Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

“NE AZ ŞÜKREDİYORSUNUZ?”

-30-
Sadrında esfele safiliyn yapı yani nefsin şerri hakim olan kişiye, onun dünya ve ahireti için önceliğinin ne olduğunu hatırlatacak, daima bu önceliği gözetleyecek, bunu ortaya koyacak faydalı bir şey lazım. Nedir bu faydalı şey? Önceliğimizi “illa Allah” yapacak, bunu ortaya koyacak ve gözle görünür gibi yapacak faydalı şey fuaddır. Fuad “faide/fayda” kelimesinden türemiştir. Zaten, bu konuda faydalı olduğu için adına “fuad” denmiştir. Fuad, sana doğru yolu göstermesi ve önceliğini “illa Allah” yapman için kullanacağın faydalı şeydir. Ama onu yanlış kullanırsan fuad ne yapsın?
Fuad’ın fayda sağlaması için iman nuru gerekir
Fuadın faydalı olabilmesi için ihtiyacı “iman nuru” ortamıdır. İman nuru ortamında faaliyet gösterdiğinde faydalıdır. Sadr, kalb, fuad, lüb organizasyonunda fuadın Hakk yolda faydalı olabilmesi için mekândaki ambiyansın iman nuru olması gerekir. Çünkü fuad iman nurunda çalışırsa fayda üretir. Fuadın sürdürülebilir ve yükselen faaliyeti iman nuru ortamında marifete ulaştığından, bu çerçevede iman nuru marifet elbisesi giyer ve Marifet Nuru olarak belirir.
Bu işi kalbe gelen iman nurunun başlattığını ayetlerle paylaşmıştık, ayetler bu ona Rabbından doğrudan bir nurdur demektedir. İşte bu nur tüm sadra yayılacak. Bu nurun tüm sadra yayılması; sadırla beraber kalbi, kalbte fuadı ve lübü iman nuru ortamına alması demektir. Aynı nur sadrda çalışırken hedefine yönelik olarak ismi “İslam Nuru” idi. Hepsi aynı nurdur, farklı nurlar değil, hepsi iman nurudur. Bu nur sadrda günahlarla mücadele ederken, işi İslami kurallara uyma, günahlardan kurtulma olarak gören bir mücadelesi olduğu için, yani nefsi şerrinden bu yöntemle temizlerken nurun bu görevinden dolayı görünüşü İslam Nuru’dur. Aynı nur fuadda bahsettiğimiz şartlarda çalışırken bu çalışma üst noktaya geldiğinde marifet açıldığı için ismi Marifet Nuru olur, Lüb’te ise ismi Tevhid Nuru olur; açtığı, aktiflediği fonksiyona göre isim alır.
Fuad’ı nasıl tanımlamıştık: Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nun yeteneğini yine kendi kaydından alan ve analiz ve sentezden sorumlu olan Kalbi Görüş işlevidir. Hakk yolda çalışabilirse “Basiret”e sebep olur. Fuad görür, bu görüleni kalb bilir ve kalbeder. Yani fuad gördüğünü kalbe iletir, kalb de bilir ve bu bilgiyi kalbeder, kalbettiği bilgiyi fiile çevrilmek üzere beyne gönderir. Fiil için gönderir, bilgiyi amele çevirmesi için beyne emir verir. Bu süreç bazen çok kısa olur, bazen de uzar veya kesintilere uğrar. Bu durum doğrudan iman nurunun kuldaki gücüne bağlıdır. Şimdi, Hazreti Ebubekr Essıddıyk radıyallahu anh Efendimizdeki imana, onun fuadındaki hıza yeniden bakıp, onu bu idrakla kavramaya çalışmak lazım.
Fuad ile şükür’ün ilişkisi;
“Umulur ki şükrederler”

Bu çerçevede “amenü ve amilüs salihati” haline de bakalım; Billahi anlamında iman etmek ve salih amel işlemek ne demektir? Çünkü kurtuluş “amenü ve amilüs salihati” halinde. Bu ne demek? İman nuru ortamında kalb ve beynin birlikte çalışması demek. Kalb iman edecek ve ikan olacak ki beyin salih amel yapabilsin. Salih amel beyinle olur. Ona o salih amelin ne olduğunu haber veren imani bilgi ise kalble mümkün olur. Dolayısıyla kalble beynin birlikte çalışmasının bu pencereden görünüşü; “amenü ve amilüs salihati” ifadesidir.
Bu süreçlerde imanın kesintisiz ve yükselen olması önemli olduğundan Efendimiz bize bir dua öğretir: “Allahümme a’dıniy iymanen la yarteddü ve yakinen leyse badehu küfran: Allahım imanımı öyle yükselt ki geri dönüşü olmayan bir iman olsun.” Geri dönmesin hep yükselsin, seyr grafiği hep yukarı doğru olsun. Hep yükselen bir iman ver ve o imanın sonucunda da sonu küfür olmayan bir yakiyn ver (AMİN). Bize böyle bir dua öğretiyor Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem.
Fuad’ı Hazreti İbrahim aleyhissselamın hayatından bir örnekle görelim. İbrahim Sûresi 37: “Rabbimiz, muhakkak ki ben zürriyetimden bazısını Senin muharrem evinin yanına ziraatsız bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz, salâtı ikame etsinler diye. İnsanlardan bazısını onlara meylettir ve kendilerini semerattan rızklandır. Umulur ki şükrederler.”
Hazreti İbrahim aleyhisselamın hayatından bir parça. Hazreti İbrahim aleyhisselam, hanımı Sare ve cariyesi Hacer var. Hacer’le evlendiğinde validemizden Hazreti İsmail aleyhisselam olur. Hazreti İsmail aleyhisselam dünyaya geldiğinde Hazreti İbrahim aleyhisselam 99 yaşındadır. Sonra Sare validemizden Hazreti İshak olur, o zaman da İbrahim aleyhisselam 112 yaşındadır. Hazreti İbrahim aleyhisselam ailesini ve Hazreti İsmail’i Muharrem Ev’in (hürmet edilmesi, saygı duyulması istenen ev’in yani Kâbe’nin) yakınlarına getiriyor ve hiç ziraatı olmayan bir yere yerleşiyorlar. İşte orada diyor: “Allahım, ailemi böyle bir yere getirdim, salâtı ikame etsinler ve yalnızca sana yönelsinler diye. İnsanların bazılarının fuadlarını burada açıkladığımıza meyl ettir ve buradaki yararlanacağımız nimetlerden bizi rızklandır.” Sonra Zemzem Suyu’na kavuşuyorlar. Ayetle ilgili bu kısa bilgiden sonra konumuza dönelim. Ayette insanların işlere önce fuadlarıyla yaklaşacakları belirtiliyor. Meylin fuadla olacağı; şeytanın yaldızlı sözlerine de, Hakk söze de meylin fuadla olduğu bildiriliyor.
Nahl Sûresi 78: “Allah sizi analarınızın batınlarından bir şey bilmiyor olduğunuz halde çıkardı. Şükredesiniz diye size sem’, basarlar ve fuadlar verdi.”
İbrahim Sûresi 37. ayetin sonu da “umulur ki şükrederler” diye bitiyordu. Fuadın geçtiği ayetlerde karşımıza çıkan önemli yakarış, önemli bekleyiş ve umuş budur; şükretmek yani şükür. “Umulur ki şükrederler.” Şimdi fuadın şükürle çok önemli bir ilişkisini kuracağız.
Nahl-78; “Allah sizi analarınızın batnından (karnından) bir şey bilmiyor olarak çıkardı. Şükredesiniz diye size sem (işitme sistemi), basarlar (görme sistemi) ve fuadlar (analiz-sentez sistemi) verdi” buyurdu. Bu ayette bize çalışan bir sistem anlatılıyor. Bilgi toplayan bir sistem yani işitme (sem’) ve basar (görmeler) sistemi. Genellikle “görmeler” ifadesi “iki göz” nedeniyle çoğul verilir, iki kulak olmasına rağmen işitme tekil kullanılır ama işitme olayının tekil kullanımı da çoğuldur, onun tekliği çoğuldur. “Şükredesiniz” diye verilen sistem içerisinde fuad da var. Eğer fuadı siz kalp veya başka isimlerle meallendirirseniz anlaşılmaz, kişi ayetlerdeki “şükretme amelini” hakkıyla kavrayamaz.
Şükretmek aslında kişinin ilk keşfidir. Bir kişinin ilk keşfi şükretme halini bilmesidir. Bu keşfin başlayabilmesi için şart Billahi anlamında imandır, bu iman şarttır, ondan sonra keşif olan şükür başlar. Bu imanla nefs-i levvameye başlayan kişiyi hızla B0 Noktasına getirecek ve onun orada istikrarlı olarak kalmasını sağlayacak şeylerden birisi ondaki şükür halinin kesintisiz devam ediyor olmasıdır, şükür halini kesintisiz yaşıyor olmasıdır. Bunun için ona sem’, basar ve fuad sistemi verilmiştir ki; bilgileri işitip, kafa gözüyle görüp, fuadla analiz sentez yapıp o bilgileri kalbi bir görüşe çevirsin diye. Bu sistem Kalbî Görüş’le görmek için. Kalbî Görüş’le gördüğünüzde hiç değişmez şekilde, sabitlenmiş şekilde “bütün bunları B kapsamında (yani dışında olmaksızın) veren Allah’tır” dersiniz, bu sizin ilk keşfinizdir. Bu manasıyla “veren Allah’tır” duygusunda olmak, “veren Allah’tır” halinden, duygusundan sıyrılmamak önemlidir.
Mu’minun Sûresi 78: “HU O’dur ki, sizin için sem’, basarlar ve fuadlar inşa etti. Ne az şükrediyorsunuz.”
Sem’, basar ve fuad şükretmemiz için var;
“Ne az şükrediyorsunuz”
Şükretmemiz için verilen bir sistem açıklandı, şimdi de “ne az şükrediyorsunuz” denilerek davranışımız değerlendiriliyor: Analiz ve sentezle bu sonuca “ne kadar az” varıyorsunuz! Dikkat edin lütfen, “şükredenleriniz ne az” demedi. Bilakis şükredenlere hitap ediyor ve “ne az şükrediyorsunuz” diyor. Arada bir Allah diyorsunuz, ama sonra veren Allah’tır hakikatini, Allah’ın verdiğini hep unutuyorsunuz, fuadınız analiz ve sentez yaparken rotasını şaşırıyor; ne kadar az rotada duruyor.
Secde Sûresi 9: “Sonra onu tesviye etti ve ona kendi ruhundan nefhetti. Sizin için sem’, ebsar ve fuadlar oluşturdu. Ne az şükrediyorsunuz.”
Yine aynı hitap; ne az şükrediyorsunuz!
Mülk Sûresi 23: “De ki; sizi inşa eden ve sizin için sem’, ebsar ve fuadlar oluşturan O’dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz.”
İsra Sûresi 36: “Hakkında ilmin olmayan şeyin ardına düşme (izleme). Muhakkak ki sem’, basar ve fuad, işte onların her biri ondan mesuldür.”
Ayette fuadla ilgili yeni bir uyarı var: İlmin olmayan herhangi bir konunun üstüne aşırı düşüp onu izleme. Çünkü sem’ (işitme sistemlerin), basar (görme mekanizman) ve fuad onunla kilitlenir de sana lazım olmayacak, seni saptıracak bir analiz yapar, perdelenirsin. Bu sistem senin meşgul olduğun her şeyden sorumludur. Oysa sizde bunlar (sem’, basar ve fuad) şükretmeyi gerçekleştiresiniz diye var. Böyleyken, ahiretine bir yararı olmayan şeyin ardına düşersen ve sem’, basar ve fuadını yanıltırsan bulduğun yanlış sonuç sana süslü görünür de hüsrana uğrayanlardan olursun.
Öğrendik ki sem’, basar ve fuad şükretmemiz için var. Böyleyken, sen önceliğini şükretmek yapmazsan, ahiretine faydalı olmayan şeylerin peşine düşer de onları çok incelersen bu sistemi yanıltırsın. O zaman onun ürettiği sonuç sana süslü gözükür ve hüsrana uğrayanlardan olursun.

İNŞİRAH -30-

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER