III. Ahmed’in III. Mustafa’dan sonra hükümdar olan ve 232 yıl önce bugün 7 Nisan 1789’da vefat eden ikinci oğludur. 5 Receb 1137’de (20 Mart 1725) İstanbul’da doğdu1730 Patrona İsyanı sonunda babası tahttan indirildiği sırada henüz beş yaşında idi. Çocukluk ve gençlik çağı, kardeşleri ile birlikte sarayda, tahttan indirilen padişahlara mahsus dairede göz hapsinde geçti. Bu durum, büyük kardeşi III. Mustafa’nın padişahlığı dönemine kadar devam etti. III. Mustafa’nın ölümü üzerine, 21 Ocak 1774’te Osmanlı Devleti’nin buhranlı bir döneminde kırk dokuz yaşında tahta çıktı. Cülûsunun altıncı günü Eyüp Sultan’a giderek kılıç kuşandı ve ilk iş olarak İran ve Avusturya gibi komşu devletlere birer elçi gönderdi. İleri gelen birçok devlet adamı arasında değişiklikler yapmakla beraber, kendisinin devlet işlerinde hiçbir tecrübesi olmadığı için, Muhsinzâde Mehmed Paşa’yı sadârette bıraktı ve devlet işlerini onun vasıtasıyla yürütmeye çalıştı.
Önce, III. Mustafa devrinde başlamış olan ve beş yıldır devam eden Osmanlı-Rus savaşını kesin bir sonuca bağlamaya karar verdi. Niyeti, Hırsova’yı aldıktan sonra Eflak ve Boğdan’ı da Ruslar’ın işgalinden kurtarmak ve bir barış imzalamaktı. Ancak Osmanlı ordusunun Kozluca ve Şumnu’da bozguna uğrayıp dağılması, padişahı Ruslar tarafından yapılan barış teklifini kabul etmeye mecbur bıraktı. Türk ve Rus delegeleri arasında yapılan müzakereler sonunda, 21 Temmuz 1774’te Küçük Kaynarca Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, başta Azak olmak üzere, kuzey sınırlarında önemli ölçüde toprak kaybına uğradığı gibi Kırım’ın bağımsızlığını kabul etmeye de mecbur oldu. Ayrıca Ruslar, Osmanlı tebaası olan Ortodoks hıristiyanların hâmisi sıfatını kazandılar. Daha önce Fransa ve İngiltere’ye tanınan ticarî imtiyazlar Rusya’ya da tanındı.
I. Abdülhamid, Rusya ile devam eden savaşın bu şekilde sona ermesinden sonra iç meselelere yöneldi. Bilhassa Suriye’de, 1768 Rus seferinin doğurduğu karışıklıklardan faydalanarak Akdeniz’deki Rus donanması amiralleriyle iş birliği yapan ve Osmanlı Devleti’nin başına yeni gaileler çıkaran Zâhir el-Ömer’in isyanı bastırıldığı gibi (1775), Mısır’da isyan halinde bulunan Kölemenler de yola getirildi. Diğer taraftan, Mora’daki karışıklıklara da son verilerek sükûnet sağlandı (1779). Bütün bu olayların bastırılmasında özellikle Kaptanıderyâ Gazi Hasan Paşa ile Cezzâr Ahmed Paşa’nın büyük rolleri oldu.
I. Abdülhamid, bütün bu hadiselerin yanı sıra, Anadolu’da senelerdir ortalığı karıştıran leventler üzerinde de ciddi bir şekilde durdu ve 1775-1776 yıllarından itibaren bunların büyük bir kısmının imha edilmesini sağladı. Fakat memleket içinde sulh ve sükûn temin edilmeye çalışılırken Arap yarımadasında Vehhâbîlik hareketinin yayılması önlenemedi ve sonunda Necid Emîri Abdülazîz b. Suûd Orta Arabistan’a hâkim oldu. Bu olaylarla birlikte İran ile olan münasebetler de bozulmaya başladı. Tahta geçtikten sonra Sünbülzâde Vehbî’yi İran’a elçi olarak gönderen padişah, Kerim Han Zend’in İran hükümdarlığını resmen tanıdı ise de kısa bir müddet sonra Kerim Han, Baban sancağı ve Baban ailesi yüzünden Osmanlı Devleti’ne savaş ilân etti. Kerim Han, Osmanlılar’ın Basra şehrini işgal ettiği gibi Bağdat çevresini ve Güneydoğu Anadolu’yu da yağmaladı (1775). Böylece, Osmanlılar’la İranlılar arasında sınır meselelerinden doğan mücadeleler tekrar ortaya çıktı ve bu mücadeleler Abdülhamid’in saltanatı süresince bazen düşmanca, bazen da dostça devam etti. Bu arada Bağdat Kölemenleri de devleti bir hayli uğraştırdılar.
Kırım’a han tayini yüzünden çıkan olaylar, Ruslar’la Osmanlılar’ı I. Abdülhamid’in son yıllarında tekrar karşı karşıya getirdi. Bu yüzden önce Sâhib Giray ile Devlet Giray arasında anlaşmazlık başladı. Daha sonra Ruslar’ın desteği ile Şâhin Giray Kırım hanlığına getirildi. I. Abdülhamid Rusya ve Avusturya’ya karşı savaş açmaya mecbur kaldı. Rusya ve Avusturya ile olan mücadelede sağlığı iyice bozulan I. Abdülhamid, Özü Kalesi’nin Ruslar tarafından işgalini bildiren sadrazam kāimesini okurken, âniden gelen bir felç sonucu, 11 Receb 1203’te (7 Nisan 1789) vefat etti. Naaşı İstanbul Bahçekapı’da, bugünkü IV. Vakıf Hanı karşısında kendi yaptırdığı türbeye defnedildi.
İyi huylu, merhametli ve gayretli bir padişah olan I. Abdülhamid’in on iki kızı ve yedi oğlu olmuş, fakat bunların çoğu küçük yaşta ölmüştür. Oğullarından sadece Şehzade Mustafa ile Şehzade Mahmud padişah olmuştur. Ordu’nun ıslahıyla ilgili yoğun çabalar harcayan I. Abdülhamid, büyük kısmı İstanbul’da olmak üzere birçok mimari eser bırakmıştır.