Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Ve Allah Bir Misal Verdi 20

DuniHİ algıdan kurtulmak istemeyenler, bu algının ısrarcısı ve inatçısı olanlar, bu algı sonucu oluşan zann’lara dayalı hayat tarzı oluşturanlar vehmin gölgesini yani vehmin zulmetini esas zannederek vehmin zulmetine “esas” muamelesi yaparlar. Vehmin zulmetini esas zanneden nefs hakikatine uygun hareket etmemiş olur ve bir nefs gölgesi oluşturup onunla yaşar ki, nefsin bu gölgesi de nefsin şerri olur. Rasulullah (SAV) Efendimiz vehmin zulmeti ve nefsin şerri gölgelerini esas sanmayalım ve bunlardan idrak olarak kurtulalım, yani duniHi algı ve zann’larından sıyrılalım diye bize şu duaları öğretir:

“Allahümme ahricniy min zulümâtil vehmi ve ekrimniy bi nuril fehmi: Allahım, beni vehmin zulmetinden çıkar, kurtar ve bana nurunla bir anlayış ikram et.”

“Allahümme elhimniy rüşdiy ve eızniy min şerri nefsiy: Allahım, bana hidayetimi, doğru yolumu ilham et ve bu yolda beni olgunlaştır ve beni nefsimin şerrine uydurma, beni ondan kurtar ve koru” (Âmin).

Vehmi de gölgesini de (vehmin zulmetini de), nefsi de nefsin gölgesini de (nefsin şerrini de) Allah yaratmıştır. DuniHİ isimlendirilenler de Allah’ın kullarıdır (A’raf-194). Dolayısıyla göklerde ve yerlerde bulunanlar da onların gölgeleri de Allah’ın hükmüne tabilerdir ve bunun bilincindedirler, yani sabah akşam Allah’a secde ederler (Ra’d-15). Bu gölgelere esas muamelesi yapıp onları müstakilen var ve muhtar zanneden insan böylece duniHİ oluşturulan isimlerin yani gölgelerin ordusu olmaktadır ve bu zann’lar uğruna Allah’a karşı savaşmaktadır (Yasin-74, 75). Hepsini yaratan Allah’tır, ancak hangi tür idraklar halifetullah vasıflı insanı sırat-ı müstakiyme götürür; insan bilemez, ancak Allah bilir (Nahl-74). Hiç Allah yarattıklarını ve özelliklerini bilmez mi? (Mülk-14). Hac-31’de Rabbimiz “Allah’a haniyfler olarak şirk koşmadan iman edin” buyurmaktadır. Yani “Ey Allah’a iman etmek isteyenler, duniHİ algı ve zann’larına sırtınızı dönerek ve duniHİ algı ve zann’larına dayalı bir hayat tarzı oluşturmayarak; dolayısıyla, Billahi anlamda iman ile Allah’a iman ediniz” buyrulmaktadır. Ey iman edenler, Allah’a doğru iman ediniz (Nisa-136). İslam’a ve Kur’an’a da bu doğru imanınız ve bu haniyf halinizle yaklaşınız (Rum-30).

Bu açıklamalar çerçevesinde Ra’d (17) misaline dönecek olursak; selin üstündeki köpük esas değildir, suyun yerini tutmaz. O köpük selin suyuna göre batıl pozisyonundadır. Eşya yapılmak üzere eritilen metallerin üstünde oluşan köpükle ustalar bir eşya yapamazlar, o metalin üstündeki köpüğün özellikleri metalin özellikleri gibi değildir. Eğer metalin kendisi Hakk’ı temsil edecekse, metalin üzerindeki köpük batıl pozisyonundadır. Hal böyle olunca Hakk bu kadar ortadayken siz köpük olan, gölge olan Batılı seçer misiniz? Elbette “hayır” diyeceksiniz. “O halde ahiret hayatı söz konusu olunca neden batıla yapışıyorsunuz?” çıkarımları bu misalle bize gösterilmektedir. Allah bu misallerle Hakk ve Batılı ayırt edecek Furkan’ı oluşturmamızı diler (Enfal-29).

Hac Suresi 73. ayette de duniHi algının nasıl yanlış ve nasıl tehlikeli bir zann olduğu; duniHİ algının çıkmaz yol olduğu bir misalle vurgulanmaktadır. Hac-73 ile hem birincil şirk hem de ikincil şirk konu edilmektedir, ancak konunun önemi ikincil şirk üzerinden misallendirilmiştir.

İlah’ın en önemli vasfı yaratan olmasıdır. İlah ile kulları ayıran, özellik olarak ayıran en önemli vasıf budur; ilah yaratandır, kullar yaratılanlardır, kullar yaratamazlar. Yaratan “müstakilen VAR ve Muhtar”dır, yaratılanlar “müstakilen VAR ve Muhtar” değillerdir. Yani yalnız ve ancak ilah “müstakilen VAR ve Muhtar” olabilir. Hac-73. ayetteki misal demektedir ki; “madem, ben duniHİ bir ilahım diyorsunuz ve duniHİ güçler uydurup başka duniHi ilahlar da uyduruyorsunuz, İlah’ın en önemli vasfı yaratmaktır, o halde bir şey yaratın da görelim. Hatta size göre küçük bir şey gibi görünen bir sinek yaratın bakalım.” Elbette ki, ne “duniHİ bir ilahım” iddiasında bulunanlar ne de bunların uydurdukları duniHİ güçler ve ilahlar herhangi bir şey yaratamamışlardır ve yaratamazlar (Lukman-11, Fatır-40). Çünkü duniHİ isimlendirilenler kendileri yaratılıp dururken, onlar bir şey yaratamazlar (Nahl-20). DuniHi algı içerisinde olan insanlar konuşmalarında “yaratmak” fiilini çok rahat kullanırlar, “şöyle yarattım, böyle yarattım, yaratıcılığım kuvvetlidir” gibi cümleler oluştururlar. Bunlara ancak “Hadi oradan! Hadsiz! Haddini bil! Edep, ya HU!” deriz; ama onlar bu gerçeği dünya hayatında öğrenemeyecek olanlardır, cehennem onlara okul olacak! Dolayısıyla bu misaller, akılsız ve inkârcı olanlar öğrensin diye değil; inananların imanını kuvvetlendirmek, bilgilerini artırmak ve görüşlerini genişletmek içindir. Böylece, inananlar inkârcıların ne kadar akılsız ve zavallı olduklarını görerek onlara meyletmezler.

DuniHİ uydurulmuş güçlerin bir şey yaratamayacağını Kasas-68 ile Rabbimiz açıklamıştır: “Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların (duniHi isimlendirdiklerinin) seçim hakkı yoktur. Allah onların şirk koştukları şeylerden (duniHİ isimlendirdiklerinden) münezzehtir ve şanı yücedir.” Ve “Allah bil Hakk hükmedendir. DuniHi isimlendirdikleri ise hiç bir şeye hükmedemezler. Muhakkak ki, Allah Semiy’ul Basıyr’dir” (Mü’min-20).

Anlaşılıyor ki; duniHİ isimlendirilenlerin bir mülkü yoktur, onlar sadece zann’larda bir etikettirler; bir güçleri yoktur, yaratamazlar ve hiç bir şeye hükmedemezler. Oysa gerçek bir ilah müstakilen VAR ve Muhtar’dır, Mülk sahibidir, Güç sahibidir ve Hüküm sahibidir. Bu özelliklerin hiç birisine sahip olmadan ama “Ben duniHİ bir ilahım” diyen kişinin nasıl bir ruh hali olur? Böyle bir kişi öyle bir çıkmazın ve çaresizliğin içerisindedir ve bu durumlarını da hayatın normalleri zannetmektedir ki… Bütün bu haller duniHİ bir ilahtan dışarıya, yaygara, kavga, geçimsizlik, her şeyle didişme, bir türlü tatmin olamama, anlamlandıramadığı bir huzursuzluk, herkese karşı güvensizlik, her şeye karşı nefret olarak çıkar; bütün bunlar o duniHİ ilahın sadrının elbisesi olur; konuşmalarının, cümlelerinin kastıyla da bütün bunları yansıtır. Dünya hayatında duniHİ bir ilahın mevkisi, maddi imkânları, etiketleri ne olursa olsun, ne kadar önemli ve yüksek olursa olsun bu görünen maskenin arkasında mutlaka açıkladığımız bu tablo vardır. Halk söyler ya: “Bir dokun bin ah işit”, işte halleri böyledir. Tam bir zavallılık hali; ancak bunu Billahi anlamda iman sahipleri görebilir ve anlayabilirler.

 

 

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER