Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murat Arısoy

Umut ile azmi harman yapan lider

Murat Arısoy 10 Kasım 2010 Çarşamba 02:00:00
  10 Kasım 1938… Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, ebediyete intikal etti. O günden bugüne kadar onlarca anma töreni yapıldı, onlarca şiir okundu.
Peki o törenlerden, şiirlerden, nutuklardan aklımızda ne kaldı?
Ben de okudum lisede o şiirlerden birini, bir törende. Salondaki öğrencilerin kendi aralarında konuşmalarından çıkan uğultu nedeniyle kendi sesimi duyamaz olmuştum.
Sonra askerlik sürem içinde de bir 10 Kasım gördüm. Bir hafta şiir üzerinde çalıştıktan sonra 10 Kasım günü “Arz ederim”le başlayıp “arz ederim”le sona eren hitabetle o şiiri okumaya çalıştım. O anda askerler konuşmuyordu, tören olduğu için ama akıllarından kim bilir neler geçiyordu? Kaçı Atatürk’ün bu ülkeye yaptığı hizmetlerin farkındaydı?
Ben “Sarı saçlı-mavi gözlüm” türküsüne bir türlü ısınamadım. Ne diyor o türküde:
“Bir daha gel, gel Samsun’dan
Sarı saçlı mavi gözlüm,
Nerde, nerdesin dost?”
Atatürk yaşasaydı, bu türkünün söylenmesini istemezdi diye düşünüyorum. Zira bu türküde “umut” değil “umutsuzluk” var. Bu türküyle, bir lider bekleme, ama lider gelene kadar olanı-biteni izleme isteği var.
Oysa madem Atatürk’ün mirası Türkiye Cumhuriyeti’nin ilerlemesini istiyoruz, Gençliğe Hitabe, 1933’teki 10’uncu Yıl Nutku ve Bursa Nutku, neden bize rehber olmasın?
Gençliğe Hitabe’den başlayalım:
“…Memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
10’uncu Yıl Nutku’na bakalım:
“Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, Temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkarane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kafi göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle, daha çok çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur.”
Bir de Bursa Nutku’nu hatırlayalım:
“…Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, ‘ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”
Bu 3 metnin ortak özelliği “umut” taşıması. Zaten Atatürk’ün azmi, umutla birleşmeseydi, öğrencilik yıllarından itibaren Anadou’nun kalkınması, Cumhuriyet’in kurulması fikrini taşımaz, taşısa bile pes ederdi. Halbuki Atatürk’ün sözlüğünde pes etmek gibi bir kavram yoktu.
Aslına bakılırsa O’nun hayat hikayesinin pes etmemek üzere kurulu. Küçük yaşta başlayan hayat mücadelesi, hasta yatağında bile sürmüş, ancak hasta yatağındaki mücadele, memlekete hizmet sevdasıyla yoğunlaşmış.
Böyle bir lider, ne türkülere, ne nutuklara, ne de yarım günlük anma törenlerine kanımca. Yeter ki O’nu ve devrimlerini bizden sonraki kuşaklara anlatabilelim.
Tam bağımsızlık nedir, cumhuriyetçilik ile halkçılık arasında kurulan bağ nedir, milliyetçilik neden kendisini Türk hisseden herkesi kapsar… Bunları anlatalım.
Bir de Mustafa Kemal Paşa’nın 31 Temmuz 1920’de Afyonkarahisar’da, Kolordu Dairesi’nde yaptığı konuşmayı anımsamakta yarar var:
“…Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete hürriyet ve bağımsızlık vermez. Milletlerde tabiat en yaratılıştan mevcut olan bu hak, milletlerce kuvvede, mücadele İle mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan, dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vazıyettedir. Böyle bir milletin bağımsızlığı gasp olunur. Dünyada hayat için, insanca yaşamak için bağımsızlık lâzımdır. Bağımsızlık sahibi olmak için kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder…”
“…Her halde ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu. orduyu imha etmek için, mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülat kalmaz…”
“…Dolayısıyla subay için ‘ya istiklâl. ya ölüm’ vardır Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız!”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti