Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

SEN TANRI MISIN? – 95 –

BU DÜNYANIN “HAL”LERİ
Bu dünyaya gelen ilk idraka “A’da A” diyoruz, bu hali “kendine yakin hal” olarak tanımlıyoruz. Muhtariyetinde iddialı, ondan taviz vermeyen, onda kararlı ve iddialı olanın hali “Kendine” yani kendi tanrılığına yakîn haldir; örtücü ilahlığına aynel yakîndir, örtücü ilahlığını aynel yakîn, çok kuvvetli kavramıştır. Örtücü ilahlığına aynel yakîn olan, bu yaşantıya ait yeteneklerini ilerletirse onda Feth-i Zulmani açılır. Çok dikkat edin, kişi zulmanî yeteneklerini, zulmetteki bu ilerleyişini “Din’de ilerleme” zannederse tamamen yanlış bakış açısına sahip bir yola girmiş olur…
İkinci idrak “A’da “B” hissi”dir; “hissel yakin hal” olarak da tanımlanır. Gerçek yakîn yeni başlayacak. Şimdi kişide “Vahid kavramına yakîn” başladı, ama bu henüz Hissel Yakîn. Ne hissediliyor ki buna Hissel Yakîn diyoruz? Burada kişi tanrılık iddiasını hissediyor: O iddiayı hissetti ve tanrılığından rahatsız oldu. Ve bu rahatsızlık ile yaptığı çalışmalarla, tefekkürlerle bazı hisler duymaya başlar, bu yüzden adı Hissel Yakîn’dir. Mutmainne idrakı ile Gül Bahçesi’ne giriliyor olsun, sıfır noktasını o bahçenin duvarı kabul edelim. Bu duvarın sağında da çok güzel kokulu güller var. Kişi Hissel Yakîn halini yaşarken bu duvara yaklaşır. Gülleri görmese de kokusunu alır. Öyle alır ki bazen kendisini o bahçede sanar, koku bazen ona o kadar kuvvetle gelir. Ama bunlar tamamen histir, burada böyle hisleri yaşar. Bu yüzden oraya Nefs-i Mülhime denir; duvarın arkasına ait hisler, ilhamlar alınan hal ve hayat. Eğer kişi tanrı ilmini fark etmemişse, tanrılık hallerini, özelliklerini yakalamamışsa bu hisleri yaşarken girdaplara düşer. Bu yolda tuzaklar bu hisleri yaşarken görülür. “A’da “B” Hissi” böyle bir yakîn halidir, Hissel Yakîn’dir. Vehmin zulmetinden kurtulmadıkça velayet (veli yaşantısı) başlamaz. Bu yüzden, sıfır noktası nefs-i mutmainnenin yani B’de B yaşantısının başladığı velayet kapısıdır. Bu kapıdan sonra Esma Âlemi Esma Hali’yle görülmeye başlanır, tanımlar esma olur; çokluk âleminin zulmetine ait tarifler değişir. Daha önce esmaları örten tarifler vardı, örtü kalkınca esmalarla tarif başladı. Bu tarif sadedinde buranın adı İLMEL YAKÎN’dir. Sonra dilemişse esmalarla hallenilir ve AYNEL YAKÎN yaşanır. Özellikle “Hayy, Alîm, Semi, Basir, Mütekellim, Mürid, Kâdir” isimlerinin, nefsî isimlerin halleriyle hâllenmiş bir hayat yaşanır. O isimlerle, onların boyutlarıyla boyutlanan kişi Aynel Yakîn halini yaşar. Aynel Yakîn’le tamamlanan sınır “B’de B sınırı”dır. Henüz vehmin tasarrufunda bir hayat var. İlmî Suret hala vehmin tasarrufunda. Sıfır noktasının solunda tasarruf vehmin zulmetinindir. İlmî suret o tasarruftan kurtulup sıfır noktasının sağına geçtiğinde vehmin tasarrufu başlar, İlmel Yakîn ve Aynel Yakîn haller vehmin tasarrufu halleridir. Vehmin tasarrufu bizzat esmaların görülmesi, yaşanması halleridir. Lütfedilirse sonra kişi “B’de B’siz”lik alanına geçerse “vehimden kurtulmuş” olur. Bu sefer o vehme tasarruf eder hale gelir. “B’de B’siz hal” denilen bu haldir. Bu hal “Sıfatlar”la ilgilidir, isimlerle/esmalarla ilgili değildir. Esmalarda “vehmin tasarrufu” vardı, çünkü vehim isimlerle ilgilidir. Sıfatlar isimlerin yani esma âleminin yöneticisidir. Bu yüzden, Sıfatların Tecellisi’nin yaşandığı, vehmin tasarrufunun kalktığı bu idrak, bu hâl HAKKAL YAKÎN olarak isimlendirilmiştir.
TECELLİLER
Bir de tecellilerle ilgili kıyas yapalım. “A’da A” bir tecellidir ve MUHTARİYET TECELLİSİ’dir. Bu ilmî surette de bir tecelli vardır. Evet, biz ona talip değiliz, ondan razı değiliz ama o da Allah’ın Emri’dir ve bu dünyaya ait esas hal odur, Dünyanın Hali odur. Dünyada izlenen seyr, seyredilen hal odur. Ona Allah İndinden baktığınızda o kutsal bir haldir, çünkü dünya için dilenmiş haldir. Muhtariyet Tecellisi Allah’a rağmen çıkmış bir şey değil ki. Lütfedilir de kurtulma yolu başlarsa sıfır noktasına kadar HİSLERİN TECELLİSİ yaşanır. Sıfır noktasından sonra FİİLLERİN ve İSİMLERİN TECELLİSİ yaşanır. Sıfır noktasından sonra gerçek esma âlemine, esas çokluğa girildiği için burada da tanımlar Esmalarla yapılmaya başlandığı için lütuf yollu tecelliler başlıyor. Burada bir olaya, bir fiile bakıp onu önce bir insana, sonra da hakikate bağlamak olmaz. Fiillerin ve İsimlerin Tecellisi, önce “şu kişi” deyip, sonra da “aslında o şu esmanın sonucu” diye yorum yapmak değildir. Böyle düşünmek fiillerin tecellisini anlayabilmek ve yaşayabilmek için çok önemli bir başlangıçtır, çok önemli bir mertebedir, ama Fiillerin Tecellisi değildir. Fiillerin Tecellisi’nde yorum yoktur, simultane bile olsa tercüme yoktur. Yani, siz önce kişiye ait fiili görüp sonra da “bu aslında şudur” demezsiniz. Doğrudan o fiili öyle görüş vardır. Fiillerin Tecellisi fiillerin hakikatine yorumla ulaşmak değildir… Çok kapalı geçiyoruz, bağışlayın. Eğer fiiller değil de isimler yaşanıyorsa adı “İsimlerin Tecellisi”dir, yaşanan sıfatlarsa ona SIFATLARIN TECELLİSİ denir. Bizim için öncelik tanrılık fonksiyonlarını tanımak ve onlardan kurtulmaktır. Bu çok önemli olduğu için lütfen o önemden uzaklaşmayalım.
İNSANIN YOLCULUĞU
“A’da A” kısmı Vehmin Vehmi’nin, Vehmin Zulmeti’nin hâkim olduğu yerdir. “A’da “B” hissi” de öyledir ve her ikisi de Esfele Safiliyn idraklardır. Ancak “A’da “B” Hissi”nin yaşandığı Esfele Safiliyn yapı Ahsen-i Takviym’i hissetme, onu hisle yaşama yeridir. Artık vehmin zulmetini fark ediş ve ondan rahatsızlık başlamıştır: Tanrının tanrıdan rahatsızlığı. Tanrının tanrısal halden rahatsızlığının başladığı yer A’da “B” hissidir. İlerlenirse B Kapısına (sıfır noktasına) ulaşılır. B kapısından sonra kaynağını vehim nurundan alan bir yaşantı başlar. Burada kul, ilmî suretin sınırlayıcı ve yabancı görüntü oluşturucu şartlardan sıyrılma sürecine girer. “Kayıtlı Kendini Hissetme” halinden sıyrılış süreci başlar. İlmî Suret’e “kendini hisset” dendiğinde ilmî suretin şartlarıyla sınırlı bir yabancı görüntü oluşmuştu. “Kendini Hissetme Duygusu”ndan kaynaklanan ama İlmî Suret’in şartlarıyla oluşan bu görüntü YABANCI GÖRÜNTÜ’dür. Artık İlmî Suret için dilenen şartlar çerçevesinde kendini hisseden bir yabancı görüntü var. Ona aslı olmadığı için veya aslına yabancı olduğu için “yabancı görüntü” diyoruz. Bunu ZILL, GÖLGE diye tanımlayan kaynaklar da mevcuttur. Aslı olmayan, aslına yabancı olan ama Var Görünen görüntünün görünüş şartlarından yavaş yavaş sıyrılma süreci başlıyor… O kabuktan çıkma süreci başlamışsa, nasib olur ilerlenir, o kabuktan çıkılırsa yani vehmin de tasarrufundan kurtulunursa VahidulEhad vasfının örtülmediği bir hal yaşanır; bu tarifle yaşanan hayat tarzı başlar…
Kişi “A’da A” idrakında ise ve ilimle de uğraşıyorsa “A” yapısını pekiştirir. Tanrılığını ilan etmiş birisi ilimle uğraşıyorsa El Hüsna’yı tasdik etmez; öğrendiği tüm ilimler onun tanrılığını kuvvetlendirir, o böyle bir süreç yaşar. Tanrılığını fark etmiş ve ondan kurtulmak isteyen idrak olan “A’da “B” hissi ise, onun ilim potasına ulaşan Billahi anlamında iman nurunun oluşturduğu hislerle “A” yapısının zayıflatılması için uğraşır: Bu dönem Billahi anlamında imanla oluşan sevabın, o imanın oluşturduğu enerjinin [iman nurunun] kişinin “A” yapısını eritmesi, zayıflatması dönemidir. Biz buna TANRI İLMİ diyoruz, burada Tanrı İlmi başlıyor. Tanrı İlmi’ni iyi bilmek lazım ki onu zayıflatma süreci sonuna kadar devam etsin, başarılı olunsun. Çünkü Billahi idraka giriş noktasından sonraki süreç, tanrılıktan kurtulmada başarı sağlanabilirse başlar, o noktada geri dönüşsüz durabilmekle başlar. Bu yüzden B Noktasından sonra “B” İlmi çerçevesinde yeni bir hayat başlar ve yürür. Nasib olur daha da ilerlenirse “Öncülerin Yaşantısı” başlar. Öncülerin İlmi’ne “EhadüsSamed İlmi” denilmektedir.
Hisleri/idrakları kıyaslamaya devam ediyoruz. “A’da A” yapısı varlığını geri dönüşsüz olarak Allah’a eş ve ortak koşar, kendini muhtar sanar. Bu idraktaki kişi farkındadır veya değildir ama kendini Rab ilan eder, Rab bilir: Sahte Rab! “A’da “B” Hissi”nde kişi Rabbini bilmeye başlar, bu yüzden Rabbini arar. Öğrenir ki Rabbi ötede beride değilmiş, uzağa bakmayacakmış. Ötede berideki rab inanışlarından, rab arayışlarından kurtulur. Ama henüz tam yakalayamadığı için de O’nu içine hapseder: “O bende, içimde” der. Bu yüzden “A’da “B” hissi” RABBİNİ bilir, Rabbiyle ilgili böyle bir bilmeyi yaşar. Rahatsızdır ama muhtariyet de devam ediyordur. Rabbini bir yere sığdıramaz, içimde, özümde, Bende, Hakikatimde veya her yerde der… Aslında bu kişi kendine sessiz bir önem veriyor: O kadar önemliyim ki, içimde kutsal bir şey (Rab) var. Bu kadar önemli bir varlığım, içimde Rab mevcut. Arama dönemine, “Rabbini Bilme” dönemine ait bu cümleler Nefs-i Mülhime’nin göstergelerindendir, o idrakı gösterir. B Noktası’ndan sonra kişi artık RABBİNDEN bilir. Vehmin zulmetinden kurtulduğu ve “İlla Allah”ı kavradığı için Rabbinden bilir. Esma âleminde yaşamaya başladı, esma âleminin üstündeki küfür perdesi kalktı, artık ne olursa Rabbinden biliyor; aslında bu hal Fiillerin Tecellisi’nin basit bir tarifidir: Ne olsa Rabbinden bilmek. O artık her şeyi RABBİNDEN bilir. Bu kişi çalışmalarına Biiznillah devam ederse Kaderle ilişkisi kuvvetlenir. “Bir kendisi, bir de Kader var” gibi düşünmez olur. Bakar ki Kendisi Kader’dir, Kader de Kendisi’dir… Ve o artık her şeyi “RABBİ” bilmeye başlar. İlerlerse idrak öyle değişir ki, İLLA BİLLAH… Çok değişti, çok farklılaştı. “Rabb” kelimesi bir yere kadar önemli bir anahtardı, şimdi İlla Billah…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti