Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murat Arısoy
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Satalım gitsin… – Kocatepe Gazetesi

Murat Arısoy 24 Eylül 2012 Pazartesi 03:00:00
  Hatırlarsınız, Afyonkarahisar, bazı vatandaşların borçlarından ve geçim sıkıntılarından dolayı organlarını satmasıyla gündeme gelmişti. İnsanın böbreğini ya da başka bir organını satacak duruma gelmesi, çaresizliğin, elinden bir şey gelmemesinin sonucu. Konuyla ilgili görülen dava sonuçlandı, suçlu bulunanlara ceza verildi.
Sonuçlanan bir başka dava ise Balyoz’du. Sanıkların ve sanık avukatlarının defalarca gündeme getirdikleri usulsüzlükler, yerel basın kuruluşlarında çalışanlara gönderdikleri dosyalarda aktardıkları eksikliklerin hiçbiri dikkate alınmadı. Mahkeme siyasi olduğu izlenimi veren bir karara vardı.
İster Balyoz olsun, ister Savcılık’ın yerel basın mensuplarına adını kullanmayı yasakladığı, ancak yaygın basın kuruluşlarında “bangır bangır” ismi kullanılan Silivri’de görülen dava olsun, Yargıtay’dan dönecek. “Umutlarını Yargıtay’a bağlamışlar” diye düşünen olacaktır. Bununla birlikte bu kadar usul hatasının olduğu davalarda Yargıtay, içeriğe bakmadan, sadece sanıkların tam olarak dinlenip dinlenmediğine bakarak bile yerel mahkemenin kararını bozabiliyor.
Sanık, savunma yaparken hakkında dava açılan, yeni açılan davada tekrar savunma yaparken yeni savunma için ayrıca dava açılan, özetle sanığın savunmanın savunmasının savunmasını yapmak zorunda kaldığı bir mahkeme süreci, adil sayılabilir mi?
Yine sanıkların “savunma hakkının” kutsallığı çerçevesinde, avukatların duruşmalara katılmasının men edildiği bir mahkeme olabilir mi?
Türkiye’de “yargı” organı kangren olma yolunda hızla ilerliyor.
***
Son 10 yılda sayısız kanun geçti Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden. Bu kanunların çoğu, okunmadı, tartışılmadı, istişare edilmedi. Kamuoyu, iktidar yanlısı gazetelerin “izin verilen” ölçüde sunduğu bilgilerle kanun tasarıları hakkında bilgi sahibi olmaya çalıştı. Afyonkarahisar’ı Afyonkarahisar yapan yasaya “Evet” diyen, fakat yasadan yıllar sonra kenti ziyaret eden Agah Kafkas, belki de bu durumu özetlemişti. Kafkas, Devlet Hastanesi’ni ziyaretinde şöyle demişti:
“Afyonkarahisar derken sanki yabancı bir şehir telaffuz ediyormuşum gibi geliyor. Biz çocukluğumuzdan beri Afyon’a alışmışız. Afyonkarahisar deyince biraz yabancı geliyor. Marka yaratmaya çalışan bir kentin, kendisine bir haksızlıktır isminin bu kadar uzun olması. O dönem bu yasanın nasıl çıktığını bilen ve o dönemin siyasi nezaket ortamında o yasaya da oy vermiş birisi olarak, niye oy verdiğimizi anlamamış birisi olarak bunu temenni ederim ki Afyonlular bunu bir kez daha değerlendirsin.”
Bir şehrin isminin değiştirilmesinde bile “Niye oy verdiğimizi anlamadık” diyen bir toplulukla karşı karşıyayız. Kaldı ki Avrupa Birliği Müktesebatı’ndan tutun, ekonomiyi ve devlet düzenini etkileyecek birçok kanun da bu şekilde geçirildi. 4+4+4 olarak bilinen düzenlemenin nasıl kabul edildiği, tarihe olumsuz bir not olarak düşüldü. Bu durumla beraber milletvekillerinin, bakanların, başbakanların hayat standardı da Meclis’e olan güveni “sıfır” noktasına getiriyor.
Türkiye’de “yasama” organı da kangren olma yolunda hızla ilerliyor.
***
Ülkenin başında karabulutlar dolaşıyor. Terör bir yandan, ekonomide durgunluğun faturasını vatandaşa çıkaran zam uygulaması bir yandan, çıkarılan kanunların nasıl hayata geçirileceğindeki belirsizlik bir yandan… Her şey üstüste geliyor. Ama ne yazık ki bütün olumsuzluklardan sıkılıp nefes almak için başını kaldıran vatandaş, güçlü, sağlam ve düzenleyici bir devleti karşısında göremiyor. En ufak bir olumsuzlukta, sorumluluk almaktan çekinip “takdir-i ilahi” söylemlerine sarılan, ancak en küçük olumlu hâlde “Biz yaptık” kibrine bürünen yetkilileri görmekten halk bıkmış durumda. Buna bir de “tek gecelik kararlar”, “Ben bilirim”, “Bana karşı çıkan haindir” gibi söylemler eklenince, “yürütme” organına güvensizlik de su yüzüne çıkıyor.
Buradaki tek ölçüt “sandık” değil. Sandıkta çıkan oyların bir kısmı “Aman işim bozulmasın”cıların, bir kısmı “Aman muhalif gözükmeyelim”cilerin, bir kısmı “Yetmez ama evet”çilerin… Bir kısmı “Evet, değişiklik gerek ve yaparsa bu kadro değişiklik yapar” diyenlerin.
Türkiye’de “yürütme” organı da kangren olma yolunda hızla ilerliyor.
***
Organını satan vatandaş, acizlik ve çaresizlik içinde.
Görülüyor ki yetkililer de aynı durumda.
Satalım gitsin o zaman, vatandaşın aldığı hizmete, elektriğe, doğalgaza zam yapacağımıza.
Satalım gitsin o zaman “yasama, yürütme, yargı” organlarımızı…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER