Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

TÜRKİYE’NİN NATO ÜYELİĞİ SÜRECİ

II. Dünya Savaşı’nın bitişinde Türkiye, hem Boğazlar ile Doğu Anadolu’daki toprakları üzerindeki istekleriyle hem de bu istekleri gerçekleştirmeye kararlı görünmesiyle SSCB’nin yoğun baskısı ile karşı karşıya kalınca güvenlik endişesi duymuştur (Ülman, 1967: 148). Aslında o dönem hala yürürlükte olan 1939 yılında imzalanmış bulunan “Türk-İngiliz-Fransız” anlaşması vardı. Ancak Türkiye buna güvenemiyordu. Çünkü savaş sırasında Türkiye bu anlaşmanın açık yüklemlerine rağmen tarafsız kalmıştı. Fransa ve İngiltere bunu ileri sürerek Türkiye’nin yardımına gelmeyebilirdi. Öyle ki, yardıma gelmek isteseler bile o dönem ABD’nin desteği olmadan kendilerini savunacak durumları da yoktu. Bu nedenledir ki Türkiye, SSCB baskısı ve tehdidi karşısında ABD’nin yardımını aramak durumunda kalmıştır (Ülman, 1967: 148). ABD’nin 1947 yılında Truman Doktrini ilan edilinceye kadar Türkiye’nin yardımına gelmemesi nedeniyle Türkiye, Sovyet tehdidi karşısında tek başına mücadele etmiştir. 1947 yılında ABD’nin Türkiye’ye askeri yardım yaptığı süreçte Türkiye üzerinde oluşan ağır Sovyet baskısı azalmaya başlamıştı. Ancak söz konusu doktrin iki taraflı bir savunma anlaşması değildi. Bu nedenle, doktrin Türkiye’yi biraz rahatlatsa da güvenlik endişelerini gidermeyi sağlamıyordu (Ülman, 1967: 149). Türk yetkililer NATO’nun kuruluş aşamasından başlayarak Türkiye’nin NATO’ya alınması için çalışmalarını sürdürmüşlerdir ki, Türkiye’nin NATO’ya üye olması için Sovyet tehditlerinin yanı sıra başka sebepleri de mevcuttu.
Öncelikle, NATO’ya üye olmak, Türk devlet adamlarınca cumhuriyetin ilanıyla birlikte izlenmeye başlanan Batı’ya dönük yürütülen dış politikanın bir gereği olarak görülüyordu.1949 yılında “Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi olan Türkiye NATO’ya üye olmanın kendisinin hakkı olduğunu düşünüyordu. Diğer yandan Türkiye’de, 1945 yılındaki SSCB’nin taleplerinin oluşturduğu olumsuz hava hissedilmeye devam ediyordu. ABD’nin Truman Doktrini ve Marshall Planı doğrultusunda yaptığı yardımlar ABD ile yakın iş birliğini sağlamıştı ancak bu durum Sovyetlerin oluşturduğu tehlikeyi tam olarak gidermemişti. Ayrıca Türkiye savaş sürecinde izlediği savaş dışı kalma politikası sonucunda savaş sonrasında yalnız kalma korkusu içindeydi. Türkiye, Batı Avrupa, ABD ve yeni kurulan NATO gibi bir kuruluşun içinde yer alarak bu durumu ortadan kaldırmak istiyordu. Bunu başarırsa topraklarının savunulması sağlanacak ve ordusu modern bir yapıya kavuşacaktı (Erhan, 2009: 543-544; Oğuzlu, 2013: 2-3). Türkiye, ABD ile arasında oluşan ittifakı NATO’ya üye olarak kurumsal hale getirmek istiyordu (Yılmaz, 2012:1). Savaş sonrası çok partili demokratik sisteme geçmişti. Bunun sürdürülmesi isteniyordu. Demokrat Parti’nin (DP) liberal Batı geleneğini yerleştirme düşüncesi de vardı. Bunun Batı Bloğu içinde yer alınarak gerçekleşeceği düşünülüyordu (Erhan, 2009: 543-544; Ülman ve Sander, 1972: 6). Bu düşüncelerle NATO’ya üyelik için çalışmalar başlatılmıştır.
Türkiye’de CHP Dönemi NATO Üyeliği Konusunda Gelişmeler
Batılı demokratik devletlerin muhtemel Sovyet saldırganlığına karşı Brüksel Anlaşması gibi savunma cephesi kurma girişimleri, Türk yetkililerin de bu antlaşmaya katılmak için girişimlerde bulunmasına neden olmuştur. İngiltere Dışişleri Bakanı ile 11 ayda üç kere görüşen Türk Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak, bu konuda herhangi bir sonuç elde edememiştir (Balcıoğlu, 2005: 468). Batı Avrupa’da oluşan birliğe katılamayan Türkiye, bu oluşumun ABD ve Kanada’nın da katılımıyla etkin bir şekilde genişleyeceği haberini alınca kurulacak yeni oluşuma katılabilmek için NATO’nun kuruluşu aşamasında girişimlerini başlatmıştır. Dönemin Başbakanı Hasan Saka, Haziran 1948’de“Türkiye’nin ABD’nin müttefikten öte bir müttefiki olduğunu” söyleyerek iki ülke arasında kurulan iş birliğinin askeri bir ittifakla somutlaştırılmasını istemiştir (Erhan, 2009: 545; Arda, 2018: 72).
1949 yılının şubat ayında Avrupa Ekonomik İş birliği toplantısı yapılırken Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak Türkiye’nin NATO’ya girmesinin mümkün olmaması halinde İngiltere, Fransa, Türkiye ve Yunanistan’ın yer aldığı “Akdeniz Paktı’nın kurulmasını önermiştir (Erhan, 2009: 545). Türkiye, NATO’ya üye olabilmek için çalışmalarını yürütürken, İngiltere, Ortadoğu’daki ve Doğu Akdeniz’deki varlığını sürmek amacıyla oluşturmayı planladığı savunma paktına Türkiye’yi dâhil etmek istiyordu. Bu nedenle de Türkiye’nin NATO’ya katılmasına son zamana kadar karşı çıkmıştır (Molla, 2008: 12).
5 Mayıs 1949 yılında kurulan ve askeri bir niteliği olmayan Avrupa Konseyi’ne Türkiye’nin alınmaması Türkiye’de yeni tepkilere neden olmuştu. Bu tepkiler sonucu 8 Ağustos’ta Bakanlar Komitesi Türkiye’yi Konsey’e katılmaya davet etmiştir. Türkiye’nin Konseye katılması NATO’ya girme umutlarını artırmıştır (Balcıoğlu, 2005: 468).
1949 yılı aralık ayında Türkiye, NATO’ya katılma konusunda ABD’nin kesin olarak ne düşüncede olduğunu öğrenmek istemiş ancak bir durum değişikliği olmamıştır. Fakat 1950 yılı mart ayında ABD’nin Akdeniz Filosuna bağlı olan bazı gemilerin İzmir ve İstanbul limanlarını ziyaret etmeleri Türkiye’yi yeniden ümitlendirmiştir (Balcıoğlu, 2005: 469). Türkiye, Akdeniz ittifakının kurulması konusunda girişimlerini devam ettirmiştir. İtalya bu konuda Türkiye’yi desteklerken İngiltere Ortadoğu konusunda bir pakt kurma gibi farklı düşüncelere sahip olduğu için bu desteği vermiyordu. Türkiye, İngiltere’nin Ortadoğu konusunda planladığı pakta Mısır gibi Arap devletlerinin katılmayacağını biliyordu. Bu durumda Türkiye için tek seçenek vardı, o da NATO’ya üye olmaktı (Balcıoğlu, 2005: 469). Nihayet CHP iktidarının son günleri olan 11 Mayıs 1950 tarihinde Türkiye, NATO’ya üyelik başvurusunda bulunmuş ancak İtalya dışında bu girişimi destekleyen olmadığı için başvuru bir sonuca bağlanmamıştır (Erhan, 2009: 545).

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER