Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

NEFS TERBİYESİ (Billahi Anlamda Hürriyet- DuniHi Anlamda Hürriyet)- 11

“Nefsinin şerrinin konuşma dilinden kurtulmak için” nelere dikkat edeceğiz, bunu konuşuyoruz. İlk maddemiz: Nefsinin şerrinin konuşma dilinden kurtulmak için, zannlara dayalı fikirler ileri sürmek ve iddialarda bulunmaktan sakınmak gerekir. Tabi önce zann nedir, onu ortaya koyalım ki “zanlara dayalı fikirler ve iddialar” derken kastettiğimiz anlaşılsın. Kul, İlmullah’ta Var Görünen halini bir zann ile bilir, o da bir zann’dır. Allah’ın VAR olma gerçeğine göre bir kulun kendisini İlmullah’ta var hissetmesi bir zanndır. Biz onu daha edepli söylemek için o hale “Var Gibi Görünen” diyoruz. Var Gibi Görünen halimiz bir zanndır. Bu zannı sağlayan vehim nurudur. Nur dediğimiz zaman “nur” dediğimiz şeyde hem o işin meydana gelme gücü ve enerjisi vardır, hem de bilgisi vardır. Vehim Nuru dediğimiz zaman onda Var Gibi Sanmayı sağlayan mekanizma, onu yapacak güç, kuvvet, bir de onun bunu yapacağı bilgi vardır. Nur genel olarak bunu içerir. Bahsettiğiniz nur neyle ilgili bir nursa, mekanizma ve bilgi neyle ilgiliyse o kelime nurun başında bir vasıf olur: Vehim nuru gibi.
Var Görünenlerdeki zannı sağlayan vehim nurudur; buna biz “Yasal Yanlış” diyoruz. Çünkü bu bir zanndır ama bu zanna Rabbimiz izin vermiş, “bu zannı kullanabilirsiniz” demiş, bizim için bu zannı yasal kabul etmiştir. Çünkü biz o zann ile varlığımızı, Var Gibi Görünen halimizi hissederiz ve biz o zann ile bizi Rabbimize götürecek yola girebiliriz. O yola girip de yolda ilerleyenler öyle noktalara gelirler ki yasal yanlış olan bu zandan da kurtulma çalışmaları yaparlar. Ve öyle noktaya gelmiş mübarekler de vardır ki bu yasal zandan kurtulmuşlardır. Ancak biz mücadelemizin olduğu noktaya bakalım. Bu noktada bizim için mesele duniHi algı! Çünkü bu algı zann’ın yönünü değiştirmiştir. Rabbimizin izin verdiği, “bu zannla varlığınızı hissedin, bu zannla hayatınızı sürdürerek dünya hayatı mücadelenizde sınavınızı gerçekleştirin, Rabbinize yönelmeyi başarın” diye bize ön sermaye olarak verdiği bu zannı duniHi algı bozmuş, öyle bir hale getirmiştir ki kul o zannla Allah’tan uzaklaşmış, o yasal olan zannı Allah’tan uzaklaşma aracı haline getirmiştir. Bu zannı sağlayan vehim nuru suistimal edilmiş, duniHi algıyla bu mekanizmanın karanlık yani Allah’a karşı olan yanı ortaya konulmuştur. Allah’a karşı kullanılmaya çalışıldığı için o mekanizma Vehmin Zulmeti’dir. Vehim mekanizması aslında bir nimettir, yasal yanlış olarak verilen zann nimetidir. Ancak varlığımızı hissedip Rabbimize ulaşmamızı sağlayacak bu zann nimeti, duniHi algıyla küfür amaçlı kullanılmıştır. Nimetler küfür amaçlı kullanılabilir mi? Bakara-102, Nuh-22, Tâ-Hâ-96. ayetlerden öğreniyoruz ki duniHi algı ve zannları nimetleri küfür amaçlı kullanıma çevirebilir; nimetler küfür amaçlı kullanılabilir.
Hucurat Sûresi 12: “Ey iman edenler! Zannın çoğundan (aşırısından, ilerisinden) sakının (kaçının). Muhakkak ki zannın bir kısmı şirk günahıdır.”
Ne kadar açık, belirgin, ne kadar öğretici bir ayet! Rabbimiz buyuruyor: Ey iman edenler! Zannın çoğundan, aşırısından kaçının. Muhakkak ki zannın bir kısmı şirk günahıdır. Dedik ya, zann bir nimettir, o zannla biz Var Gibi olan halimizi biliriz. Peki, nasıl oldu da aşırı oldu? DuniHi algıyla yönü değişti ve o zann Allah’a karşı kullanılmaya başlandı. İşte Rabbimiz buyuruyor: Yönü değişmiş zanndan, Allah’a karşı edepsizlik için kullanılan, Allah’a karşı haddi aşmak ve asi olmak için kullanılan zanndan kaçının. Çünkü artık zann o noktadan itibaren şirk günahı haline gelmiştir. Bizim ele alacağımız zann işte buradan başlamaktadır; “Zannlara dayalı fikirler ileri sürmekten, iddialarda bulunmaktan sakınmak gerekir” dediğimiz işte bu zannlardır. Bu yüzden “Zannların çoğundan, aşırısından sakının” ayetini anlayabilmek için duniHi algı ve zannlarını, vehim mekanizmasını, “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını bilmek şarttır. Yoksa bu ayet nasıl izah edilebilir? Herkes kendisine göre bir tarif yapar. Bir tanım yapmazsanız bir sınır koyamazsınız mücadele edemezsiniz. Bu yüzden biz tanım yapıyor, bir sınır koyuyoruz. Yasal yanlış olan zannlar var. DuniHi algı bu zannların yönünü değiştirdi. Hucurat-12’de Rabbimizin öğütlediği gibi duniHi algıyla yönü değişen, aşırı hale gelen, Allah’ karşı olmaya başlayan bu zannlardan, bu zannlarla ilgili fikirler ileri sürmekten, bu zannlara dayalı iddialarda bulunmaktan sakınmak gerekiyor.
DuniHi algı bir zanndır; duniHi algı aynı zamanda zann üreten bir kaynaktır. “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiası da bu kaynaktan çıkmış bir zanndır. Bu zannlardan etkilenerek oluşan heva ve hevesler de bu zann sınıfındadır. Bunlar hep aşırı, Allah’a karşı olan zann sınıflarıdır. Bütün bu zannlar, şirk kapsamındadır. Şirk kapsamındaki bu zannlarla kul Allah’a karşı asi, haddi aşmış ve edepsiz bir konuşma diline sahip olur. Bu zannlarla kul, vehmin zulmetine daha fazla düşer ve sahip çıkar. Bu zannlarla kul, nefsine zulmedenlerden olur. Bu zannlarla kul, Allah’ın hakkını veremeyenler sınıfına girer. Bu zannlar, sadra hâkim olup da kalp bilgi platformunu formatladığında, kılıfladığında vücuda tamamen hâkim olurlar ve Kur’an diliyle kalp hastalanır ve marazlı olur, beyin de bu zannlara göre tertip almış olur.
Rasulullah (SAV) Efendimiz buyurmaktadır ki: “Zann’dan sakının. Çünkü zan, sözlerin en yalanıdır.”
Necm Sûresi 28, 29: “Oysa bu hususta onların bir ilmi yoktur. Onlar ancak zanna uyuyorlar. Muhakkak ki zann, Hakk’tan bir şey ifade etmez. Hakk olan bir şeyin yerini tutmaz. Bizim zikrimizden vazgeçen ve dünya hayatından başka bir şey dilemeyenden yüz çevir.”
Necm-28, duniHi algı ve zannlarını “batıl” sınıfına soktu ve “onlar Hakk’ın yerini tutmazlar” uyarısında bulundu. DuniHi algı ve zannlarının Hakk’tan uzak olduğunu, Hakk’tan bir şey ifade etmediğini, Hakk’ın yerini tutmadığını bize bildirdi. DuniHi algı ve zannlarıyla haşır neşir olmuş, konuşma dilini ona göre oluşturmuş olanlar için de şöyle buyurdu: Onların bu hususta bir bilgileri, bir ilimleri yoktur, onlar bu konuda cahiller. Necm-29 ise bize nasıl davranacağımızı öğütledi: Bizim zikrimizden yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey dilemeyenden yüz çevir. Bu iki ayete manasal açılım olarak bakacak olursak: “Hakk yolun dilini tercih etmeyenden, dünya hayatının yalan ve batıl dilini tercih edenden yüz çevir” diye bir öğüt çıkarırız. Bu öğüdü kişiye has hale getirecek olursak, Necm-28 ve 29 bize şunu demektedir: “Hakk yolun dilini tercih et. Zannlar kaynaklı yalan ve batıl dili terk et.” Ayetlerden bu mana çıkar. Necm Sûresi 28 ve 29’u kişiye özelleştirirsek, hayatta hemen uygulayabileceğimiz bir amel çıkaracak olursak, o kural şu olur: Hakk yolun dilini tercih et.
Zannlardan kaynaklanan yalan ve batıl dili neden “terk et” diyor? Çünkü o bizde var. Neden “Hakk yolun dilini tercih et” diyor? Çünkü o yakalamamız gereken! Zannlar kaynaklı yalan ve batıl dili terk et, çünkü üstünde o var. Öyleyse, zanlarımızı fark etmeye çalışmalı, önemsemeli, böyle bir sorunumuz olduğunu bilmeli, “bu benim sorunum” demeliyiz. Bunu yapmanın dünya hayatı açısından ilk faydası şudur: Kişi gereksiz evhamlarından, o evhamlarıyla ilgili ruhi sıkıntılarından, o evhamlarıyla ilgili psikolojik rahatsızlıklarından kurtulur, çünkü hepsinin sebebi bu zannlar zaten. Zannlarımızı sevmek, sahip çıkmak ve savunmak gibi hallerimizi gözlemlerimizle bulalım ve bu huyları sergilemekten vazgeçelim. Eğer zannları sorun kabul etmezsek bulamayız, onlar hayatın normalleri şeklinde gidiyor, onları hayatın normalleri diye yapıyoruz. Onları fark etmek için çalışmalı, bir düşünce, bir kanaat belirtirken, hatta içimizden geçirirken bile kendimizi sürekli bir testte ve imtihanda tutmalıyız: “Böyle zannediyorum, ben zannlarımda yanılmam” tarzı cümlelerle konuşuyor ve davranıyorsak olmaz! Bu zannlarla ilgili bir delilimiz, bir bilgimiz yok. Onlar zannlarımız! “Böyle zannediyorum, zannıma göre” diyerek zann üreten ve zannımıza sahip çıkan düşüncelere sahip çıkmayalım, onlardan vaz geçelim. Böylece, zann konusunda beynimizdeki dosyayı fonksiyonsuzlaştırabilecek bir yol yakalamış oluruz. O dosyayı fonksiyonsuzlaştırmak zorundayız, mecburuz. Çünkü o dosya Allah’a karşı bir dosya, o dosya duniHi algı ve zannlarının izi olan bir dosya. O dosyayla kişi Allah’a karşı davranışlara girer de farkında bile olmaz. Çok kuvvetle anlatmak istiyorum ki bir kişi doğru imanı tercih etmiş olabilir, beyan etmiş olabilir, Billahi imanın nasıl olduğunu bilebilir, ancak salih amel dediğimiz o imana uygun hareketler çok önemlidir. Salih amelin başlaması, yerleşmesi ancak konuşma diliyle mümkündür. Konuşma dilini önemsemezseniz, bununla mücadele etmezseniz salih ameli yakalayabilmeniz mümkün olmaz. Şeytanın en çok yararlandığı zannlar, kişinin başkasının sözleri ve hallerinden zannlar üretmesidir. Zannlarınızı inceleyerek sürekli kendinizi yokladığınızda başkalarının sözleri ve hallerinden olmayan manalar çıkardığınızı görüyorsanız bilin ki şeytanın en sevdiği zannlar bunlardır; bu orkestranın tam yöneteni, şefi şeytandır. “O aslında şöyle demek istedi” gibi zannları şeytan o kadar sever ve güzel kullanır ki… Bu tür zann üretmelerden vazgeçmemiz, bu halleri kendimizde bulup terk etmemiz gerekiyor. Zannlarınınızda bazı isabetler buluyorsanız bile korkup zann meselesinden vazgeçmelisiniz. Başka türlü zann dosyanızı fonksiyonsuzlaştırmak mümkün olmaz. Birisi hakkında ürettiği zann sebebiyle 3-4 gün uyuyamamış birisini düşünün. Sonra anladı ki zannettiği gibi değilmiş. Ama o 3-4 gün onun zann dosyaları öyle beslenir ve o kadar kuvvetlenir ki… “Zannettiğim gibi değilmiş” deyip ürettiğiniz zannı basit görüp vazgeçebilirsiniz ama o zannlarla o 3-4 gün boyunca sadrınızın coşması, kendi kendine yorumlara devam etmeniz, bir sürü sözler üretmeniz sebebiyle zann dosyanız öyle kuvvetlendi ki, şeytan bu durumdan öyle memnun oldu ki anlatamam. Çünkü kişi ona hizmet ediyor. Zann konusunu önemseyip kendimizde araştırmak vazgeçilmez görevlerimizden biri olmalıdır.
İsra Sûresi 36: “Hakkında ilmin, bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Ona göre hayat oluşturma. Muhakkak ki Sem, Basar ve Fuad işte onların her biri o işten, o hayattan sorumludur.”
Nur Sûresi 15: “Çünkü onu, o zannı dillerinize dolayıp Hakkında bir bilginiz olmayan şeyi ağzınızla konuşup duruyor ve bunu önemsiz, basit sanıyorsunuz. Oysa bu durum Allah indinde azimdir.”
Her şey ne kadar açık değil mi?

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER