Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Süleyman Karakuş

TEK SERMAYEMİZ ZAMAN VE YÖNETİMİ İÇİN GEREKEN BİLİNÇ

Zamanın planlanması ve yönetilebilmesibir bilinç gerektirir ve o donanım şu iki vasıftan oluşur: Birisi, zaman bilinci. Bizde gerçek ve sürdürülebilir bir zaman bilincinin oluşması gerekiyor. Diğeri ise günlük yaşantımızda önemli ve önemsiz işler ayrımı. Bu ayrım aslında bir öncelik belirlemedir, işte bu önceliğin iyi analiz ediliyor ve ayırt edilebiliyor olması şarttır. Böylece sizinle hayattaki bütün “tühh” deyişlerin, hasretliklerin, yanılgıların altında yatan iki önemli faktörü paylaşmış oldum.
“Peki, zamanı yönetmek gerçekten bu kadar önemli mi?” diye sorabilirsiniz. Düşünün ki elimizdeki tek sermaye zaman ve kişi için bunun adı ömür! Önemini başka nasıl anlatabiliriz ki? Birey için böyle, peki kurumlar, toplumlar ve ülkeler için nasıl? Bu soruya şu matematikle yaklaşayım: Örneğin, bir ülkenin öznel zamanı, rekabet ettiği diğer ülkelerin toplam zamanları kadardır. Bunu kurumlar veya toplumlar için de aynı şekilde formüle edebiliriz. Hele de karşınızda sizinle rekabet eden bir blok varsa, bu bloktaki A+B+C+D… ülkelerinin, firmalarının üretmek, düşünmek ve planlamak için kullanacakları bir saatlik birim süre toplamı sizin sadece bir saatiniz demektir. Siz bir saatinizi onların toplam saatinden daha etkin kullanmadıkça başarılı olmanız tartışılır, belki de başarı hiç mümkün olmayabilir. En azından rekabette başarılı olamazsınız.
Evet, kaldığımız noktaya dönelim. Zamanı yönetebilmek için ilk önemli şey kişide oluşacak zaman bilinciydi. Zaman bilincinin oluşması çok zor mu? Kesinlikle zor değil ama kişi zaman bilinci oluşturmaya karar vermişse kendisini iyi analiz etmesi ve kendi yaşantısındanelde ettiği bulguları tarafsız olarak yani bir hakem olarak incelemesi gerekiyor. Gelin şimdi zaman bilinci açısından yaygın yanlışları görelim ki doğruya yol bulalım.
Dikkat ettiğinizde bazı kişilerin hep geçmişle ilgili konuştukları, kendilerini geçmişe (mesela çocukluklarına, eski günlere, yıllara) hapsettiklerini görürsünüz. Hayatlarında neredeyse hiç bugünle ilgili bir şey bulamazsınız. Konuyu hep geçmişe, geçmişteki önemli şeylere getirip onları canlı tutmaya, hep oralara sığınmaya çalışırlar ve orada kalırlar. Bu sebeple onlar genellikle kendilerinde şimdi önemli bir şey yapma motivasyonu bulamazlar.
Bazıları ise tam tersi olarak kendisini geleceğe kaptırmıştır, sürekli gelecek hayalleriyle yaşar. Bugünü ve olanı asla görmezler, beğenmezler, tatmin de olamazlar. Bu veri tabanında olanlar eğer bir kıskançlık, bir haset, bir menfaat sebebiyle değil de gerçekten “geleceğe kodlu beyin” sebebiyle böylelerse, siz onların gelecekle ilgili sözlerini, planlarını duyunca gerçekten bir şey yapacaklarını zanneder ve heyecanlanırsınız ama yanılırsınız. Çünkü görürsünüz ki “Önümüzdeki bir ay içinde şöyle yapacağım, bir yıl sonra şöyle olacak” dedikleri süreler geçip gitmiştir ama ortada yine yeni bir hayalden başka bir şey yoktur. Haa, gerçekleşmeyen her hayali işin kılıfı da onlarda hazırdır. Çünkü bu yapıda olanların yaşam biçimi böyledir…
Günümüzde çok yaygın bir grup da vardır ki bunlar ne geçmiş ne de gelecekle ilgilenirler, onlar sadece yaşanmakta olan fotoğrafa odaklıdırlar. Elbette yaşanan anı “şu an”ı en verimli biçimde değerlendirmek çok, çok önemlidir. Ama zaman yönetiminde bu yanlışı yapanların geçmişi bilmeden veya önemsemeden, geleceği de planlamadan ve düşünmeden “şu an”ı önemsediklerini söylemeleridir; dünü değerlendirmeden, yarını düşünmeden ve “şu an”a yönelik eylemler yapmalarıdır. Yanlış olan budur! Bunlardan öyle sözler duyarız ki… Oysa o söyledikleri yüzünden yarın başına ne gelecek bilmezler. Öyle hareketler yaparlar ki kafasını yastığa koyduğunda vicdanıyla nasıl yüzleşeceğini düşünmezler veya muhataplarından nasıl özür dilemek zorunda kalacaklarını hiç hesap etmezler. Anı kurtarmak onlar için anı yaşamak olarak tanımlanır… Asla yarın neler olacak düşünmemiştir, çünkü onu planlamamıştır.
Saydığımız her üç tipte de zaman bilinci gelişmemiştir, bu yüzden bunlar zaman da süreç yönetimini de, başka şeyleri yönetmeyi de başaramazlar. Peki, öyleyse bir kişide zaman bilincinin gelişmiş olduğunu nasıl anlarız? Veya kişi zaman bilincini geliştirmek istiyorsa bu psikopatolojilerden nasıl sıyrılır?
Cevap çok net: Zaman bilinci gelişmiş kişi bir menfaat hesabı içinde olmayacağı için onda yalan, haset, etik dışı davranışlar, görüntü verme gibi gerçek dışılıklar, ruhi gelgitler, davranış uyumsuzlukları olmaz, olmamalıdır. Bu sebeple de o kişilerde örtmek ve bastırmak zorunda olacakları içsel korku ve endişeler olmaz, yani onlar “içi kendini yakar dışı da seni” denilen kuyruğu dik tutma halini yaşamazlar. Altını çiziyorum: Zaman bilinci gelişmiş bir karakterin en önemli göstergesi budur; o kişide hüzün ve endişe olmaz, beden dilinde, tiklerinde, el ve ayak hareketlerinde vs, bunu göremezsiniz; onlar sokakta ayrı, bulvarda farklı, camide başka, evde bambaşka, yurtdışında farklı, tatilde kimsenin tanımadığı şekilde değillerdir. Bu yüzden net, şeffaf, hak yolda dosdoğru yürür giderler…
Madem bu gösterge çok önemli, öyleyse kişide hüzün ve endişenin olmaması durumu nedir, nasıl yaşanır? Öncelikle bunun bir veri tabanı ile mümkün olduğunu biliyoruz. Önce hüznü ele alalım. Bu veri tabanına sahip kişi geçmişi öğrenme kaynağı yapar. Yaşanmışlıklar o kişi için bir deneyim deposudur; onlarla geçmişin analiz ve sentezini yapar, yaşananları bir kitap gibi (google gibi) kullanır, o bilgilerden yararlanır. İşte bu kişide geçmişe dair hüzün yoktur amagüçlü ve etkili bir öğrenme, tecrübe edinme vardır. Geçmişi düşünerek hüzünlenmek yerine yanlış ve eksiklerini düzeltmekle yani gelişmekle meşguldür; geçişten ders alır ve öğrenme devam eder onun için.
Peki, endişe? Endişe gelecekle ilgilidir, insan yarını için, sonrası için endişelenir. İşte, tam bu noktada, zaman bilinci oluşmuş kişilerde hüzün gibi endişe (kaygı, anksiyete) de yoktur. Çünkü gelecek onun için bir hayalhane değildir; ham hayallerin içinde yüzdüğü hatta boğulduğu bir karanlık okyanusu değildir; tam aksine umut kaynağıdır. Gelecek onun geçmişten aldığı dersle ilerlediği, sağlam ve bilimsel kararlar alarak projelendirdiği kararları uygulayacağı hatta uygulamaya başladığı ilk basamağında olduğu ve hep ilerlediği bir merdivendir. Gayretleri sebebiyle zamanın şefkat ve merhametinden umduğu, umutlandığı, yapacağım, başaracağım dediği günlerdir. Zaten başarmaktadır da biiznillah. Dolayısıyla bu kişi zorda olsa da işleri yürüyor olsa da endişelenmez. Ne hüzün duyar ne de endişe.
Peki, şu an ne yapar? Geçmişten aldığı ibret ve destekle geleceğe olan yüksek gayreti, umudu ve inancıyla her an yeni bir yararlı işi planlar; projelendirir ve yapar. İşte bunun adı sürdürülebilir kalkınmadır; hem bireysel hem kurumsal hem toplumsal ölçekte bu iş böyle insanlarla yürür… Ama şartı gelişmiş bir zaman bilincine sahip olmaktır, vaktin nasıl bir nakit olduğunu yaşamak bilmektir.
Bütün bunları fark edip, zaman bilincine talip olup, bu yolda kendini geliştirip “ben zamanımı doğru yöneteceğim” diyen bir kişi bu işe nereden, nasıl başlamalı? Bunu da inşaAllah bir sonraki yazımızda ele alalım, olur mu?

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti