Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murat Arısoy
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Seviyorum bu demokrasiyi – Kocatepe Gazetesi

Murat Arısoy 3 Eylül 2010 Cuma 03:00:00
  Bir partinin yetkilisi çıkıyor, mealen diyor ki:
“Referandum güvenoylaması değil, herkes gidip bu maddeleri oylayacak.”
Aynı partinin diğer yetkilisi, büyük bir gazeteye demeç veriyor:
“Referandumda yüzde 60 alırsak, bu bir güvenoylamasıdır.”
Yani referandumunun güvenoylaması olup olmaması alınacak oy oranına bağlı.
Ama oyun da kim tarafından alınacağı konusunda da görüş ayrılıkları mevcut.
Bir yetkili, “Bu parti oylaması değildir, madde oylamasıdır” diye ısrarını sürdürürken, diğer yet-kili, “Eh, evet oyu çıkarsa bizim hanemize yazılır” diyor.
Diğer evetçiler neden sayılmıyor?
Meğer, evet oyu çıkarsa tek partiye, hayır oyu çıkarsa başta grubu bulunan muhalefet partileri olmak üzere neredeyse tüm partilere yazılacakmış. O zaman Büyük Birlik Partisi ile Saadet Partisi’nin ne günahı vardı da bu iki parti ziyaret edildi, görüş alışverişinde bulunulurmuş gibi yapıldı? Onların haneleri neden boş?
Zımni destek
Tabii referandum söylemlerinde BDP meselesi de ilginç. BDP’nin “hayır” oyu verecek bir parti olduğu iddia ediliyor. Fakat hatırlayalım: BDP’nin bir önceki partisi DTP, Cumhurbaşkanlığı seçiminde nasıl hareket etmişti?
Gelin, 20 Ağustos 2007 tarihli ANKA haberine bir göz atalım:
“DTP Grup Başkanı Ahmet Türk, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ‘boş oy’ kullanacağını söyledi. Türk, tutumlarının CHP ile karıştırılmamasını da isterken, boş oy vermelerinde Abdullah Gül`ün `Kürt sorununun` çözümüne yönelik net bir mesaj vermemesi olduğunu kaydetti.”
Nitekim, DTP’liler dediklerini yaptı ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde Meclis içinde bulundular, fakat oy kullanmadılar. Böylece Kanadoğlu formülü olarak bilinen Cumhurbaşkanlığı oylamalarında 367 milletvekilinin hazır bulunması gerekliliği sağlanmış oldu.
O zamanki DTP, Cumhurbaşkanlığı seçiminde iktidar partisine “oy vermeyerek”, zımni destek vermiş oldu.
Yaşanan durum, bugün de farklı değil. Referandumu boykot etme talebi, olası bir hayıra karşı hükümete zımni destek anlamına geliyor. Ne tuhaf ki bugün DTP’nin uzantısı olan BDP’nin ta-lepleri ile Ahmet Türk’ün söylemleri arasında da en ufak bir fark yok.
Yani “hayır” cephesini söylerken bilerek ya da bilmeyerek yanlış ifadeler kullanıyor büyüklerimiz.
Genel seçim havası mı?
Bir de iktidar partisi yetkilileri, şu eleştiriyi yapıyorlar:
“Bu bir referandum çalışması ama. Muhalefet bunu genel seçim havasına soktu.”
İlk “evet” mitingi, Bingöl’de yapılmıştı. Miting ile ilgili, Sabah Gazetesi’nin internet sitesine düşen haber şöyle:
“AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, anayasa değişiklik paketi için yapılacak referandumda ‘hayır’ oyu verilmesi çağrısında bulunan muhalefet partilerine yönelik olarak, ‘Milletimiz 12 Eylülde evvelallah bunları sandığa ‘evet’le gömecek’ dedi.”
Konuşma boyunca Başbakan, muhalefet partilerine yüklendikçe yüklenmiş. Ancak nedense muhalefet partileri, referandumun “genel seçim havasına dönüştürülmesi” ile suçlanıyor.
Buraya kadar yaşanan çelişkileri, ikili durumları arz ettim.
Adamına göre demokrasi
Meselenin bir de “gerçek demokrasi” boyutu var.
Örnekler vereyim:
Bir parti Başbakan’ı eleştiren pankart astı il binasına. Pankartı asanlar, gözaltına alındı.
Bir genç, Başbakan’ı eleştiren tişört giydi. Tişörtü giyen genç, gözaltına alındı.
Bir diğer genç, Başbakan’ı eleştiren bir dergi satıyordu. O genç de ne olduğunu anlamadan gözaltına alındı.
Bir diğer genç topluluk, referandumda “hayır” oyu isterken, polis müdahalesiyle karşılaştı.
Bir parti, Başbakan’ı eleştiren ve içinde Başbakan’ın da fotoğrafı olan bir pankart astı. O ilin valisi, pankartı, parti içinden değil, parti dışından dolaşarak indirtti.
Bir gazeteci, Başbakan’a, Başbakan’ın istemediği bir soru sordu. Başbakan’dan “Böyle soru mu olur? Sen kaç yıllık gazetecisin” diye azar işitti.
Referandumda “evet” diyen gençler, İstiklal Caddesi’nde yürüdü, yolda gördükleri “muhalif” parti mensuplarına sataştı, sağda-solda gördükleri “hayır” çıkartmalarını yırttı. Kimse “neler oluyor” demedi.
23 Nisan 2010’da Başbakanlık koltuğuna oturan 4’üncü sınıf öğrencisi Elgin Koçubaba, Erdoğan’a “Ben konuşmama başlayayım mı” diye sormuş ve Başbakan’dan “Yetki artık senin. İster asarsın ister kesersin. Her şey serbest” yanıtı almıştı.
Araç, amaç, vs…
Şimdi iddia edilen şudur:
“Referandumda özgürlükler, demokrasi, hürriyet oylanacak.”
Ama biliyoruz ki “Demokrasi, bizim için amaç değil, araç.”
Seviyorum bu demokrasiyi…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER