Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

ŞEYTANİ HÜCUMLAR VE “HAZİNE”YE ULAŞMAK

– 13-
Besmele feth eden, açan ve tamamlayandır. Bu yüzden sûre başlarında ve ayetlere başlarken o sure, o ayet bize açılsın diye kullanırız. Ancak Kur’an kıraatinde kural, okumaya “Euzü” ile başlamaktır. Besmele’yi bir anahtar olarak kullanıp sûreyi onunla açarız ama kıraate “euzü” ile başlanır; Euzü şarttır! Ayeti açmak istemiyorsan Besmele’yi söylemeden de okuyabilirsin; anahtar kullanmazsın, içini bilmeden okumuş olursun, bal sevgini kavanoz yalayarak yaşarsın. Yararlanmak istiyorsan ayete Besmele ile gireceksin. Besmele ayrı bir edebdir ve o edeb şu hadisle öğretilmiştir:
Besmelesiz iş noksan kalır!
Oysa Kur’an kıraat ederken şart olan Allah’a sığınmaktır:
“Kur’an kıraat ettiğinde şeytan-ı raciym’den Allah’a sığın.” (Nahl-98)
Demek ki önce Allah’a sığınacağız. Ayetin öğüdü bu! Okumaya başlarken “şeytandan Allah’a sığınmamız” ayetle emredildi, önerildi. Bu sığınma neden, ne için gerekiyor?
“Ve böylece her Nebi’ye ins ve cin şeytanlarını düşman kıldık.” (En’am-112)
Ayetlerin birçok mânâsından ilgili olanı alıyoruz. Bu yüzden, verilen mânâyı o ayetin tek mânâsı zannetmemek gerekir, biz ayetlerin konuya odaklı mânâsını gözetiyoruz. Şu önemli: Verilen mealin, oluşan mânânın diğer ayetlerle ve o ayetin diğer mânâlarıyla ters düşmemesi gerekiyor. Bir de ayetlerin zâhiri mânâları üzerinden yürüyoruz, bâtınî mânâları çok gündeme getirmiyoruz. Çünkü zâhiri mânâları anlamadan, sindirmeden, önemseyip kabullenmeden bâtinî mânâlar açılmaz. Zâhir’i önemsemeden, anlayıp sindirmeden bâtınî mânâlar ile ilgilenmek, kişiyi “zâhiri mânâ çok da önemli değil” anlayışına sürükler ki insan ve cin şeytanların verdiği bir ikilem, bir öneri de budur! Önce zâhirini anlayıp kavrayacağız, bâtının kapısı o zaman açılır. Sonra bir ilerisi, sonra bir ilerisi… sistem böyle çalışır, kapı böyle açılır. Hemen en ileri bâtınî mânâyı öğrenmeye çalışman kendine bütün kapıları kapatman demektir. Sırayla! Duysan, görsen bile sırayla! İşte biz de bu mekanizmaya uygun hareket etmek için, önce ayetlerin zâhirî mânâlarını ve mânânın da konumuzu ilgilendiren kısımlarını ele alıyoruz ve bu mânânın diğer mânâlarla ters düşmemesi gerektiğini söylüyoruz.
Sana üç tür şeytani hücum vardır
Hem insandan hem cinden şeytanlar var ve her Nebi’ye bunlar düşman kılınıyor. Sahibi söylüyor! Bilin ki Nebi’ye düşman kılınanlar, Nebi’ye iman etmişlere de düşmandır; “Nebi” ona iman edenleri de içine alır. Zaten ayetteki “ins ve cin şeytanlarını onlara düşman kıldık” ifadesi Nebi’ye iman edenler içindir. “Nebi’ye düşman kıldık” cümlesindeki mânâ öncelikle Nebi için değildir, Nebi’ye inananlar içindir; “Nebi’nin açıkladıklarına, getirdiklerine iman ettim” diyenler içindir. Kim bu imanı deklare ederse onu yakalayacak insan ve cin şeytanlarını hazır ettik, ona düşman kıldık. Neden? İmanın pekişmesi için! İmanın dilden kalbe inmesi için! Fuad’ın Kalb’te o imanı analiz sentez edip kendi ürünü, kendi malı haline getirmesi için! Bu yüzden, Nebi’den imanî bir bilgiyi duyan kulu, cin ve insan şeytanlar hemen tereddüde düşürür, ikileme sevk eder; o da “gerçekten öyle mi, şöyle mi?” derken ya sapar veya o bilgiyi tasdik eder. Tasdik ederse o bilgi artık onun kendi malı olmuştur. Demek ki bu imanı deklare ettiğinde onu tasdik etmen veya sapman için, bu iki hali birbirinden ayırman için cin ve insan şeytanlar hazırdır ve onların yöntemleri “ikilem”dir, imanını deklare eden kulu tereddüde düşürmektir. Bu bize Nas Sûresi ile de anlatılır:
“De ki; (insan Allah’ı andığında) onların sadrlarına vesvese veren ve hep pusuda bekleyen cin ve insan şeytanlarının şerrinden; insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlah’ına sığınırım.”
Kişi üç tür şeytani hücum altındadır, sana üç tür şeytani hücum vardır. Birisi cin şeytanların insanın sadrına verdiği vesvesedir, bu yalnızca vesvesedir. Ayetlerde şeytan kendisi itiraf eder; “ben vesveseden başka bir şey yapamam, bir gücüm yok” der. Demek ki, cin yapısındaki şeytanların dış kaynaklı vesvesesi var, bu bir. Diğeri insan şeytanlar ve onların hücumudur. Bunlar hem dış kaynaklı vesvese verirler, hem de fiilleriyle sizi yanlışa sürüklerler. Dikkat edin, cinden bir şeytan sizi fiilleriyle kandıramaz. Ama insan şeytanlar sizi fiil ve davranışlarıyla da kandırır. Ama en tehlikeli şeytan bu da değildir. İnsanın kendi esfele safiliyn yapısı en tehlikeli şeytandır. O da şeytan yapılıdır, şeytani etkilidir ve en tehlikeli şeytan insanın bu yapısıdır. Cinnî şeytanların sadra verdiği vesvese, aslında onların insandaki şeytani yapıyı dürtmesidir. İnsan kaynaklı şeytanlar da vesvese ve fiilleriyle o şeytani yapıyı dürterler. İşi kaynağından çözmek istiyorsan kendindeki bu şeytani yapıyı yok etmelisin. Onu yok edersen dışarıdan vesvese vereceklerin sendeki tesir noktasını yok etmiş olursun; böylece hepsi iflas eder, hiçbiri sana tesir edemez. Sendeki odak durdukça mutlaka bir şeytan çıkacaktır, o şeytanları da tek tek uğraşmakla yok edemezsin. Sendeki şeytanî kaynağı yok edersen işi bitirirsin. Asıl şeytanı, büyük şeytanı yok edersen kurtulursun. Bunun için iki şey yapacaksın, şimdi onu göreceğiz.
Kur’an’ı eline aldın, saldırı başlar
Ayet ne yapacağımızı bize öğretiyor: “Allah’a sığının. Kur’an okumaya başlarken Allah’a sığının.” Senin haberin yok ama Kur’an’a yöneldin mi, onu eline aldın mı bir tehlike belirir. Bu iş dünya işleri gibi değil. Dünya işlerini eline aldığında şeytan sevinebilir, hatta seni kandırmasına gerek de kalmaz, çünkü sen onu geçmiş olabilirsin de. Ama Kur’an’ı eline aldın, sistem çalıştı, düşmanlar hücuma geçti, bu yüzden hemen Allah’a sığın. Rabbimizin bu uyarısını fark edince insan; “Allah’a sığınmak nedir ve Allah’a nasıl sığınılır?” diye merak ediyor.
Sığınışın birisi dille söylemekledir; “Euzü Billâhi mineş şeytanir raciym; Allahım, raciym olan şeytandan sana sığınırım” demekledir, buna Besmele de ekleyebiliriz. “Euzü Billâhi mineş şeytanir raciym”in gücü öyle yüksektir ki… Ancak şuna lütfen dikkat edin; insan bu cümleyi söylemesine rağmen yine de şeytana uyuyor, bu nasıl bir iştir? Bu kadar güçlü, bu kadar tesirli bir sığınışta bulunuyor ama yine de yanlışı yapıyor, bu nasıl oluyor? Demek ki senin şeytani halin sana yapılan yardımı etkisizleştiriyor, yeniyor; sendeki şeytan öyle güçlü ki sana gelen yardımı bastırıyor. Bir set çekmişsin, o set “Euzü Billâhi” sığınışını etkisiz kılıyor. Bu yüzden, sığınmanın yolunu yöntemini iyi bilmek ve yerine getirmek gerekiyor. “Euzü Billâhi” diyerek dille sığınıyoruz ama bu sığınma yetmez, bir de yapmamız gereken vardır. Yapmamız gereken şu iki aşamadır: İlk yapacağımız, “Allahım bana yardım et” diyerek yardım istemektir. Fatiha’da bunu da öğreneceğiz; “yalnız (senden) yardım isteriz” diyeceğiz. Diğeri ise Allah’ın öğütlerine sığınmaktır; şeytandan sakınmak Allah’ın öğütlerine sığınmaktır. Şöyle düşünün: Bir hastalıktan korunmanız için doktor size yapmanız gerekenleri söyledi, “Şunları yap, uygularken bir zorlukla karşılaşırsan beni ara” dedi. Sen dediklerini hiç yapmaz da hep doktoru ararsan, doktor sana ne yapsın? Önce dediklerini yapmalısın.
Allah dilerse elbette her şeyi yapar. Ancak insanın şöyle bir özelliği vardır, sistemde insan için özel bir hal vardır ki onu detayıyla “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nesta’iyn” ayetinde göreceğiz. Sendeki bu özellik yüzünden; öyle olur ki, istersin ama Allah sana karışmam der. Bu nokta insan içindir ve çok önemlidir. Bunu ayetleriyle göreceğiz, insan işte o noktayı “emanet” olarak yüklendi! “O nokta”dan dağ taş herşey korktuğu halde insan onu yüklendi! İnsanın yüklendiği o noktayı geniş olarak göreceğiz inşaAllah.
Yapacağımızın birisi şudur: “Euzü Billâhi mineş şeytanir raciym” deyip her işimiz için yardım istemek. Daima yardım isteyen pozisyonda yaşamalıyız. Halimiz, beden dilimiz Allah’a karşı öyle bir hale gelsin ki hep yardım isteyen pozisyonda olsun. Bu dil bize Kur’an’da öğretilir; mesela “kibirli yürümeyin” denir. Bu duruşu şöyle bir misalle anlatmak kolay olur inşaAllah. Zenginlerin arasına yoksulları getirip koydunuz, zenginler onlara yardım edecek. O ortamda kibirli yürüyen bir yoksul olabilir mi? Yardım bekleyen, biraz sonra kendilerine yardım edilecek o yoksullar nasıl dururlar, nasıl yürürler? Anlaşılıyor değil mi? Bu manzaradan ders almak gerekiyor. Ayet bize; “Veren Allah’ın dünyasındasın, yerleri delemezsin diyor! Delemezsin! Mütevazi yürü, yeri delemezsin! Vereni unutma!” Bu uyarıyı duyunca insan nasıl olur, nasıl durur, nasıl yürür… Vücudun dik dursun ama Allah’a karşı boynunu bük. Vücudunun duruşu önemli değil, içinden Allah’a karşı bük boynunu, bük, bük… dile, dilen… İşte yardım talep etmek böyle bir haldir ve bu hal hep olmalıdır, yaşantın böyle olmalıdır. Boynu bükük bu halinle “Allahım sana sığınıyorum” de, “Euzü Billâhi mineş şeytanir raciym” de. Ama sadece bu sığınışla yetinme, çünkü yetmez, öğütlerine uyarak da O’na sığın! Unutmayın; Kur’an bizim için bir öğüt ve bir zikirdir:
“Muhakkak ki, O Kur’an-ı Keriym’dir. Korunmuş/saklı bir kitaptadır. O’na (arınıp) tahir olanlardan başkası dokunamaz.” (Vakı’a; 77-79)
“Doğrusu o zikri Biz indirdik, Biz! Ve muhakkak onun koruyucuları Biz’iz.” (Hicr-9)
Hazineye “tahir” olan ulaşır
Öğrendik ki; Kur’an Kerim saklı bir kitab, Kitab’ta saklı bir kitab, yani korunan bir kitab. Kur’an’ın “Kerim” olması, bize fark edemeyeceğimiz ikramlarda bulunacağının da göstergesidir. Bu ayetlerin konumuzla ilgili mesajı şudur: Ona arınıp tahir olanlardan başkasının dokunamaz, dokunamayacaktır. Dokunacak olursa uyarıyor: Muhakkak onun koruyucusu Biz’iz! Kur’an’ın nasıl korunduğunu anlayabiliyor muyuz? Allah muhafaza buyursun, birisi müdahale etmek, değiştirmek, onu tahrif etmek isterse Allah uyarıyor: O’nun koruyucusu Biz’iz! Bunun bir mânâsı Kur’an’ı bu tip müdahalelerden korumaktır. Bir diğeri de içindeki bilgilerin korunmasıdır. Yani, Allah hazinesini koruyor, layık olmadığı halde okuyan onu açamıyor; Tahir değil de okuyorsan onu (manayı) Allah koruyor. Böylece okuyor ama hazineyi açamıyorsun. Esas önemli mânâ budur; Kur’an’ın bilgisinin saklı, korunuyor olması budur. Sadece ilk mânâyla yetinirsek “biz Kur’an’ı tahrif etmiyoruz ki” der kenara çekiliriz, ayetten yararlanamayız. Ama hedefin o sandığı açmaksa, korunmuş olan o bilgiye talipsen önce tahir olmalısın. Çünkü tahirsen o sandığı açabilirsin, hazinenin anahtarları sana tahir olunca, hanîf olunca veriliyor. Aksi halde o bilgiler korunmuştur. Bizim bu anlattıklarımız hep zahiri manadır. Ama bizim size “zâhiri mânâ” dediğimiz bu bilgileri bile, kişi tahir değilse, okusa da anlayamaz! Hatta anlayamadıkları için öyle şeyler söylerler ki…
Anlayamayanların neler söylediklerini de Kur’an’dan öğreniyoruz: “Aynısını biz de yazarız, hatta daha iyisini yazarız” derler. Böyle düşünürler veya bu mânâya gelecek işler yaparlar. Böyle diyenler için; “toplanın, bir ayetini yazın da görelim” gibi cevaplar vardır. Allah bizi öyle bir şey söylemekten, o mânâya gelebilecek hal ve hareketlerden muhafaza eylesin. Öyle düşünenlere verilen bu cevabı anlamakta zorlanıyor olabiliriz, bu tarz bir cevap bize garip geliyor olabilir ama gerekiyor.
Tahir olmayanın anlayamayacağı bilginin açılmasını istiyorsanız tahir olmak zorundasınız, öyleyse tahir olun. Başka yolu yok; tahir olacaksınız! Bilin ki; Tahir olmadan Hanîf olamazsınız, Hanîf değilseniz de Din’e yaklaşamazsınız.
Tahir ve Hanif olarak Din’e yaklaşabilmek için ise, öncelikle Sözde Tanrılık İddiası’ndan sıyrılacaksınız. Çünkü bu iddia KİR’dir, bu kirden sıyrılacaksınız. Ondan sıyrılırsanız TAHİR olursunuz. O kirden nasıl sıyrılırız?
İmanını deklare ederek bu yola girersin, sonra da fiillerinle bu deklarasyonu yaşamaya başlarsın. Yolu budur. Elbette tümü hemen başarılamaz. O bir hayat, o bir ömür. Ama hemen yapabileceğin şey imanını deklare etmektir. Öyleyse duruşunu hemen ilan et: “Allahım Sözde Tanrılık İddiası’nı reddediyorum. Ben böyle bir şey olmaksızın sana iman ediyorum” de! Sonra da nasıl davranacağını, buna uygun nasıl yaşayacağını öğren ve bu imana göre yaşamaya gayret et.
Bu yoldaki kişinin hayatı zaten budur: Hep gayret edeceksin ve gittikçe hızlanacaksın inşaAllah…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER