Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

NAMAZI ZÂYİ ETMEK – Kocatepe Gazetesi

Muharrem Günay 22 Aralık 2012 Cumartesi 02:00:00
  Meryem suresinde namazın zâyi olmasından söz edilir:
“Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.” (Meryem 59) . Zâyi etmek, işe yaramaz hâle getirmek, öldürmek demektir. Hayatımıza hakim olmayan, bizi kötülüklerden alıkoymayan namaz zâyi edilmiş, işe yaramaz hale getirilmiş, öldürülmüş bir namaz demektir.
Eğer namaz kıldığımız halde hayatımızda bir kısım bozukluklar varsa biz namazı Allah’ın istediği şekilde kılmıyoruz da namaz gösterisinde bulunuyoruz demektir. Namazla din kurtarma çabası içine giriyoruz demektir. Eğer kişinin namazıyla hayatı, namazıyla ticareti, namazıyla siyaseti, namazıyla aile hayatı, namazıyla sosyal hayatla münasebeti aynı doğrultuda değilse bu namaz Allah’ın istediği bir namaz değildir. Bu bakımdan biz namaz kılarken namaz da bizi kılacak, kötülüklerden, islamın fuhşiyat saydığı şeylerden bizi uzaklaştıracaktır. Aksi takdirde biz namaz kıldığımız halde namaz bizi kılmamış olur. Nitekim Ankebut suresinde bu gerçeğe dikkat çekilir:
”(Ey Muhammed! ) kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı dosdoğru kıl, çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alı kor.” (Ankebut:45)
Seleften biri şöyle der:”Kişi kendisini Allah´a yaklaştırdığı inancıyla secdeye varır. Oysa secdede yaptığı günahlar, bulunduğu şehrin sakinlerine taksim edilmiş olsaydı hepsi helâk olurdu´. Bu sözü dinleyenlerden biri ´Bu iş nasıl oluyor?´ diye sorunca, o zât şöyle karşılığını verir:
“Kendisi Allah huzurunda secdeye varmaktadır. Kalbi ise, nefsin hevasına kulak veriyor ve kendisini kaplamış olan bâtılı görüyor.”
Namazın her rekâtında okunan Fatiha suresinin bir adı da “Ümmül kitab”tır. Yani Fatiha suresi kitabın anası ve özüdür. Kul Fatiha suresini okurken ve namaz kılarken Yüce Rabbine şöyle seslenir:
“Hamd Âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahim ve din gününün sahibi olan Allah’a mahsustur” “Allah’ım ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz “Ya Rabbi! Yalnız senin huzurunda eğilir, alnımı secdelere korum. Senden başkasına asla kul, köle olmam, kula kulluk etmem, “ihdinâ” diyerek, Ya Rabbi muhtaç olduğum yardımı da yalnız senden isterim. Gerçek manada yardım eden sensin, her şey senin iradene bağlıdır, senden medet olmadıkça hiçbir kimse bana yardım edemez. Allah’ım bizi doğru yola, nimetine erdirdiğin kimselerin, gazaba uğramayanların, sapmayanların yoluna eriştir” der. (Sahih hadislerde Allah’ın gazap ettiklerinin Yahudiler, dalâlette olanların Hıristiyanlar olduğu bildirilmiştir) (Fatiha 1–7)
Fatiha suresi aynı zamanda kulun Rabbine olan bir taahhüdüdür. Kul kıldığı namazda Ancak Allah’a ibadet edeceğine ve her türlü yardımı Allah’tan başkasından istemeyeceğine, Allah’ın gazap ettiği Yahudiler ve dalalettedirler dediği Hıristiyanları dost ve veli edinmeyeceğine onlardan emir ve icazet almayacağına dair söz verip; Kendisini “Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebîler, sıddıklar, şehitler ve sâlihlerle beraber kılması” (Nisa/69) için Allah’a dua eder.
Müfessirlerin açıklamalarına göre kendilerine lütuf ve ihsanda bulunulan kimseler,
Peygamberler ve onların yolunda gidenlerdir. Allah’ın nimet verdiği kimseler Nisa suresinde
daha açık bir şekilde anlatılmaktadır:
“Kim Allah’a ve Resûl’e (cân u gönülden) itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebîler, sıddıklar, şehitler ve sâlihlerle beraber olacaklardır. İşte onlar ne güzel arkadaştırlar!” (4/Nisa–69) (bk. 4/80 )
Fatiha 6. âyette Allah Teâlâ’dan bizi «doğru yol»a iletmesi istenmiş, 7. âyette ise doğru yolun ne olduğu «örnekle eğitim» metoduna göre anlatılmıştır. Bu da başta Peygamber olmak üzere iyilerin yolunu iyi, kötülerin yolunu da kötü olarak göstermektir. İşte Kur’an’ın büyük bir kısmı, bu iki âyetin tefsiri mesâbesindedir.
Geçmiş milletlerden Allah yolunu tanıyanlar, hak yolu bulanlar olduğu gibi, hakkı ve hakikati göremeyenler de olmuştur. Bunlardan birisi Yahudiler, ikincisi ise Hıristiyanlardır. Ayette “gazaba uğrayanlar” dan kastın “Yahudiler”, “Dalalette olanlardan” kastın ise “Hıristiyanlar” olduğu ifade edilmektedir.
Gazaba uğramışların Yahudiler, sapmışların ise Hıristiyanlar olduğu çeşitli ayetlerde ve hadislerde belirtilmiştir. (Bak:16 Nahl/106; 4Nisâ/167; 2 Bakara/61,90; 5 Mâide/60,77,78,80. âyetler)
Hazreti Peygamber (s.a.v.) Efendimizin “Yahudiler, kendilerine gazab edilmişler, Hıristiyanlar da sapıklardır.” buyurduğunu Tirmizî “Sahih” adlı eserinde Adi b. Hatim’in senedi ile hasen hadis olarak rivayet etmiştir.(Bkz. Elmalılı Hamdi Yazır, Fatiha Suresi’nin Tefsiri, İbni Kesir Fatiha Suresi tafsiri vb.)
Bununla beraber, doğru yoldan sapma ve Allah’ın gazabına uğrama, yalnızca Hıristiyan ve
Yahudilere mahsus değildir. Müslümanlar arasından da doğru yoldan sapmış bir sürü sapıkfırka ve guruplar çıkmış ve bundan sonra da çıkacaktır.
Kur’an-ı Kerim’in hükmüne göre: “Kâfirleri dost edinmek zulüm; onları dost edinenler de zâlimdir” (9/Tevbe, 23). Çünkü “Kâfirler (in tümü) zâlimdir.” (2/Bakara, 254).“Şirk en büyük zulümdür.” (31/Lokman, 13). Bu âyetlere göre Kâfirleri dost edinenler de dalâlette olanların ve gazap edilmişlerin ve zâlimlerin sınıfına girmiş olurlar.
İşte zâyi edilen namaz Kur’an’ın emir ve yasaklarına uymadan bir hayat yaşayanların ve namazın ruhuna aykırı hareket edenlerin kıldığı namazdır. Bu tür namaz kılanlar yâni namazı zâyi edenler, işe yaramaz hâle getirenler Mâun suresinde “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki onlar kıldıkları namazlarda gâfildirler…” hitabı ile kınanırlar. Böyle bir namaz kulu Allah’a yaklaştırmaz, tersine Allah’ı kuldan uzaklaştırır.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER