Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

VAKTİN, ZAMANIN NE KADAR FARKINDAYIZ?

Sözlükte “kısa veya uzun vakit, az ya da çok süren müddet” gibi anlamlara gelen zaman ölçülmüş veya ölçülebilen bir dönem, uzaysal boyutu olmayan bir süreklilik olarak da tanımlanmaktadır (TDV İslam Ansiklopedisi, Vikipedi). Zaman böyle tanımlanmasına rağmen yaşanılan zamanı algılarımız şekillendirir. Yani; gün 24 saat, hafta 7 gün, ay 30 gün gibi standart ölçülerde olmasına rağmen öyle anlarımız olur ki o zaman dilimlerini ya çok hızlı ya da çok yavaş geçiyor hissiyle yaşarız. Hoşlandığımız birisiyle sohbet ederken, hoşumuza giden bir kitabı okurken, bir filmi izlerken, bir işi yaparken zamanın su gibi akıp gittiğini yaşarız. Hoşlanmadığımız bir derste, hastanede sonuç beklediğimiz zamanlarda, bir sınavın, bir iş başvurusunun sonucunu beklediğimiz günlerde; üşümek, korkmak, açlık gibi zorluk ve sıkıntı durumlarında ise zamanın bir türlü geçmediğini hissederiz. Zaman zaten göreceli bir kavramdır, izafidir ama bunlar bize ayrıca zamanı algılayışımızın da izafi olduğunu göstermektedir.
Bir çocuğun ilk bisiklete bindiği anı hiç unutmaması, bir annenin çocuğunu ilk kucağına alma anını hatırlaması, bir öğrencinin çok sevdiği hocasıyla yaptığı konuşmaları, hocasının söylediklerini kelime kelime aklında tutması, kişinin (muhafaza buyur Allahım) geçirdiği acı bir kaza anını saniye saniye hatırlaması gibi yaşanmışlıklar vardır. Bu gibi anlarda yaşadığımız derinlik ne kadar büyükse bizde bıraktığı iz o kadar büyür. İnsan bazen saatlerce Tv karşısında zaman geçirmesine rağmen ne izlediğiyle ilgili bir fikri olmaz. Yapılan eylemde doğru manada iz bırakacak bir derinlik yoktur, sadece zaman kaybıdır. Bu durum dünyadaki normal günlük yaşantıdaki algı için böyledir.
Derinlik bağ kurmayla yani yönelimle ilgilidir. Ve insan idrakına göre bağ kurar, ilintiler, ilişkilendirir, yönelim yaşar. Öyle olunca, dünya yaşantısındaki temel iki idrakın yani Billahi idrakla veya dunihi algıyla yaşayan inananın zamanla ilişkisi çok farklı hayat tarzları olarak karşımıza çıkar. Dunihi algıyı sadece inanmayanların veya İslam dışı inanışlarda olanların algısı sanmamak gerekiyor, kendini çok dindar bilen bir müslüman kardeşimiz de bu algıyla yaşıyor olabilir. Bu algıyı tanımlayan ana tarifin kişinin kendisini müstakilen var ve muhtar zannetmesi, bu algıyla yaşaması olduğunu biliyoruz. Bir inanan da eğer yaşantısında “müstakilen var ve muhtarım” diyerek ilişkiler geliştiriyorsa, onun kurduğu bağlar kesinlikle dunihi algıyla olacaktır. Kuldaki müstakillik hissi, muhtariyet zannı ondaki İlahlık Hissiyatını oluşturur. Bu hissiyatla (nefse zulmü) yaşayan ister inansın ister inanmasın bir dunihi ilah olarak yaşıyor olacağı için kurduğu bağlarla oluşan iz de dunihi ilahlığına ait olacaktır. Normal hayat 7/24 kesintisiz bu Batıl izi oluşturmakla geçiyor! Ve iz gittikçe derinleşiyor! Bu izin derinliği bu algıyı ve onun hayat tarzını derinleştiriyor, kalıcı hale getiriyor. Bir kul günün birinde bunu fark eder de o izle oluşan algıdan ve hayat tarzından sıyrılabilmek istediğinde, bu sebeple ısrarlı, azimli ve yüksek bir gayret, bir mücadele gerekiyor. Eğer kul fark etmiş de dünyadaki algısal akıntıya sırtını dönmüşse, vechini Hanif olarak Dine dönmüşse, yani Billahi idrak ve onun yaşantısı gayretine girmişse (ki bu hale nefs-i levvame denilmektedir), onda yeni bir hayat, yeni biz bağ kurma (nesnelerin, olayların Rabbiyle bağını kurma) başlar. Bu süreçte oluşan izler artık Biiznillahtır, Hak izlerdir. Hak izin derinliği ile yaşantısına yön veren bu inanan dünyada kula bir nimet olarak verilen zamanı (ömrü) ahiretteki cennet zamanına dönüştürmek üzere yepyeni, tertemiz bir sayfa açmış ve onun gayretindedir.
Zamanın göreceli oluşunu, zamanla oluşan izlerin derinliğini ve algımıza göre değişen önemini yaşadığımız hayattan tefekkür etmeye çalıştık. Şimdi Rabbimiz bize “zaman” konusunda ne diyor, bunu Asr Suresi üzerinden bir dua ve zikrullah olarak ele almaya çalışalım. Çünkü bu sure aynı zamanda bize Billahi iman ve algı ile zaman yönetimini de öğretmektedir.
“Yemin ederim o Asr’a ki, muhakkak insan hüsran içindedir. Ancak iman edip salih amel işleyenler, birbirlerine Hakk’ı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna!”
Bir ayette yemin varsa bilmeliyiz ki, o konuyu tefekküre, tedebbüre, tezekküre yani çok önemseyerek ders yapmaya algımızı ve hayat tarzımızı onarmaya, geliştirmeye davet ediliyoruz demektir. Bir müslüman olarak yemin edilen konuda en azından ilmel yakin bir gayrete girmemiz gerekiyor, çünkü Rabbimiz yemin ederek bize bunu tavsiye ediyor.
Asr Suresindeki yeminin bir manası da bize “dünya ve ahiretiniz için yapacağınız gayretleri (kendinize Hakkı ve Sabrı önermeyi), zaman konusunu tam anlayıncaya kadar inceleyeyim diyerek ertelemeyin” uyarısıdır. Çünkü insan zaman konusunu inceledikçe onu idrakten aciz olduğunu görür. Bu sebeple de sure yemin ediyor: Hüsrandasın, kendini kurtarmak için geç kalma, bir an önce Hak nedir öğren ve ona uygun algıyla yaşama gayretine başla!
Asr Suresinde kastedilen ve üzerine yemin edilen zaman diliminin taşıdığı manasal açılım şöyle tanımlanmaktadır: İnsan için “asra” Halifetullah Yetkili Zaman Dilimidir, bu yetkiyle yaşanan dünya hayatı sürecidir. Asr Halifetullah yetkili zaman dilimi olan süreçtir. Bir zaman dilimi var, oraya Halifetullah yetkili bir süreç konulmuş; insan için Asr’ın fark edilmesi gereken yönü budur. Halifetullah vasıflı insana tanınmış bu sürecin kullanabildiği kısmına insan ömür demektedir. Ancak bu “ömür” tarifini yapanlar algılarıyla iki ana kategori oluştururlar: Billahi iman ve algıyla Biiznillah “ömür” diyenler ve “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddialarıyla “ömür” diyenler (Dündar Y, Velinin İlmi Fıtrat Üzere Manalardır).
Dünyada geçen zaman dilimine “ömür” diyen akıllı bir insan için ömrünü ahiret sürecine götüreceği kişisel (idrak) gelişim ve kazanılmış değişim için kullanması önemlidir. İkan olarak iman ettiğimiz ahiret hayatı için zaman, ömür çok önemli inamlardandır. Ömür dediğimiz zaman diliminde inşa edilen Billahi veya dunihi idraklar ve onların hayat tarzları, ahiretteki hayat tarzları olan cennet veya cehennemin oluşturucularıdır.
Rabbimiz yüksek bir merhameti ve ikramı olan ve hep ileriye akan zamanı doğru değerlendirebilmek ancak Billahi idrak ile mümkündür. Eğer algı/inanış yanlışsa yaşantının (amellerin) boşa gideceğini ayetlerden öğreniyoruz (Zümer 65, Kehf 105).
Zamanı yaşarken geçmiş, şimdi ve gelecek diye adlandırır, idrakı şimdiki zamanla, hatırlamayı geçmiş zamanla, beklentiyi gelecek zamanla ilişkilendiririz. Geçmişe ait hüzün, geleceğe ait korku yaşamayacak olanların şimdiki anlarını nasıl yaşamaları gerektiği de Asr Suresinde bize anlatılanlar arasındadır. Günlük normal yaşantıda geçmişi şimdi gibi yaşamaya kalkmak depresyona, şimdiyi ise gelecek zaman gibi yaşamaya kalkmak kaygı bozukluklarına yol açmaktadır. Yaş almış, geçmişinde yaşadığı olayları kabullenememiş insanlarda bu durum çok görülür. Evleneli 30 yıl geçmiştir ama hala kayınvalidesinin düğün günündeki davranışını hatırlar, onu konuşur. Oysa bu onu ruhsal sıkıntıya götürür. Geçmişin bittiğini, ondan ders alması gerektiğini fark edemeyen zihin şimdiki zamanını zulmette geçirir. İslam âlimleri ayet ve hadislerden, inanan insanın geçmişten ders alarak, geleceğe yüksek bir umut besleyerek anı yaşaması gerektiğini öğütlemekte, “sen İbnü’l Vakt, yani Zamanın Oğlu olmalısın” demektedirler.
“Zamanın oğlu” olmayı Asr Suresiyle anlamaya çalışırsak şöyledir: Asr bir şeyi sıkıp suyunu çıkarırcasına değerlendirilmek manasına da gelmektedir. Bu manasıyla ayet bize demektedir ki, sana ikram edilen zaman nimetini gücün yettiğince, son damlasına kadar değerlendir! Fırsatı kaçırma, zamanı kaçırma, zaman ilacını doğru kullan! Fıtratına uygun manaları aç, aktif hale getir de öyle öl!
Bu uyarı öyle önemli ki maalesef bunları yazıp, konuşup, tefekkür etmeye çalıştığımız halde hala bu manada hissiyatıyla hislenebilmiş değiliz. Zaten bu yüzden yemin var! Allah’a sığınmamız, O’ndan yardım, destek, müdahale talep etmemiz, O’nun bu yöndeki emrini, hükmünü beklememiz gerekiyor. Cumartesi günü girecek Muharrem ayı ile birlikte başlayan yeni yılımızın zamanı değerlendirme için yeni bir fırsat olmasına gayret etmeliyiz.
Ey Allahım, bize merhamet ediver de göz açıp kapayıncaya kadar bile bizi nefsimizin şerrine bırakma ki dehre (zamana) küfrederek yaşamayalım. Zaman ilerlediği gibi, ikram ediver de imanımız da hep ileri gitsin, artsın, reddedilmesin. Allahım, hüsran kapsamında bir ömür yaşamaktan bizi kurtarıver ve o hallerden bizi daim koruyuver (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti