Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

RASULULLAH (SAV)’İN EĞİTİM METOTLARI 11

Nisa Suresi 5: “Allah’ın geçiminize dayanak kıldığı mallarınızı sefihlere (aklı ermezlere) vermeyin; onlarla (o mallarla) onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.”
Allah’ın geçimimize dayanak kıldığı malları aklı ermezlere vermememiz isteniyor. Ayetin dünyadaki geçim kaynaklarımızın tasarrufunu (yönetimini) akıl sahibi olmayanlara (aklını kullanmayanlara, Kur’an aklı ile akletmeyenlere) vermememiz gerektiğini bildirdiğini düşünmekle birlikte, muhatabın inananlar olduğunu düşündüğümüzde Kur’an’ın ifade ettiği “geçim kaynakları” ihtiyaçlarımızı karşıladığımız iş ve kazanç imkânları ile sınırlanamaz. Çünkü o manayı bir inanamayan da anlayabilir ve uygulayabilir. Bu durumda, Billahi imanlı bir inanan için geçim kaynakları öncelikle Allah’ın ona verdiği “BEN” diyebilme yetkisi, Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisi ve halifetullah vasıflı insan olmaktır. Bunlar başta olmak üzere Allah’ın bütün nimetleri bu kapsama girer. “Hayrlı azığın (geçimliğin) takva olduğunu” öğreten Kur’an’ımız bize “geçim kaynakları” dediğinde onu mal, mülk, para, iş, ticaret, kariyer kaynakları ile sınırlı anlamak ayeti doğru anlamak için yeterli olmaz. Ayetimizin önerisini bu bakışla şöyle de düşünebiliriz: Size verilen tüm Allah nimetlerini, onların kullanımını, yönetimini sefihlere yani Hakk akılla akletmeyenlere, o akılla hayat tarzı oluşturmayan esfele safiliyn yapıya, nefsin şerrine, ilahlık hissiyatına ve ilahlık hissiyatlılara bırakmayın. Ayetimiz bize böyle de demektedir.
Bir işletmemiz olduğunu, ailemizin tüm ihtiyaçlarını oradan karşıladığımızı düşünelim. Bu işletmeyi kıymetini bilmeyen, bu işletmeye verilen emeği önemsemeyen birisine teslim edebilir miyiz? Elbette hayır. İşletmemizi teslim edeceğimiz insanın onun kıymetini bilmesini, değer vermesini hatta onu maksimum değerine ulaştırmasını bekler ve isteriz. Şimdi bu noktada ayetimizin ikinci öneri paketine bakalım:
“O mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz (kavlen mağrufe) söyleyin.” Ayetteki “beslemek, giydirmek ve maruf kavl (güzel söz) söylemek” önerileri vesilesiyle “vermek” işini düşünmemiz gerekir. Ancak önce şunu fark edelim: Besleyecek, giydirecek imkânı olmayan bir inanan bu ayet kapsamında bir iş yapamayacak mı, bu ayetten yararlanamayacak mı? O zaman demek ki Rabbimizin bizden vermemizi istediği şey sadece para, mal ve maddi imkânlar değil. Elbette bunlarla ve bunları infak da çok önemlidir. Ancak ayet ve hadislerden öğreniyoruz ki gerçek infak bunlarla değil, bunlarla başlamıyor. Kişinin önce ilahlık hissiyatlarını reddetmek ve terk etmek gibi bir işi, bir farzı olduğunu, asıl infakın/vermenin bundan sonra başladığını hatırlayalım. İşte bu kişinin Allah’ın ona verdiği “ben” deyişi sahibine vermesi, ve Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisi ile her nefeste Hakk tercihler yapmak gayretiyle her şeyini sahibi adına kullanması asıl infaktır. İşte bütün bunlarla birlikte bir inananın mal/para, imkan dağıtması önemli bir infaktır. Ama onun bir gülümsemesi, bir mümin kardeşine selam vermesi, Hakkı, sabrı, merhameti tavsiye etmesi, bunları diliyle ve yaşantısıyla öğretmesi gibi fiiller de “vermek” kapsamındadır.
“Geçimimize dayanak kılınan mal”ı Allah indinde makbul ilim sahibi olmak şeklinde de ele alabiliriz. Bu durum Kur’an’da “kendilerine ilim verilenler” şeklinde geçer. Kişi kendisine verilen bu ilmin yönetimini duniHi algı ve zannlarına, ilahlık hissiyatına bırakmamalıdır. Sonra da bu ilmi aklı ermezlere (bu ilme talip olmayanlara, Allah ile, Ayeti ile, Rasulü ile dalga geçenlere) vermemelidir. Allah ilmini paylaşırken talip olana vermemiz gerekiyor. Bunu dünya ilimlerinde zaten uyguluyoruz. Mesela, bir doktor hiç anatomi bilmeyen, tıbbi bilgi sahibi olmayan birisine, kan basıncının veya sinirsel işleyişin detayları, hormonların kontrol mekanizmaları gibi hekimlik bilgilerini saatlerce anlatsa ne anlamı olabilir. Bu durum, güzel söz kapsamında olmayan bir iştir; söz israfıdır. Ayetin önerdiği “kavlen mağrufa” yani “güzel söz” söylemek, Hakk olan sözü söylemektir, insanı Hakka ulaştıran sözü söylemektir. Ve bu Hak söz muhatabına söylenmeli, doğru yöntemle söyleniyor da olmalıdır.
Dikkatimizi gerektirecek bir durum da selamlaşmaktır. Selam bir sadaka olmasına rağmen, girdiğimiz ortama “Selamun aleyküm” dediğimizde, eğer bu duayı alacaklar ona taliplerse selam vermemiz doğru olur. Hidayete talip olana, yani Allah yolunu sevene, o yolda olmayı ve o yolda ölmeyi isteyene selam verilir. Yoksa ortama girdik, Allah indinde çok, çok değerli bir dua olan “Selamun aleyküm”ün ne olduğunu anlamayan bir topluluk var ve biz onlara selam veriyorsak doğru olmaz. Kıymetini bilmeyene hele de hoşlanmayana Allah’ın selamını vermek doğru değildir. Ayetimiz bize bunu da söylemiş oluyor.
Elbette aç, ihtiyaç sahibi birini doyuracağımızda, giydireceğimizde onun nasıl inandığına bakmadan doyurur ve giydiririz; Rahman Allah adına… Ama bu ayetin muhatabının inananlar olması hasebiyle biz “Allah’ın size verdiği geçime dayanak kılınan mallar” ifadesini Billahi iman üzerinden tefekkür etmeliydik, öyle de yapmaya çalıştık. Bize verilenleri, öncelikle neyi/neleri vermemiz gerektiğini, ilim, selam, davranış, mal, para, her ne vereceksek muhatabına/yerine verilmesi gerektiğini gördük…
Ayet bize “size verilen geçimlikleri sefihlerin yönetimine, kullanımına bırakmayın ve o imkânlarınızla onları yani henüz akıl edememiş olanları, Hakk aklı arayanları, Hakka susamış olanları, Hakka bürünmek isteyenleri besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin” manasını da buyuruyor. Yaşantıdan bir gerçektir ki; muhatabınızı (sorumluluğunuz altında olanları, en yakınlarınızı, size ulaşan ihtiyaç sahiplerini) beslemek ve giydirmekle siz onların maddi ihtiyaçlarını karşılarsınız. Güzel sözle yani Hakkı, sabrı ve merhameti tavsiye eden iletişimlerle de onların kalbine giden yoldaki engeller Biiznillah kaldırılır ve inşaAllah Hakk yolun kapısı açılır.
Bu kapsamda Efendimiz (sav) Ebu Hüreyre (ra)’den rivayetle şöyle buyurmuştur: “Güneşin doğduğu her yeni günde kişiye, her bir mafsalı için bir sadaka vermesi gerekir. (Bu amaçla Allah’ın razılığını umarak) iki kişi arasında adâlet yapman bir sadakadır. Kişiye hayvanını yüklerken yardım etmen bir sadakadır. Güzel söz sadakadır, salât için (mescide) gitmek üzere attığın her adım sadakadır. Yoldan rahatsız edici bir şeyi kaldırıp atman sadakadır.” (Buhârî, Cihâd 72, 128, Sulh 33; Müslim, Müsâfirîn 84, (720), zekât 56, (1009).
Yine öğreniyoruz ki “vermek” sadece mal ile değil. Rabbimizin bize ikram ettiği her imkân ve özelliği O’nun razı olduğu idrakla paylaşmak vermektir. Sadaka, infak, vermek sadece mal olsaydı imkânı olmayan inananlar bu ibadeti yapamayacaktı. Hadisten de öğrendik ki Rabbimizin razılığı kapsamındaki her halimiz, her yapabildiğimiz paylaşım infak ibadetidir. Eşimize, çocuklarımıza, anne babamıza Allah’ın razılığını umarak güzel davranmak, Allah’ın kullarına karşı barış ve esenlik üreten tavırlar geliştirmek, bir yetimin başını okşamak, bu manadaki her iş, yine inanan kardeşine gülümsemen çok değerli infaklardır…
Allahım, neyimiz ve hangi özelliğimiz için “bizim” diyorsak hepsi Billahi manada ve Biiznillah senin, senin ikramın. Ey Celal ve İkram sahibi Allahım, bilip bilmediğimiz tüm nimetlerini senin adına, yolunda ve razılığın için kullanabilmeyi, infak edebilmeyi bize ikram ediver. Ya Rabbi, ikram ettiğin bu hayat tarzı ile yaşamayı, vefat etmeyi ve dirilebilmeyi de bize lütfediver (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER