23 Nisan 1920’de bundan 101 yıl önce tıpkı bu yıl gibi bir Cuma günü Cuma namazından sonra Mustafa Kemal ve arkadaşlarından oluşan kalabalık bir grup meclisin önüne geldi. Hoca Fehmi Efendi coşkulu bir dua okudu. Meclis Duvarına ise: “Ve emruhum şûrâ beynehum” (Müslümanların işleri, aralarında istişareyle yürütülür) âyetinin yazıldığı levha asılmış 1400 yıl sonra devlet hayatında ilk defa Türk isminin kullanılmıştı.
Yaklaşık iki asrı bulan elem ve çile dolu geri çekilmenin son bulduğu Anadolu coğrafyasında sonsuza kadar yaşayacağımızın, Vatanımızı sonuna kadar koruyacağımızın, iman ve süngü ile birleşen bir mücadele ile Türklüğün makus talihini döndüreceğimizin tüm dünyaya ilanı olmuştur. Gazi Meclisimizin kuruluşunun 101. yıldönümünde, ilk Meclis Başkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve aziz şehitlerimizi rahmetle anıyor, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı kutluyorum.
***
Ulusal egemenlik sınırlarımız Libya’dan Ukrayna’ya, Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Türkistan ve Suriye’den Adalar Denizi’ne uzanır..!
Ekonomik saldırıların altında yatan en önemli sebep millî egemenlik ve bağımsızlık alanımızı koruma iradesinden kaynaklanmaktadır!
Dünya düzeninde geleceği küresel egemen güçler belirlemekteydi. Fakat durum değişti Günümüz dünyasında ise geleceği artık küresel güçler değil, kurulan bölgesel ittifaklar belirliyor.
Örnek vermek gerekirse, Dün Çin başta olmak üzere, evvelden birbirleriyle gerilimler yaşamış ve aralarında Japonya, Güney Kore, Endonezya, Avustralya, Malezya gibi ülkelerin de bulunduğu 15 Asya Pasifik ülkesi bugün dünyanın en büyük serbest ticaret alanını kurabiliyor.
Tüm bunlar olurken kimse küresel güçlerin çıkarlarıyla çatışmaktan çekinmiyor.
Çünkü küresel güçlerin kurguladığı geleceğin dünyaya adaletsizlik, kıtlık, çatışma, açlık, eşitsizlik ve terörden başka bir şey sunmadığı gerçeği apaçık karşımızda duruyor.
Mevcut küresel sistemin sorunlara çözüm üretemediği gerçeğiyle yüzleşen ülkeler artık müttefiklik ilişkilerine körü körüne bağlanmayı terk edip bunun yerine kendi ülkelerinin çıkarları ölçüsünde kurulan ortaklıkları tercih ediyorlar.
Dünümüz ile günümüz arasında yaşanan farklar bunlarla da sınırlı değil…
Dünya değişirken aynı zamanda Türk dünyası da gelişmeleri yakından takip etmekte, gelecek tasavvurunu yaparken ümit veren gelişmeler yaşanmaktadır.
Mesela dün Türk dünyası dağınık, uyumsuz ve içe kapanık bir görüntü sergilerken bugün tam tersi bir duruş sergilemekte, sahip olduğu kaynağa ve potansiyele yakışır adımlar atmaktadır.
Devlet başkanları arasında gerçekleştirilen zirvelerde verilen mesajlar, milli kültürün, milli tarihin, milli kimliğin emrettiği birlik ruhuna yakışır şekilde Türk’e güven aşılamaktadır.
Türk dünyası ülkeleri dünyaya küresel aktörlerin dil, din, mezhep farklılıklarını körükleyerek iç karışıklıklara mahkûm ettiği ve istediği gibi at koşturacağı ülkeler arasında olmadığını duyurmaktadır.
Küresel sömürü düzeni, kendini yok edecek yegâne gücün milli devlet ve güçlü millet oluşumları olduğunu fark etse de kendisi için nihai son yaklaşmaktadır.
Dünyadaki mevcut küresel düzenin yıkılacağı emarelerinin alındığı şu zamanlar, 1992’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Türkçe konuşan ülkeler arasında aşama aşama geliştirilen ilişkilerin artık Türk milletinin birlik ruhuna yakışır şekilde taçlandırılması gerektiğini göstermektedir.
Mevcut küresel düzenin sonunu getirecek güç sizce de Türk dünyasının birliğinde, Turan’da, yani 300 milyon Türk’ün taşıdığı asil kanda mevcut değil midir? İçeride ve dışarıda tam anlamıyla birliği sağladığımızda olabileceklerin farkında mıyız?
Merhum İsmail Gaspıralı’nın “dilde, fikirde, işte birlik” diyerek mayalamaya çalıştığı şuur, Türk Dünyasının her köşesinde ve büyük milletimizin her bir ferdinde büyüyerek karşılık bulmaya devam ediyor.
Dünden bugüne, bugünden yarına, ilelebet el ele gönül gönüle!