Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

SEN TANRI MISIN? – 27-

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 10 Haziran 2019 Pazartesi 13:25:58
 

“A” TAKDİM FORMU “BEN” ALLAH’I GERÇEKTEN SEVMEZ
Bakara 165, 166, 167: “İnsanlardan kimi de Allah’dan başkayı endad (eş, denk) edinip (bizzat ve hakikaten var sanıp), onları Allah’ı sever gibi severler. Allah’ı sever gibi algıladıklarında açığa çıkan kuvvetler onlara aitmiş gibi severler. Tekliğe (Allah’a ve sistemine Billahi idrakla) iman etmiş olanlar ise Allah’a muhabbette daha şiddetlidirler, (onlar) muhatap oldukları Varlığı tanıyarak severler. O zulmedenler azabı gördüklerinde (mesela ölümle birlikte, kıyamette) görecekleri gibi bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu, Allah’ın Şediydül Azab olduğunu göreceklerini daha önceden görselerdi. O zaman, tabi olunanlar azabı görerek kendilerine tabi olanlardan uzaklaşıp gitmişlerdir. Ve aralarındaki sebepler, bağlar, “B” gerçeğince parçalanıp kopmuştur. (Onlara) tabi olanlar “keşke bize bir kere daha fırsat verilse de dünyada bir daha yaşama imkânı bulsak, şu tabi olduklarımızın bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsak” dediler. Böylece Allah onlara amellerini hasretlik (acı bir pişmanlık) olarak gösterir. Ve onlar nardan çıkıcı değillerdir.”
Hadis olan bir dua var: “Allahümme inniy es’elüke hubbeke ve hubbe men yuhibbüke. Allah’ım kesinlikle bana sevgini, aşkını ver ve seni sevenleri de bana sevdirt.”(âmin) Bu duaya niye ihtiyaç duyuyoruz? “A” Takdim Formu “BEN” Allah’ı gerçekten sevmez de onun için. Allah gerçekten nasıl sevilir, bizim Allah’tan onu bize öğretmesini istememiz gerekiyor. “A” Takdim Formu “BEN” bilinci Allah’ı gerçekten sevmeyi bilemez, Allah’ı sevenleri de sevemez, o bilinç bu sevgiyi bilemez. Bu yüzden, Allah’ı sevenleri sevmek bir lütuftur, Allah dilememişse, maalesef insanlar Allah’ı sevenleri de sevemezler. Allah’ı sevenleri gördükleri zaman ürker, ürperirler. Bazen kalabalık ortamlarda rastlarız, bir anda Tv’de Kur’an kıraati başlamışsa dayanamaz, gider kapatır. Veya kumanda elindeyse hemen kanal değiştirir. Dinleyemez, duramaz, duymaya dayanamaz. “A” Takdim Formu “BEN” öyledir; Kur’an o bilinci rahatsız eder, ona matkap sesi gibi gelir. Bu yüzden, Efendimiz o sevginin bizde açılabilmesi için, bizdeki sevginin “A” bilincinden “B” bilincine hicret edebilmesi ve sevgiyi “B”de yaşayabilmemiz için bu duayı öğretiyor: Allahümme inniy es’elüke hubbeke ve hubbe men yuhibbüke.
YAŞARKEN “SÜSLÜ GÖRÜP PEŞİNDEN KOŞTUĞUNUZ ŞEY, SONRA SİZE ACI PİŞMANLIKLAR” OLARAK GERİ DÖNÜYOR
Bakara Suresi 167. Ayetin sonu şöyle: “Böylece Allah onlara amellerini acı pişmanlıklar olarak gösterir.” Örtücü ilaha ait sevgiler, örtücü ilaha yönelik sevgiler ve bu sevgiyle ilgili yapılan yanlış işler acı pişmanlıklar olarak gösteriliyor. Ne zaman? Ölümü tattıktan sonra!
En’am-122: “İşte böylece kâfirlere kendi amelleri süslü gösterilmiştir.”
Çok korkunç. Dikkat edin, ayette kâfir kelimesini okuyunca sakın uzağa bakmayın, kendinizden başlayın. Korkunç olan şu: Kâfirlere (örtücülere, “A” Takdim Formu “BEN”e) amelleri yaşarken süslü gösteriliyor. Bu ameller içerisinde örtücülüğe sevgi de süslü gösteriliyor. Dünya yaşantısında “A” Takdim Formu “BEN”i sevmek, “A” Takdim Formu “BEN” olarak sevmek süslüdür, sevimli ve kolaydır; örtücü ilahı sevmek ve önemsemek, örtücü ilah olarak sevmek cazip gösterilmiştir. Yaşarken süslü gösterilen o amelleri sonra Allah onlara acı pişmanlık olarak gösteriyor. Yaşarken “süslü görüp peşinden koştuğunuz şey, sonra size acı pişmanlıklar” olarak geri dönüyor. Bunu fark edin lütfen. Değilse, geç fark eden diyor ki: Ahhh, tekrar geri dönebilsem… Örtücülükten yaşarken kurtulmak önemli, örtücülüğün yaşarken kalkması için telaşlanmalıyız.
“TALİB’in, KADER’i idrakindeki artışı ölçüsünde her türlü örtücülüğü kalkar.” Demek ki, Nefs-i Levvameyi yaşarken yaptığı mücadelelerde talib kaderi idrak ettikçe, kaderi idrakindeki artış ölçüsünde onun her türlü örtücülüğü de kalkıyor…
“BEN ACABA BAŞARAMIYOR MUYUM?” DEMEYİN,
MEKANİZMA BÖYLE, BÖYLE ÇALIŞIYOR
Bir davranışla, bir olayla, herhangi bir şeyle karşılaşıldığında, olaylar karşısında bu anlatılanları nasıl uygularız nasıl bir davranış geliştiririz? Talib için bunu gösteren bir harita. Nefs-i Levvame ile meşgul olan talib yaşadığı her davranışın, her olayın muhasebesini yapar. Talip için muhasebe ancak “A” ve “B” muhasebesidir; bir olayı örtücü ilahla mı yoksa Rasulullah (SAV)’in açıkladığı kaderle mi ilişkilendirdiğine bakmasıdır. Bu bakışla yapılanın adıdır muhasebe. Bu muhasebenin yapıldığı noktanın adı da İnsan-29 Kavşağı’dır. “A” Takdim Formu “BEN”le yaşayan birisi bu kavşakları fark edemez. “A” Takdim Formu “BEN”in farkında olmayan ise böyle bir kavşağın hiç farkında değildir. Bu nedenle, onlar bu yola girmezler, hiç düşünmeden ilişkiyi örtücü ilahla (“A” Takdim Formu “BEN”le) kurarlar; herhangi bir olayı, bir davranışı incelenir incelenmez yöneliş “A”ya olur; kişi onu düşünür düşünmez “A”ya yönelir. Sistem sürekli böyle çalışır; hemen örtücü ilaha yönelir; Rabbine bir yol, bir yön tutmaz. Tasavvufla meşgulse bile, elinde tesbihi varsa bile! Kişi bu muhasebeyi yapma çabasındayken bile zihni hemen “A”ya yöneliyorsa, Rabbine bir yol tutmuyor demektir. Efendimiz (SAV)’in açıkladığı kaderi, yani İnsan-29 ve İnsan-30’u okumuş olsanız bile, muhasebe yaparken ilişkiyi örtücü ilahla kuruyorsanız Rabbinize yönelmiyorsunuz demektir. Ayetleri duyunca, okuyunca “kabul ettim” sanıyoruz, yanılıyoruz. Öyle bir hal oldu ki kişi o olayın ilişkisini kader çerçevesinde kurup Rabbine yöneldi ve gündüz yaşadığı o olayın, o işin muhasebesini yapıyor; muhasebeyi yaparken de ilişkiyi örtücü ilahla kurmuyor. Çünkü örtücü ilahla kurarsa yol sapıyor, bu yüzden olayın ilişkisini örtücü ilahla kurmadı. Bu hal, Nefs-i Levvameyle meşgul olan içindir, bu işin içerisinde olan birisi için geçerlidir. “A” Takdim Formu “BEN”le yaşayanın yapabileceği bir iş değildir, onun anlayacağı, kavrayacağı, uğraşacağı bir iş değildir. Ancak levvameyi yaşayan, levm etmekle meşgul birisi bunu yapabilir. Bu muhasebeyi yaptı, kaderle ilişkiyi kurdu, Rabbine bir yön tuttu ve rahatladığını hissetti, hoş bir hale girdi. Baktı ki bir anda stres yok oldu, vücudunun kimyası değişti. Çünkü vücutta “A” Takdim Formu “BEN”in ve “B” Takdim Formu “BEN”in kimyaları başka başkadır. “A” Takdim Formu “BEN”le ilişki kurduğunuzda kin, nefret, öfke ve başka neler varsa onlarla ilgili hormonlar salgılanır, kimya değişir. Nasib olur da siz ilişkiyi Efendimizin açıkladığı kaderle kurarsanız, o kimya geri sarılan film makarası gibi birden geri çekilir, vücudunuz rahatlar. Ama aradan biraz zaman geçer de bu hali koruyamazsanız, o zaman tekrar “ben olayın ilişkisini öyle kurdum ama o bana şunu demişti, ben orada şöyle yapmalıydım” gibi fikirlerle o iş yeniden gündeme gelir. Bu düşünceler çok normaldir ve olmalıdır. Böyle olunca “ben acaba başaramıyor muyum?” demeyin, mekanizma böyle, böyle çalışıyor. Tekrar gündeme gelmesi aslında size bir lütuftur. Tekrar gündeme geldiğinde zihninizde yine Rabbinize yol tutarsanız elde ettiğiniz nur katlanır ve Rabbinize tuttuğunuz yolda sabitlenirsiniz. Sonra tekrar buna benzer bir olay yaşadığınızda iş çok kolay olur. Demek ki o düşüncelerin tekrar gelmesi, sizin yüksek bir nur elde etmeniz ve o yolda sabitleşmeniz içinmiş. Ama böyle olmaz da, siz İnsan-29 Kavşakları’nda, kendinizi içinde bulduğunuz duygulara kapılarak “A”ya yönelirseniz kaybedersiniz. Bunu nereden anlarız? Kaderle ilişkiyi kurup da işi bitirdiğinizi zannederken bir anda kendinizi olayın bir yerinde bulursunuz. Başlatıcısı siz değilsinizdir, olayı zihninizde başlatan siz değilsinizdir. Fark etmeniz gereken budur. Buraya dikkat ederseniz mekanizmayı yakalarsınız: Siz kendinizi o işi düşünürken, o işin içinde buluyorsunuz, yani onu geç fark ediyorsunuz. Geç bile olsa fark ettiğinizde o işe sahip çıkmayın. Sahip çıkarsanız örtücü ilaha yol tutmuş olursunuz. Geç bile olsa fark ettiğinizde “La ilahe” deyip reddeder ve “illallah” deyip yönelirseniz, Rabbinize yol tutmuş olursunuz. Çünkü:
“Talibin her türlü örtücülüğü, kader idrakindeki artışı ölçüsünde kalkar. Örtücülüğünün kalkışı ölçüsünde de “hayret” ile karşılayacağı tecelliler lütfedilir. Böylece; “hayret”, Hakk yolda tükenen bilincin, halden hale tükeniş geçişlerinin oluşturduğu cezbenin yine bilinçteki ifade tarzı olur.”
HAYRET İKİ TÜRLÜDÜR: İLMEN HAYRET, İDRAKEN HAYRET
Hayret’i tarif etmiş olduk: “B” Takdim Formu “BEN” bilincinin tükenişi sürecinde bir halden başka bir hale geçmesi esnasında oluşan cezbenin yaşanış hali hayrettir. Halden hale geçiş esnasında yaşanan cazibe/cezbe “B” yolundadır, “B” bilincinin tükenişi sırasında yaşanır. Ancak “B” bilincinin tükenişi sırasında meydana gelen tecelliler “hayret”tir. Hayret iki türlüdür: İlmen hayret, idraken hayret. İlmen hayrete aldanmamak lazım! Bir şeyin bilgisini duyduğunuzda hayretiniz artar, o İlmen Hayret’tir. Önemli olan İdraken Hayret’tir, ona ancak İnsan-29 uygulanarak ulaşılır. Nefs-i Levvame sürecinde, İnsan-29 gereği “B” Takdim Formu “BEN” tükenirken idrak hayretleri oluşur. İdraken Hayret’e paralel ilerlemeyen İlmen Hayret aldatıcı olabilir. İdraken Hayret olmaksızın yalnızca İlmen Hayret Hislerin Tecellisi’nde görülür ki orası İhlâs Hayat Döngüsü dışındadır. İkisi birden ancak “B” Takdim Formu “BEN”de yaşanır. İlmen Hayret’i “A” Takdim Formu “BEN” de yaşayabilir, herkes yaşayabilir. İnsan-29 ayetinin gereği uygulanmıyorsa, yaşanmıyorsa o hayret “İlmen Hayret”tir. Bu hayrette bir amel olmadığı için (İnsan-29 ayeti uygulanmadığı için, yani Nefs-i Levvame çalışmaları yapılmadığı için), bu bilgilerin getireceği hayretlerle “A” Takdim Formu “BEN” daha kuvvetlenir. Bu hayret, “A” Takdim Formu “BEN”i kuvvetli bir örtücü ilah haline dönüştürür.
Son cümle: “Tükenişin getirdiği fark edişle talip dayanamaz ve “Allahım, hayretimi artır” diyerek MERHAMET ister.” Biz de, Allah’tan bize bu yolda merhamet etmesini dileyelim.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER