz tam bir model var
Rahıym ismini de Efendimiz’in örnekliği üzerinden bu ayetle öğrendik mi? İleride göreceğiz, bir ayet bize; “sizin için en güzel örnek, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’dir” diye öğretecek. Bizim için en güzel örnek olan Efendimiz için, Rahman isminde, “seni âlemlere Rahmet irsal ettik” buyruldu. Ama sıra mü’minlere geldiğinde, onlar için de rahmetsin/Rahmansın demiyor. İçinizden sizin gibi bir beşer olan bir Rasûl gönderdik. O sizin sıkıntıya düşmenize dayanamaz, size çok düşkündür. Mü’minler olarak size öyle düşkündür ki gelmemiş insanlar için bile ağlar, dua eder. Gelecekte yaşayacak mü’minler için bile tasalanır. O mü’minler için Rauf ve Rahıym’dir diyor. İşi basitleştirebilir diye mânâları çok Türkçe vermekten korkuyorum. Bu yüzden, Rauf ve Rahıym isimlerini kullanmak, “O sizin için Rauf ve Rahıym’dir” demek daha güzeldir. Bizim için en güzel örnek olan Efendimiz (SAV)’in “Rahman ve Rahıym” halini ayetlerden öğreniyoruz ki; ulaşmaya çalışacağız. Bu önemlidir! Neden?
Bir veli gördüğünüzde onu taklit edemezsiniz, onun haliyle hallenemeyebilirsiniz, onun gibi yapamayabilirsiniz. Ama Rasûlullah, Nebiullah sallallahu aleyhi vesellem öyle değildir; onu taklit edebilir, onun gibi yapabilir, onun gibi yaşayabiliriz. Çünkü O, insanlar nasıl yaşayabilecekse öyle yaşadı ve onu öğretti. İnsanların yaşayamayacağı bir hali bize göstermedi. O (SAV) bizim taklit edebileceğimiz bir Hal’dir. Bu yüzden bizim için Tam Bir Model’dir, Tam Örnek’tir.
Dikkat etmemiz gereken bir nokta, ince bir çizgi var, yanlışa düşmemek için o çizgiyi takip etmek ve kırmızı çizgileri iyi belirlemek lazım:
“Muhammed, Rasûlullah’tır. Onunla beraber bulunanlar, inkârcılara karşı sert, kendi aralarında çok merhametlidirler.” (Fetih-29)
Ayet bir kural getirdi: İnkârcılara karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler. Ayetteki “sert” ifadesini çok iyi anlamak lazım ki Rahman isminden kopmayalım, perdelenmeyelim. Çünkü bu tuzağa en fazla müslümanlar düşer. Dünyayı dolaşın, en kaba insanları müslümanlardan bulursunuz. Davranışı kaba, konuşması kaba, insanlarla ilişkisi kaba… İnsanı umursamayan bulursunuz onları. Kibar insanları ise inanmayanlardan veya farklı inanışlılardan bulacaksınız. Bu nasıl olabilir? Bu İslamiyet’e uyar mı? Rasûl’ü öyle mi yaşadı?
Ayet bize “sert olun” diyor, dikkat edin lütfen, “kaba olun” demiyor! “Sert olmak” bir tavır belirlemektir, bir duruştur! Bu tavır; Batıl’a karşı Hakk’ı korurken onların öğütlerine uymayın, onların fikirlerini benimsemeyin, onların fikirlerini yaymayın, sıkı durun mânâsınadır. Sıkı durmak kabalık değildir. Sıkı durun ama nazik ve zarif olarak. Dünyanın en zarif, en nazik insanı müslüman olmalıdır, onu kimse geçememelidir, hiç kimse! Onu belki bir başka müslüman geçebilir.
Allah bize kaba davransa ne yaparız? Ama biz ne yapıyoruz? İnsanlara kaba davranıyor, “Allahım bana kibar davran” diyoruz, insanları affetmiyor ama “Allahım beni affet” diyoruz, insanlara merhamet etmiyor ama “Allahım bana merhamet et” diyoruz. Bu bir tezat değil mi?
Allah’tan ne istiyorsan onları yapmalısın. Onları yapmalısın ki sıra gelince sana da o sunulsun.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER