Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

NASIRLI ELLER – HARAMDAN FAKİRE SADAKA OLMAZ

Muharrem Günay 26 Nisan 2014 Cumartesi 03:00:00
  Hicretin 9. yılı idi. Peygamber Efendimiz Bizans üzerine yaptığı Tebük seferinden dönmekteydi.
Medineli Müslümanlar, İslâm ordusunu karşılamak için şehrin dışına kadar çıkmışlardı. Herkeste bir sevinç ve bayram havası vardı. Peygamberimizi ve İslâm ordusunu karşılayanlar arasında büyük sahâbe Muâz bin Cebel Hazretleri de bulunuyordu. Hazret-i Muaz, bir özründen dolayı Tebük gazâsına katılamamıştı.
Resûlüllah Efendimiz, kendisini karşılamaya gelen Müslümanlarla tek tek el sıkıştı, musafahada bulundu. Onların tebriklerini kabul etti. Bu arada Hazret-i Muaz ile de el sıkışmıştı. Fakat Muaz’ın elleri herkesinden farklıydı. Sertleşmiş, nasırlaşmıştı. Peygamberimiz:
“Yâ Muaz, ellerinin sertliği nedendir? Bu pütürlük ve nasırlar nasıl oldu?” diye sormaktan kendini alamadı.
Hz. Muâz, elinin sertliği ile Hz. Peygamber’i rahatsız ettiğini zannetmişti. Özür dilercesine, bu vaziyetinin sebebini açıklamaya başladı:
“Ey Allah’ın Resûlü!” dedi. “Ben çoluk çocuğumun rızkını kazanmak ve nafakasını te’min etmek için uğraşıyorum. Ellerimden destere, keser, kazma, kürek, çekiç hiç düşmüyor. Bu yüzden ellerimin yumuşaklığı gitti, bu şekilde sertleşip nasırlaştı.”
Bu söz üzerine âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili peygamberimiz, Muâz Hazretlerinin alnını (bir rivâyette ellerini tutarak avuç içlerini) öptü ve:
“Bu ellere ateş temas etmez. Âhirette Cehennem ateşi dokunmaz” buyurdu.
Bu hâdise, helâl rızık peşinde koşan, ailesinin nafakasını te’min için çabalayan Müslüman işçilere büyük bir müjdeyi ifade etmektedir.
Bu büyük müjdeye nail olmanın tek şartı: Allah’ın emirlerini tutmak, farz ibâdetleri yapmak ve yasakladığı şeylerden de kaçmaktır. Bu takdirde, yapılan dünyevî işler Allah’ın rızâsına uygun olur, ibâdet sevâbını kazandırır.
Helâl rızık ve ailesinin geçimini te’min için çalışmanın Allah yanında ne derece makbûl bir ibâdet olduğuna şu hadîs-i şerîf de işâret eder:
“Günahlar içinde bâzı günahlar vardır ki onlara ne namaz, ne oruç, ne hac, ne de umre keffaret olabilir. Onlara yalnızca maişetini te’min için çekilen sıkıntılar, katlanılan zorluklar keffaret olur.” (Mehmed Dikmen, İslâm’da Fazilet Yarışı)
“Haramdan Fakire Sadaka Olmaz”
Devrinin hükümdarı, Seyyid Ebûl-Vefâ Hazretlerini imtihan etmek istemişti. İhlâs ve velâyet derecesini anlamak istiyordu. Bunun için, helâl yoldan kazanılmış yüz dînârın içine, haram yoldan kazanılmış on dînâr koydu. O on dînârın üzerine, kendisinin anlayabileceği bir işâret bıraktı. Bunların hepsini bir kese içine koyarak, adamlarından birine verdi ve “Bunları Ebû’l-Vefâ’ya götür, talebelerine dağıtsın” dedi. Gönderdiği kimse, Ebû’l-Vefâ’nın huzûruna gelerek, halifenin dediğini söyledi. Ebû’l-Vefâ Hazretleri, “Keseyi çevir de mührü açılsın” buyurdu. O kimse söylenileni yaptı ve kesenin içindekileri bir tabağa boşalttı. Seyyid Ebû’l-Vefâ, “Şunları ayır. Şunları da, şunları da” diyerek, halifenin karıştırdığı haram yoldan kazanılmış olan on dinârı birer birer ayırdı. Helâl yoldan kazanılmış olan yüz dînârı alıp kabûl etti. On dînârı da bir keseye koydurarak, “Bu dînârlar, fakirlere nafaka olarak harcanamaz. Götür kendisi harcasın” diyerek, halifeye geri gönderdi. Halife, on dînârı eline alınca gördü ki, işâretlediği ve haram yoldan kazanılmış olan dînârlar idi. O zaman anladı ki, Tâc-ül-ârifîn Seyyid Ebû’l-Vefâ Hazretleri, Allahü Teâlâ’nın velî kullarındandır. Cenâb-ı Hak sevdiği kullarını haramdan korur.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER