Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“MÜTEKEBBİR”İN ANLAMINI İYİ ANLAMALIYIZ – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 6 Eylül 2017 Çarşamba 13:18:23
 

-22-
Kur’an’ın mesajının doğru anlaşılabilmesi için fark edilmesi ve manasının bilinmesi gereken kavramlardan birisi de “mütekebbir” kelimesidir. Mütekebbir birçok ayette geçer ve Kur’an’ın anlatmaya çalıştığı mesajla çok ilişkilidir. İçinde mütekebbir kelimesinin geçtiği bazı örnek ayetlere bakacağız ama şimdi şöyle bir parantez açalım:
Kur’an kehanet kitabı, fal aracı değildir
“Kur’an’ın Mesajı” ifadesi çok kullanılır, hatta yanlış da kullanılır. Kur’an’ı bir şifre, geleceği anlatan bir kehanet kitabı, bazı şeyleri fal gibi anlamaya yarayan bir kitap gibi değerlendirmemek lazım. Bu işlerle meşgul olanlar tamamen boş işle meşguller. Kur’an’da öyle bir şey yok. Kur’an bir ansiklopedi falan değil. Kur’an insana tek bir mesaj verir. Paylaşımlarımızda hep o mesajın ne olduğunu ele aldık, “Sen Tanrı mısın?” kitapçığımız da hep onu anlatmaya çalışır.
“Mütekebbir” kelimesi Kur’an’ın mesajıyla ilgili olarak çok önemli, bu nedenle de iyi anlaşılması lazım, mutlaka. “Mütekebbir” bir esma’ül hüsnadır. Bir esma’ül hüsna olarak Mütekebbir’in manasına bakalım: Mutlak BENlik Allah’a aittir. Mutlak BENlik. BEN diyen yalnızca kendisidir. Yalnızca Allah “BEN” diyebilir. Bu yüzden, kim “BEN” sözüyle kendisine varlık verirse, var oluşunun hakikatine ait BENliği örtüp, göreceli BENliği öne çıkarırsa bunun sonucunu yanmak suretiyle yaşar. Çünkü Kibriya O’nun vasfıdır. Mütekebbir, ancak Allah’ın BEN diyebileceğini bize anlatan bir esma’ül hüsnadır. Esma’ül hüsna manalarına bakarken buna da tekrar bakınız lütfen.
“Mütekebbir”lik kişinin Allah’a karşı
 gösterdiği kibirdir, tanrılık iddiasıdır

Peki, mütekebbir meallerde nasıl geçiyor, ona nasıl bir mana veriliyor? Genellikle kibirli, kibirlenen olarak çevrildiğini görüyoruz. Doğrudur da. Normal hayatta bir insana mütekebbir dediğinizde ona kibirli demiş olursunuz. Mütekebbir, kendini bir şey zanneden ve kendini bir şey zannetmesini baskı unsuru olarak kullanan, kendisini bir şey sanışını öne çıkaran kişi manasında kullanılır. Normal hayatta birisine “ne kibirli” dediğinizde, siz aslında ona “mütekebbir” demiş olursunuz, ama Kur’an’da kastedilen mana bu mudur? Kur’an’da söylenmek istenen bu değil. Eğer siz halkın kullandığı bu manayı ayet meali olarak yazarsanız, Kur’an’ın o ayetle açıklamak istediği şeyi örtmüş olursunuz, o gözükmez. Şu ipucunu daha önce de vermiştik: Bir fikriniz, bir davranışınız, bir düşünceniz, bir yorumunuz, bir tanımınız İslami midir, Muhammedi midir, bunu mutlaka test etmeli ve incelemelisiniz. Bunu nasıl yaparsınız? Bu testi şimdi “mütekebbir” örneğinde yapmaya çalışalım.
“Mütekebbir”in normal yaşantıdaki “kibirli kişi, kibirlenen” şeklindeki halini meal olarak alır, ayeti böyle anlamaya çalışırsak bunu bir başkası da yapar. Yani Muhammedi olmayan birisi de kibirli kişiden rahatsız olur, olmaz mı? Birinin kibirli olmaması için veya kibirli kişiden rahatsız olması için mutlaka müslüman mı olması gerekiyor? Müslüman olmayan da kibirli kişiden rahatsız olur ve onu “ne kibirli” diye kınayabilir. Veya bir kişi müslüman olmadığı halde prensip edinir, ben mütevazi olacağım, kibirli olmayacağım deyip gayet mütevazi bir insan olabilir. Onların kendi dünyalarında hümanist ilan ettikleri kişiler böyle insanlardır. Demek ki ayette “mütekebbir” olarak damgalananlar, kınananlar hümanist olmayanlar değil. Eğer öyle ele alırsanız ayeti ötelemiş olursunuz ki; en sık yapılan da budur.
Dikkat edin lütfen, kişi Kur’an okurken birçok ayeti kendisiyle ilgili bulmaz, öteler. Neden öyle yapar? Tanımların yanlışlığından. Tanımları zihninize yanlış yerleştirdiğiniz zaman ayetleri öteler ve “bana hitap etmiyor ama hürmeten okuyayım” dersiniz, yani kendiniz için bir mesaj çıkaramazsınız. Böyle yanlış ve yetersiz tanımlanan bir şey de “mütekebbir” kelimesidir. Bu durum, genellikle kişinin normal hayatı içindeki kibirli davranışları olarak algılanıyor, ama söz konusu olan, insanların tanrısal iddialarla yaşarken birbirlerine sergiledikleri “kibirli davranışlar” değildir. Nedir öyleyse? “Mütekebbir”le kastedilen; kişinin bilerek veya bilemeyerek Allah’a karşı gösterdiği kibirdir, tanrılık iddiasıdır. Ayetlerde bahsedilen mütekebbir, insanlara karşı kibirli olanın ismi değildir. İnsanları mütekebbir olmakla suçlayan, onlara mütekebbir diyen ayetlerin hedefi sizin “kendi aranızda birbirinize karşı kibirli” olmanız değildir. Kişinin Allah’a karşı kibirli olmasıdır, Allah’a karşı mütekebbir olmasıdır. Allah’a karşı mütekebbir olmak ne demektir? Allah’a karşı mütekebbir olan, bilerek bilmeyerek, aslında şunu söylemektedir: O diyor ki, senden ayrıca ben de varım. Senden başka, senin dışında, senin dûnunda ben de varım. Hatta bu iddia özetle şudur: Ben de müstakilen varım ve muhtarım. Senin dışında ben de varım; Varım ve Muhtarım demesi, o kişinin Allah’a karşı kibir yapmasıdır, Allah’a karşı mütekebbir davranmasıdır. Peki, böyle yapınca ne olur?
Mütevazi insan olmak
 Allah’a karşı olan kibri kaldırmaz
Allah’a karşı mütekebbir davranınca insan Allah üzerine yalan uydurmuş olur. Bilirsiniz, “Allah üzerine yalan uyduranlar” ifadesi de ayetlerde çok geçer. Allah üzerine yalan uydurmanın bir şekli de budur. Yalan olmayan bir şeyi söylemektir. Bu iddia bu yüzden Allah’a iftira etmektir, O’nun hakkında yalan uydurmaktır. Kişi diyor ki; Allahım evet sen varsın ama senin dışında ben de varım ve muhtarım. Bu düşüncesi ile insan Allah’a karşı yalan uydurmuş ve ayetlerde geçen “Allah üstüne yalan uyduranlar” gruplarından birine girmiş olur. O ayetlerdeki gruplardan birisi de bunlardır.
Hümanist yaşantıdaki kibirsiz davranışlarla ilgili olarak şu da çok önemlidir: Hümanist bir tanrı, böyle bir insan normal hayatta insanlara karşı kibirsiz olabilir, kibirli davranmadan yaşayabilir, bu hususta çok dikkatli ve özenli olabilir. Ama bu davranışı, onun Allah’a karşı olan kibrini kaldırmaz. Buradaki çok önemli husus budur. Oysa biz onu takdir ederiz, “ne mütevazi insan” deriz. Aslında biz onu neden takdir ederiz biliyor musunuz? Bize iyi davrandığı için. Ama mesele insanların bize iyi davranması değil, Allah’la ilişkisidir. Kur’an’da hep ele alınan, insanın Allah’la olan ilişkisidir. Dolayısıyla bir hümanistin, tanrısal yaşantıdaki bir kişinin kibirsiz davranmayı başarması onun Allah’a karşı olan kibrini kaldırmaz. Normal yaşantıda mütevazi insan olmak Allah’a karşı olan kibri kaldırmaz. Oysa insan Allah’a karşı mütekebbir olmaktan kurtulabilse, Allah’a karşı kibri kaldırabilse, “Allah’a karşı kibirli olmamak nedir?”i öğrense, insanlara karşı da zaten kibirli olamaz.
Bazı hadislerde; “kâfirlere karşı kibirli olmak” ifadeleri geçer ki o başka bir şeydir. O ayrı bir konudur. Hadiste geçen o hal, sadakaya giren bir davranıştır da ama o başka bir konu.
Bir yanda ayetlere karşı savaşanlar,
diğer yanda ayetleri kabul etmesine
rağmen umursamayanlar

Bunları okuyunca, “demek ki insanlara karşı davranışlar önemli değil” gibi bir anlam çıkarmak doğru olmaz. Anlatmak istediğimiz önemli şey şu: Bir kişinin insanlara nasıl davrandığına bakıp, “ben kibirli değilim, insanlara kibirli davranmıyorum, başardım” demesi, bunu başarmış olması o kişinin Allah’a karşı olan kibrini kaldırmaz. Çünkü o kibir ilişkisini Allah ile kurmadı. Önce kişi “Allaha karşı kibirli olmamak nedir?”i öğrenir ve gereğini de uygularsa, bu işin tabiatıdır ki zaten insanlara karşı kibirli olamaz, bu öğrendiğinin edebi içerisinde o zaten vardır. O bilgi insanlara kibri de ortadan kaldırır. “Mütekebbir”i bu anlattığımız şekilde düşünerek ayetlere geçelim.
Mu’min Sûresi 56. ayet: “Kendilerine gelmiş bir sultan  (delil, güç) olmaksızın ayetler hakkında mücadele edenler var ya, onların sadırlarında ona asla ulaşamayacakları bir kibirden (varlık duygusundan, “varım” duygusundan) başka bir şey yoktur. O halde sen Allaha sığın. Muhakkak ki, HU Semi’ul Basir’dir.”
“Ayetler hakkında mücadele edenler” tabirini okuyup geçmeyin lütfen. Ama insan bunu okuyup geçiyor ve ekliyor; ben ayetlerle mücadele etmiyorum. Böyle deyip ayeti öteliyor. Nasıl öteliyor bakın. Bunu anlaması için, “ayetlerle mücadele edenlerin kimler olduğunu tanımlamak gerekiyor. O tanıma girmiyorsa tamam, ama o tanıma giriyorsa bir meselesi var demektir. Ayetler hakkında mücadele edenler kimlerdir? Ayetlerle mücadele; ayetlere karşı şiddet içeren inkâr noktasından başlayıp Kur’an’ı kabul ettiği halde içindekileri umursamayan hayat tarzına kadar uzanan bir yelpazeyi içerir. Bir uç ayetleri öyle inkâr ediyor ki bu inkâr şiddet de içeriyor, mücadele ederken şiddet de kullanıyorlar. Ayetler hakkında mücadele eden geniş bir zümre var. Ayet onları onların özelliklerini anlatıyor, onların sadırlarından bahsediyor: Kendilerinde bir delil olmadığı halde, delilleri dayanakları olmadığı halde Allah’ın ayetleriyle mücadele ediyorlar. Kim onlar? İşte bu güruhun iki ucu: Bir uç ki en aşırı uçtur, ayetleri inkâr ediyor, inkârla beraber ayetlere şiddetle saldırıyor, saldırı uyguluyor. Ayetleri hem inkâr ediyor hem de şiddetle saldırıyor. Diğer uç ise Kur’an’ı kabul etmiş (kabul ettiğini söylüyor) ama içindekileri umursamıyor, Allah’ın önerileri ve sakındırmaları umurunda değil, ayetlerde “yapın” denilenler onun umurunda değil. İşte skalanın iki ucu. Eğer skalanın bir yerine düşüyorsan bu ayetten alman gereken önemli bir mesaj var demektir.

 

İNŞİRAH -22-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER