Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

NEDEN TÜRK-İSLAM ÜLKÜSÜ?

Neden, su veya bu ad altında toplanmayı değil de “Türk-İslam Ülküsü” ne bağlanmayı savunuyoruz? Biz iddia ediyoruz ki, “Emperyalizm”, Türk ve İslam dünyasını yutmak için en az iki asırdan beri korkunç bir tertibin içindedir. Bir taraftan kültür emperyalizmi ile “vatan çocuklarını” din ve milliyetine yabancılaştırarak kendi emellerine hizmet edecek kadrolar hazırlamakta, diğer taraftan din ve milliyet duygularını, her şeye rağmen terk etmeyen çocuklarımızı da birbirine düşürmeyi planlamaktadır.
Bugün yeryüzünde iki sömürgeci “blok” vardır. Bunlardan biri kara renkli “kapitalist emperyalizm” diğeri ise bütün fraksiyonu ile “kızıl emperyalizm”. Birincisi “çok uluslu şirketlerin” paravanasında, “az gelişmiş veya gelişmekte olan halklara yardım etmek, özgürlük ve uygarlık götürmek” maskesi altında, ikincisi de “ezilen, sömürülen halklara bağımsızlık, özgürlük ve adalet götürmek” maskesi altında, “sınıfsal savaş” sloganı ile “iç savaşlar” çıkartmakta ve “dünya proleterlerinin dayanışması” adi altında işgalini gerçekleştirmektedir.
Gerçekten de yeryüzünde ezilen ve sömürülen bir de “üçüncü dünya” vardır. Bu dünya, daha çok Asyalı, Afrikalı irili ufaklı devletlere ve devletçiklere, beyliklere, emirliklere, federasyonlara bölünmüş milletlerden ibarettir. Esef edelim ki, bu insanların sayısı bir buçuk milyardan daha fazladır. İşin ızdırap veren diğer bir yani da, bu nüfusun çoğunluğunu Müslümanlar teşkil etmektedir. Bunun yanında çok acı bir gerçeği daha belirtelim ki, bu ezilen ve sömürülen Müslümanlar arasında Türk Milleti’nin çok önemli bir bolümü bulunmaktadır.
1970 Yılında yapılan bir araştırmaya göre, yabancı boyunduruğunda tam bir sömürge hayati yasayan Türk nüfusunun sayısı, Türkiye’mizde bulunan genel nüfusumuzun tam iki katidir.
Emperyalist güçler, fırsat buldukları zaman zorla, bulamadıkları zamanlar ise hile ile İslam ve Türk dünyasını ele geçirmiş, zenginliklerini yağmalamış, din ve milliyet duygu ve değerlerini tahrip etmiş, direnenleri lekeleme ve imha yoluna gitmiş, kendine uygun kadrolar yetiştirmiş, bu milletlerin uyanış diriliş hamlelerini, milli eğitim ve kalkınma planlarını baltalamış ve bu ülkeleri, “ebedi sömürge” statüsüne mahkûm etmek için elinden geleni esirgememiştir.
Emperyalist güçler, korkunç bir kültür emperyalizmi programı ile millet çocuklarını milli tarihlerine, milli ve mukaddes kültür değerlerine, milli ülkülerine, milli menfaatlerine, hatta motif ve sembollerine düşman etmekle kalmazlar, kendi değerlerini “bir uygarlık ve ilerilik” unsuru biçiminde onların kafalarına ve vicdanlarına oturturlar. Böylece milli ve mukaddes değerlere bağlı milliyetçilerin karşısına, bu değerlere ters düsen “yabancılaşmış kadrolar” çıkarırlar. Bir ülkede, değerler “ikizleşince”, kadroların da ikizleşmesi ve çatışması mukadder olur. İste düşman, bu noktada aktivitesini arttırır. Ülkenin ve milletin “parsellenmesi” için beynelmilel güçleri harekete geçirir. Ülke artık birbirinin gırtlağına sarılmaya hazır kadrolara bolünmüşse, düşman rahatlıkla at oynatabilecek vasati bulmuş demektir.
Düşman, karşısındaki güçleri parçalayarak onları birbirine düşürerek, kolay yutulur lokmalar durumuna sokmak ister. Meselâ sanki bir insan, hem “dindar” hem “milliyetçi” hem “medeniyetçi” olamazmış gibi, bu değerleri birbirine zıt programlar durumuna sokarak, hiç yoktan “çatışan güçler” meydana getirir. Bu oyunlarını, o kadar ustaca planlar ki, tertiplerini anlamak için bazan olayların üzerinden elli veya yüz sene geçmesi gerekir. Mesela, Osmanlı Türk Devleti’nin parçalanması ve Orta-Doğu’nun sömürgeleştirilmesi için, dinimizin ve milliyetimizin düşmanları, din” ile “milliyetçilik” arasında zıddıyyet ve düşmanlık duyguları doğurmayı planlamış olduklarını şimdi itiraf ediyorlar.
Serge Hutin adlı bir Fransız masonunun yazdığı “Les Francs-Maçons” kitabının 127. sayfasında okuduğumuza göre İslam dünyasında masonlar Cemaleddin-i Afgani ve Muhammed Abduh gibi “din politikacılarını” localarına kaydederek onların eliyle “Dini, milli yapılarına göre reforme ederek” alemşumul İslam dinini bozmak, öte yandan Müslüman Kardeşler(Freres Musulmans) hareketi ile de “İslam’da milliyetçilik yoktur”propagandası ile milletleri çökertmek ve bu suretle çok kahpece bir planla birbirine zıt “İslamcı” ve “milliyetçi” sun’i düşman kamplar doğurmak istemişlerdir.
Emperyalizm, bizim dünyamızda bu “paradoks”tan çok istifade ettiğini ayrıca yazmaktadır. Dinimizin ve milliyetimizin düşmanları, din ve milliyet gibi iki mukaddes varlığımızı, birbirine düşman göstermek oyunundan kolay kolay vazgeçeceğe benzemiyor.
O halde, Türk milliyetçisine düşen iş, bütün varlığı ile bu oyunu her şeyden önce kendi yurdunda bozmak olmalıdır. Bu ülkede sun’i olarak birbirine düşman “güya Türkçü” ve “güya İslamcı” cepheler meydana getirmek isteyen hain ve kahpe oyunların karşısına, bir Müslüman-Türk olarak ve tarihine yaraşır bir biçimde çıkmalıdır. Bunun için, Türk-İslam ülküsüne bağlı, Türklük şuur ve vakarına, İslam iman, aşk, ahlak ve aksiyonuna sahip. Türklüğü bedeni, İslamiyet’i ruhu bilen, milletini teknolojik hamlelerle dünyanın bir numaralı devleti yapmak özlemi ile çırpınan, Dünya Türklüğünün, İslam dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet bir gençlik yetiştirmekten başka çaremiz yoktur. Din ve milliyet, zıt değerler değildir. Bu sebepten, “sentez”,tez ile anti-tez arasında söz konusu olacağına göre, yıllardan beri kullandığımız “Türk-İslam sentezi” yerine, “Türk-İslam Ülküsü” sözü daha uygun olur düşüncesi ile kitabımızın adını “TÜRK-İSLAM ÜLKÜSÜ” olarak seçtik. Bunu ısrarla kullanacağız. (Arvasi, tarihsiz, c.1.s.8) demesine rağmen, Türk-İslam Sentezi tabiri dışlanmış değildir, hatta azımsanmayacak kadar sık kullanılmaktadır. Örneğin bizzat Arvasi’nin bu tabiri çok kullandığı görmekteyiz: “Türk-İslâm Medeniyeti, Türk Milleti, Türk Gençliği ve gerçek Türk aydınları için vazgeçilmez, mukaddes ve yüce bir terkibin (sentezin) adıdır.” (Arvasi, 1990b, s.264). “Türk-İslâm Medeniyeti, aziz Türk Milleti’nin mübarek bağrında yatan, muhteşem bir vakıadır. Hiç kimse, bu vakıayı inkâr ve ihmal edemez. Çünkü bizi biz yapan bu terkiptir. Şimdi, bazıları (içlerinde maalesef, Prof. ve Doç. etiketini kullanan cahillerin de bulunduğu bazıları), “Türk-İslâm Sentezi de ne demekmiş? Cumhuriyet ve demokrasi sentezinden başka yol mu olurmuş?” kabilinden “akademik” (!) sözleri sarf edebilmektedirler”(Arvasi, 1990b, s.263).. Dolayısıyla sentez kavramının Türklük ve İslam ilişkisini veya birlikteliğini ifade etmekte kullanılabileceği, bizzat Türk-İslam Sentezcilerince de genel olarak kabul edilmektedir. Tartışmanın önemli olmadığı da yine onlar tarafından bizzat ifade edilmektedir: “Kelimeler üzerinde fazla durmayınız. Onların ifade ettiği mânâlara ve yöneldiği hedeflere önem veriniz. Bütün mesele, cemiyetimizi, kendi orijinal yapısı içinde, İslâm’ın imân ve ahlâkı ile yoğurarak, yeniden tarihî misyonu içinde yüceltmektir. Buna ister ‘sentez’, ister ‘terkip’ ister ‘ülkü’ deyin ne fark eder?”(Arvasi, 1990, s.376)
Türk-İslam Sentezi ve Türk-İslam Sentezcileri, yüz yılı aşkın süredir Türk düşünce ve siyasi hayatında etkisini ve etkinliğini sürekli olarak göstermeye devam etmekte olup, Günümüzde yine devletin “beka” sorunuyla ilintili biçimde Türk-İslam Sentezi (Ülküsü), “Cumhur İttifakı” olarak hükümet politikalarını belirlemekte, devleti bizzat yönetmektedir (Kadıoğlu, 2020,s.815).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti