Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

SEN TANRI MISIN? – 52-

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 12 Temmuz 2019 Cuma 14:07:46
 

MEŞGULİYETLERİMİZE DİKKAT EDELİM
“Billahi” idraktaki yapının da tanrılık iddiasındaki “Asi” yapının da hayatta meşguliyetleri vardır. Tanrı da boş durmayı sevmez, “mutlaka bir meşguliyet bulurum” der. Onun meşguliyet dediği, ölümü ve Allah’ı unutturacak, tanrılığının bir gün sona ereceğini unutturacak şeyler. Bu çok önemli: Bilse de bilmese de onun bir tanrılık iddiası var, yaşadığı tanrılığın sona ereceğini unutturacak şeylere meşguliyet der, mutlaka öyle bir şeyle meşguldür. Ona göre Allah’ı unutmak meşguliyettir. Oysa ayet; “Öyle er kişiler vardır ki iş, güç ve ticaret onlara Allah’ı unutturmaz” buyuruyor. O zaman meşguliyet diye tarif ettiğimize dikkat etmeliyiz. Kendimize sormalıyız: Benim gün içindeki meşguliyetim ne? Meşguliyet dediğim bana Allah’ı unutturmakla mı ilgili? Her şeyi, ölümü bile unutuyorum mu? İşte onu diyen tanrılık iddiasında bulunan yapıdır. O tanrı, özellikle geceleri meşguliyeti yoksa kendini uyuşturacak şeylere müracaat eder. Yeter ki ölümü ve Allah’ı ve tanrılığının bir gün biteceğini unutsun. Unutmak için kendini içki, uyuşturucu, eğlence gibi şeylerle oyalar, ölümü ve Allah’ı hatırlatmayacak arkadaşlar seçer. Ona ölümden, ahiretten bahsetseniz “içimizi kararttın” der. O içi kararan tanrıdır! O tanrı böyle komik ve salaktır. Değilse kendini Allah’a eş koşmaz. Kur’an’da “şöyle yapın” deniyor, yapmıyor! Ne cesaret ya! Salak cesareti!
“MECAZLARLA PERDELENMEYİN,
MECAZLARDAN HAKİKATE GİDİN”
Bu tanrı tasavvufla meşgul olunca ne yapar, onu da biraz konuşalım. Tasavvufla meşgul tanrı, uydurduğu mecazlardan hakikat çıkarmayı önemser, böylece mecazlara bağlanmaz! “Mecazlarla perdelenmeyin, mecazlardan hakikate gidin” denir, doğrudur. Ancak bu, mecazlar sayısınca hakikat vardır, her mecazın arkasında bir hakikat vardır demek değildir. Her olayda bir hakikat aranacaksa o şudur: Çokluk âleminde tüm mecazlar/olaylar tek bir hakikate,  İlla Allah’a gider. Her mecazda illa Allah hakikatini bulmalısınız. Her mecazda ayrı bir hakikat arayan yorulur, terler; terleyerek de sevap kazanılmaz! Bütün mecazlardan ulaşacağınız tek hakikat İlla Allah’tır. Peki, mecazlar niye çok? İnsanlar çok olduğu için! Kime hangi mecaz/olay nasıl tesir edecek bilinmez. Herkes farklı bir mecazdan aynı hakikate gider. Nefslerin hatta nefeslerin sayısı kadar mecaz olabilir ama siz o mecazlardan İllallah hakikatine ulaşabilmelisiniz.
Sık karşılaşılan bir şey de şudur: Tanrılığından kurtulmayı önemsememiş, tanrılığını yaşayan ama tasavvufla da meşgul olan kişi hakikatlerden mecaz çıkarır. Mecazlardan hakikate ulaşmayı kendince halletmiştir. Oysa bunu yaparken hala tanrılık iddiasında! Kendi tanrılığını fonksiyonsuz hale getirmediği için tasavvufla Esfele Safiliyn yapısı uğraşır ve hakikatlerden mecaz üretir. Birisi kapıyı üç defa çalar, ondan bir mana çıkarır. Birisi rüyasında bir şey görür, kendince bir mana çıkarır, onu dinî yolda kendisine bir mesaj zanneder. Kimler yapar bunu? Kumarcılar! Bunlara kumarcı diyoruz. Altılı ganyan oynayanlar her seferinde bir sayı sıralayacak ya, bir işaret arar kendince. Örneğin bir arkadaşı gelir, bana beş tane ekmek al der. “Hah, beş dedi, demek ki beş” deyip hemen beşi yazar, beş çıkacak. Birisi “bugün üç gazete aldım” der, üçü yazar. Tam kumarcı işi! Oysa hakikat beş ekmek, üç gazete veya her neyse o. Ama kişi beş kazanacak, üç kazanacak gibi mecazlar üretiyor. Bu tanrının işi! O işi tasavvufla meşgul tanrı da gelir din adına yapar. Şöyle bir şey oldu, demek ki bana böyle bir mesaj var der, bir şeyler uydurur, yaşadığı hakikatlerden mecazlar üretir. Nihayet rüyayla, mecazlarla amel etmeye başlar. Bunları din adına yapar.  
ESFELE SAFİLİYN’İN NEFESİNİ KESEBİLMEK
Tanrının nefesini kesmek lazım demiştik ya, şimdi onlara bir açıklama yapalım. Alıp verdiğiniz bu nefes Esfele Safiliyne aittir. Bunu nasıl Ahsene Takviym nefesi yaparız? Bu soruyu önemser ve inşaAllah uygularsanız, birçok açılımı çok güzel fark eder ve yaşarsınız. Nefesler aslında HÛ’dur; verirken HÛ, alırken HÛ… Bu, “HÛ” demek değildir, nefesin kendi sesi HÛ’dur. Onu HÛ diye alıp HÛ diye vermek için, bunu tefekkürle yapmak ve rutinleştirmek için antrenmanını yapın. Tanrının nefesini keser, onu nefesinden vurursunuz. Çok kolay bir yoldur, Elhamdülillah. Uykuya dalıyorken HÛ, HÛ… Başlangıçta sesli de yapabilirsiniz, ama ayrıca “HÛ” demeden. Hem nefes, hem de HÛ değil, nefesin kendisi HÛ! Nefesin sesini, akışını HÛ yapmak; çıkarken HÛ, girerken HÛ… Böylece nefes sürekli zikirdedir, yani akciğer tesbihdedir. Ölüm anını düşünürseniz, ya vererek ya alarak son bulacak. Alışı ve verişi HÛ yapabildi isek son nefeste tanrının nefesiyle ölmemiş oluruz, inşaAllah. Bunu önemseyip sürekli antrenman yapmalıyız… Birisiyle konuşurken veya onu dinlerken bile. Nasıl olsa nefes alıyoruz, kendiliğinden oluyor. Bir süre sonra rutinleşir, düşünmeden, bir plan yapmadan HÛ diye verir, HÛ diye alırsınız. O zaman aynı anda başka zikirleri, başka konuşmaları da rahatlıkla yapabilirsiniz. Hem konuşur, hem de “HÛ” diye nefes alır verirsiniz. Buna alışan, Esfele Safiliyn’in nefesini keser.
TANRININ DİLİNDEN KORKUN. ÇÜNKÜ TANRININ
DİLİNDEN KORKAN ALLAH’TAN KORKMUŞ OLUR
El-Bakara-156: “Onlar kendilerine bir musibet isabet etiği zaman ‘inna lillahi ve inna ileyhi raciun (doğrusu biz Allah’ınız, Allah’a aidiz; Allah içiniz ve O’na dönücüleriz) derler.”
Allah bize “B” Takdim Formu “BEN”in dilini, konuşmasını öğretiyor. Bir musibet anında “B” nasıl davranır onu öğretiyor: “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun; biz Allah’a ait özelliklerin açığa çıkması için varız, bunun böyle olduğunu fark edip yaşayacağız” derler. “Böyle deyin” diyor: “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Bu iş kesinlikle Allah’tan! Ben İnsan-30’a iman ediyorum; dileyen yok İlla Allah.” Böyle demekle siz olan her neyse, ne olursa onu İnsan-30’a, yani kadere bağlamış oluyorsunuz ve diyorsunuz ki: İnnâ ileyhi raciun; kesinlikle dönüşümüz de O’nadır. Böylece duygu, düşünce ve inanışınızı ifade etmiş oluyorsunuz. Bu ayetin en azından bu kısmını ezberlemek lazım: İnnâ lillahi ve inna ileyhi raciun. Korktuğunuz bir olayda veya sizin için musibet neyse orada kullanabilirsiniz. Ayet; “onlar bir musibette böyle derler” diyor. Hayatta bu nasıl uygulanıyor bakın. Kişi duydu ki birisi ölmüş, “yazık ya, genç miydi, evli miydi, çocuğu var mıydı?” demeye başlıyor, Kur’an’ın bu önerisi yokmuş gibi. Tanrıyı yakalayın, işte onun dili: Sürekli isyan, didikleme, beğenmeme. Kur’an yokmuş gibi yaşıyor, Kur’an yokmuş gibi düşünüyor. Oysa yönetmeliğe bir baksa, anladığı dilde ve yapabileceği şeyler! “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi raciun deyin, nefsiniz hakikatine uygun konuşmuş olur, size verilen nefs sermayesini uygun yolda konuşturmuş olursunuz” diyor. Diğerleri tanrının dili! Tanrının dilinden korkun. Çünkü tanrının dilinden korkan Allah’tan korkmuş olur.
MÜTTAKİLER NASIL KONUŞURLAR?
Â’lu İmran-134: “Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler. İşte onlar, öfkeyi yutanlar ve insanları affedenlerdir. Allah muhsinleri sever.”
Onlar kim? Müttakiler! Eğer müttaki değilseniz burada anlattığı siz değilsiniz. Yani Allah’a eş, ortak olmaktan korkup, kurtulmaya çalışmıyorsanız burada tarif edilen siz değilsiniz! “Bollukta ve darlıkta infak ederler” ayetini duyunca; “ben vermeyi çok severim, neyim varsa birisiyle paylaşırım, demek ben gruptayım” demeyin. Eğer tanrılık iddiasındaysanız, anlatılan siz değilsiniz. Anlatılan müttaki, korunmak isteyen! Hitap korunanadır. Tanrı olmaktan, tanrılık iddiasından korunana! Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler. İnfak yalnızca herhangi bir şey vermek değildir, manası çok farklı ve derin, onu inşaAllah daha geniş konuşuruz. Bu ayette önemli bir öğüt ve bir de müjde var: Onlar öfkeyi yutanlar ve insanları affedenlerdir. Allah muhsinleri sever.
A’raf-56: “Şüphesiz ki Allah’ın rahmeti muhsinlere (muhsinlerden size) ulaşır.” Demek ki Allah’ın rahmetini arayanların muhsin bulması önemli, inşaAllah.
Yunus-10: “Onların oradaki duaları Sübhaneke Allahümme’dir. Oradaki tahiyyeleri Selâm’dır. Dualarının ahiri ise Elhamdülillahi Rabbil alemiyn’dir.” Bir dil, bir konuşma tarif ediliyor: Duaları “Sübhaneke Allahümme”, tahiyyeleri “Selâm” ve dualarının ahiri “Elhamdülillahi Rabbil alemiyn”dir.
Hud-88: “Ve ma tevfiki illa Billahi aleyhi tevekkeltü ve ileyhi ünib: Başarım (B sırrınca) ancak Allah iledir. O’na tevekkül ettim, O’na yöneliyorum.” Bu ilk idrak manadır. İleri idrak mana; “başarı yok, İlla Allah: Ma tevfiki illa Billahi.” Bu ifade “B” Takdim Formu “BEN”in öğrenmesi gereken bir dildir: Neden başarıyla ilgili bir dil? Çünkü bu halle çok karşılaşırız. Hatta bu konuda bir alışkanlıktan da bahsedeyim. Herhangi bir iş olur, bize “şu işi ne kadar güzel yaptın” derler, o anda bilmeden şöyle bir doğruyu yaparız; “Estağfirullah” deriz. “Estağfirullah” demek “Allah’ım ört, setr et” demektir. Kişi size bir başarı yükledi, hemen Allah’a sığındınız. “Rica ederim” manasında sansanız da mana farklıdır. Diyorsunuz ki: Allah’ım bana “başardın” dedi, benim öyle bir iddiam yok, bağışla ve ört. Bir tövbe ve sığınma var. Hud Suresi 88, “öyle bir iş olduğunda “ma tevfiki illa Billâh” deyin, öyle söylemeseniz bile bu idrakla hareket edin” diyor. Bir başaran tarif ederseniz, o tanrılık iddiasında bulunan yapıdır. Dolayısıyla başarılan iş neyse o işe, “başaran yok illa Allah” idrakıyla bakın diyor.
İsra-80: “De ki; Rabbim girdiğim yere sıdk üzere girdir ve çıktığım yerden sıdk ile çıkart ve bana ledünnünden nasır bir sultan kıl’ deyin.” Bana indinden bir kuvvet, bir kudret, bir hüccet, bir fetih, bir vakar oluştur diye sığınan bir dil öğretiliyor. Buradaki sıdk, nankör davranmayıp verilene sadık kalmaktır; var sanışınıza sadık kalmaktır, var sanışınızı muhtariyete götürüp küfür ehli olmamaktır. Diyorsunuz ki: Allah’ım, bir işe başlıyorum, bu iş beni küfre götürmesin, kendimi sana eş koşmadan başlayayım ve sonra da eş koşmadan bu işten çıkayım. Bu iş içerisindeki olaylar, beni sana eş koşan yapmasın. Bana bu iş esnasında ve bitirdiğimde indinden bir başarı lütfeyleyiver.
İsra-81: “De ki: Hakk geldi batıl silindi (yok oldu, can çekişerek gitti). Muhakkak ki batıl yok olmaya çok mahkûmdur.” Bu da bir dil tarifidir, siz de böyle söyleyin: Hakk geldi, batıl silindi…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER