Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

SEVAP GAYRETEDİR, SONUCA DEĞİLDİR! SONUÇ ALLAH’IN HÜKMÜDÜR. PEKİ, NE YAPMALIYIZ?

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 4 Ağustos 2017 Cuma 11:48:29
 

-8-
Dünkü yazımızda, talip için çok önemli bir tekniği paylaşmış aklın zekatının mutlaka “hayr konuşmak veya susmak” olduğunu görmüştük.
Aslında “Ya Hakk Konuş, Ya da Sus” prensibi bir hadistir. Efendimiz Muhammed Mustafa (SAV) bir hadislerinde bize bu prensibi öğretiyor ve öğütlüyor.
• Ayrıca, Muhammed Suresi 30. ayeti de bu noktada hatırlayalım: “Eğer dileseydik elbette onları sana gösterirdik de onları simalarından kesinlikle tanırdın. Yemin olsun ki, sen onları kavlin lahnından (sözün söyleniş tarzından, kastından) tanırsın. Allah amellerinizi bilir.” (Muhammed-30)
“Kavlin lahnı” söylenen sözdeki kasıttır. Ayet; “Kişinin sözünde bir kasıt var, sen onu söylediği sözün kastından anlarsın” diyor ve bunu “Yemin olsun ki” diyerek söylüyor.
Bu ayet bize bir kriter koyuyor: Kişiyi sen namaz kılmasından, oruç tutmasından anlarsın demiyor; “Onu sözünün kastından anlarsın” buyuruyor. Yani doğrudan konumuz kapsamındaki zekât için bizi uyarıyor.
• “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası ile konuşanı sözlerindeki, fikirlerindeki, yorumlarındaki, heva ve heveslerindeki, ideallerindeki, planlarındaki, arzularındaki ilahlık kastından hemen anlarsın, onu tanır ve bilirsin.
• “Müstakilen Var ve Muhtar olan ancak Allah’tır” idrakıyla “Amentü Billahi” diyen kişi de sözünün kastından tanınır.
Telaşlanmalıyız!
Bu durumda “Amentü Billahi” diyen kişi bir an önce “Ben nasıl yaparım da Esfele Safiliyn diliyle konuşmam?” telaşına düşmelidir.
Demek ki esfele safiliyn diliyle konuşursan günlük aklın Lüb Aklı’yla ilişkisi kesilir, nuru düşer. Çünkü beslendiği nur kaynağı kesilir. Ama elinde tasdik görevi var, görevi devam ettiği için o seviyeden tasdikler yapar ve zann’ları tasdikler!
Bu yüzden, Talib’in bir an önce “Ne yaparım da Esfele Safiliyn diliyle konuşmam?” telaşına düşmesi gerekir.
• Ne derece dikkatli olmamız gerektiğini size günlük hayatımızda kullandığımız bir cümleyle örneklendireyim. Bu cümle size çok alt seviyeden gibi de gelebilir, çok üst seviyeden gibi de. Anlatmak istediğimi, kastımı sunabilirim, inşaAllah.
Bir baba yavrusunu motive etmek için “Yavrucuğum, bu yıl sınıfını güzel notlarla geçersen sana bir laptop alacağım” diyor. Çünkü sene sonu yaklaşıyor. Yavru çok sevinir ama “Ya sınıfımı geçemezsem, ya notlarım güzel olmazsa” diye büyük bir sıkıntı ve korku da yaşar. Babası motive edeyim derken onun hayatını karıştırdı. Ama onun o halini fark edince dayanamaz ve “Yavrucuğum, üzülme ve korkma, sonuç benim için önemli değil, artık sonuç umurumda değil. Ben sana yine de laptop alacağım” der.
Hikâyemiz bu, şimdi buradaki derslerimize bakalım.
Baba ne dedi? “Sonuç umurumda değil, ne olursa olsun yavrucuğum, sana yine de laptop alacağım.”
Dikkat edin lütfen, “sonuç” ne demektir?
Her türlü sonuç Allah’ın hükmüdür. Her sonuç ancak Allah’ın hükmüdür!
Bilmemek mazeret değil
Bilinmeyenli denklemlerde bilineni x’in yerine koyduğunuzda denklemi çözersiniz ve doğru olup olmadığına bakarsınız, işte onun gibi, sonuç, yani x= Her türlü sonuç ancak Allah’ın hükmüdür. Getirin yerine koyalım ve babanın cümlesine bakalım. Diyor ki; “Yavrucuğum, üzülme, korkma. Sonuç benim için önemli değil.” Yani “Allah’ın hükmü benim için önemli değil” diyor. “Sonuç umurumda değil” demekle “Allah’ın hükmü umurumda değil, sana laptop alacağım” diyor. Fark ettiniz mi? Sözdeki kastı fark ettiniz mi?
Kişi “Ama ben bunu bilmiyordum” diyebilir. Fark etmez. Yanlış! Bir bardağın içerisine biraz sitriknin koysak, kim içerse zehirler. Kişi istediği kadar “Ben onun zehirli olduğunu bilmiyordum” desin. Öyle dedi diye tesir etmeyecek mi? His bu! Bu da hislerin zehiri, His’si zehirler.
Bu detayı bile öğrenmemiz gerekiyor. Hemen ertesi gün değil ama öğrenmemiz gerekiyor. Bir detay anlatmaya çalıştım. Normal hayatımızda bu derece sakınabilmeyi öğreniriz inşaAllah.
Herhangi bir konuda bir şeyden korkuyorum diyorsun ama halin öyle değil. O zaman derler ki; korktuğun hiç halinden belli değil, korkuyorum dediğin her şeyi yapıyorsun. Ama dilinden de hiç düşmüyor… Kişi “Allah’tan korkuyorum” diyor ama hiç hali korktuğunu göstermiyor, korktuğu hiç belli değil.
Yalnızca İslam Nuru’nu kullanmak çerçevesinde kalarak “korkuyorum”un gereklerini yerine getirirse kişi orada kalır, “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasından onu İslam Nuru kurtaramaz.
Kişi eğer İman Nuru’nu da kuru tasdikle öğrenirse iyice çıkmaza girdi demektir.
Kişinin korktuğunu önce nereden anlayacağız? Dilinden! Muhammed Suresi 30 “Dilinden” diyor!
Sevap gayretedir, sonuca değildir!
Sonuç Allah’ın hükmüdür

Korkuyorsan Allah sana o dili öğretir. Senin o korkuna göre hangi kelimeyi kullanıp hangilerini kullanmayacağını O sana öğretir. “Sonuç”da böyle bir mana olacağı hiç aklımıza gelmiyor” diyorsan, evet, kimsenin gelmez. Ama Rabbim öğretir. Rab öğretmen demektir. Öğreten! Bizim öğretmenimiz Rabbimiz’dir, bize öğretir. Peki, o zaman ne derdi baba? “Sen gayret et yavrucuğum, her sonuç bizim için güzeldir. Ama sen gayret et, ben senin gayretini izleyeceğim.”
İslamiyet’te çok önemli bir şey vardır; sevap gayretedir, sonuca değildir! Sonuç Allah’ın hükmüdür. Senin sorumluluğun o sonuca giderkenki gayretindir. Gayret senin için nura dönüşür.
Dolayısıyla, bunu fark eden baba; “Yavrucuğum, sen elinden geleni yap, gayret et. Her sonuç bizim için güzeldir. Yeter ki sen yapabileceğini yap” der. Veya ilişkisine göre daha iman içeren bir cümle söyler; “İnananlar için her sonuç hayrlıdır yavrucuğum” gibi bir şey bulur, söyler. Yeter ki Allah’ın hükmüne ters hüküm oluşturmasın.
Ne yapmalıyız?
“Ya Hakk Konuş, Ya da Sus” prensibine dönelim. Bunu amel olarak nasıl uygularız? Başlangıç için en basiti şudur:
• Konu ne olursa olsun hiç düşünmeden önce ve daima hayr’a yor, esfele safiliynle ilişkini kesersin!
“Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasında bulununca Günlük Akl’ın Lüb’le ilişkisinin kesilmesi gibi, sen de ne duysan onu hayr’a yorduğunda esfele safiliyn senden sıkılır, seninle ilişkisini keser.
Zekât’ı anladınız mı?
• Bir konuda ne diyeceğini şaşırırsan ki şaşırman normaldir, “Hayrlısı olsun inşaAllah” de ve uzatma.
Lütfen dikkat buyurun. Hayra yoracağında büyük ihtimalle şaşıracaksın, şaşırmak çok normal. Bir şeyi hayr’a yormayacaksan, dikkat et, hiç şaşırmazsın, konuşman sular seller gibi akar. Ama hayr’a yoracaksan ne diyeceğini şaşırırsın, “Hayrlısı” bile diyemezsin, o kelime bile tam çıkmaz. “İnşaAllah öne miydi yoksa sona mı?” der şaşırırsın. Niye? Hiç talim etmedin ki! Ama hayr’a yormayacaksan diline ne örnekler, ne cümleler gelir, sen bile dehana şaşarsın! Hayr’a yorarken mutlaka şaşıracaksın, ne yapacağım diye şaşıracaksın. İşte o zaman, hiç değilse “Hayrlısı olsun inşaAllah” de ve bırak. Bunu söyle yeter, uzatma. Hayrlısı olsun inşaAllah. Ne olursa olsun hayrlısı olsun inşaAllah. Çünkü senin amacın karşıdakinin bakış tarzı gibi şeyler değil. Çünkü onların hepsi toprak olacak! Senin amacın esfele safiliynle bağını kesmek! O zaman hiç değilse bunu yapmalısın; “Hayr olur inşaAllah, hayrlısı olur inşaAllah” diyebilmelisin. Bunu de ama uzatma! Neden? Eğer bunların henüz bilincinde olmadan söylüyorsan sende adrenalin yapar ve devreye “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası girer, o güzel cümlenin peşine bir çuval inciri batıracak cümleler söylemeye başlarsın. En azından mesela şunu dersin. “Hayrlısı olsun inşaAllah” dedikten sonra uzatacaksın ya “Bu benim alışkanlığım, ben hep böyle söylerim, hayrlısı olsun derim” dersin. Bitti işte! Uzatma! Bekliyor esfele safiliyn, bekliyor.
• Hayr’a yoracağı zaman her insan kendisine göre veya birisine göre bir hayr tanımı yaparsa bu iş elbette yine olmaz.
• Hayr Kur’an’a göre tanımlanırsa zekât yerini bulur, aksi takdirde insani tatminden ileri gitmez.
• Kur’an’a göre hayr “Lâ ilâhe illallah”tır. Bu kadar! Hayr budur; Lâ ilâhe illallah.
Anlıyoruz ki Kur’an’a göre Hayr; “Müstakilen Var ve Muhtar olan ancak Allah’tır; başka müstakilen var ve muhtar yoktur” tespitidir.
• Hayr cümlesi; sözle, fikirle, yorumla bu gerçeğin tespitidir.
Öyleyse bu tespit için ne yapmak gerekir?
• “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası içeren cümle kurmamak gerekir. Dikkat edeceğiz.
• “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası içeren bir fikrin zihinden geçmemesine gayret edeceğiz.
• “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası içeren fikir, söz ve filleri tasdik etmeyeceğiz.
• Bu iddiaya daima buğz halinde olacağız.
• “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası içermeyen her söz evrende çok kıymetlidir. Bu yüzden harfler, kelimeler, cümleler dikkatli kullanılmalıdır. İsraf etmemek gerekir.
• Kişi, israf noktasını fark ettiği anda “susma”sı gerekir.
Ya Hayr konuşmalı veya susmalı.
“Sus” ne demek, anlaşıldı mı inşaAllah?
Bu yöntem “İşine gelince konuş, baktın işine gelmiyor sus” meselesi değil! Evet, bütün stratejilere ve ortama dikkat etmelisin, tamam. Ancak baktın ki bu kadar değerli olan bir fikri, bir cümleyi israf ediyorsun o zaman sus! Sen doğru cümleleri anlatırken, israf ettiğin noktadan itibaren oraya senin “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddian karışmaya başlar. Başladı, israfı fark ettin, sus! Hayr konuş veya sus.
• Ayrıca; “Hayr konuşmak” kader ile didişmemektir.
Yani; “Hayr konuşmak” yalan yanlış kader tarifleri uydurup veya uydurulmuşlara inanıp insanca hüküm cümleleri kurmamaktır.
• “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasını fark etmeyen, umursamayan, ne olduğunu bilmeyenin “Hayr”ın ne olduğunu bilmesi imkânsızdır.

FITRAT ÜZERE MANÂLAR -8-

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER