Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“VEHMİ BEN” VE “ZULMANİ BEN”

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 12 Nisan 2018 Perşembe 13:28:29
 

– 154-
Bugün İslamiyet’teki çok önemli bazı tanımları ele alıp onları daha açmaya, daha iyi anlamaya çalışacağız. Bunlardan birisi vehim, bir diğeri nefs. Bunların manasını bir basamak ileri götürmeye çalışacağız. Bunları sindirdikten, yaşıyor hale geldikten sonra daha da ilerleteceğiz inşaAllah.
TASAVVUF ANLATIMLARI VEHİM VE NEFS ÜZERİNEDİR
Neden özellikle bu iki kavram? Tasavvuf anlatımları özellikle vehim ve nefs tanımları üstüne bina edildiği için. Dikkatinizi çekmiştir, “vehim” ve “nefs” kelimeleri anlatımlarda çok sık geçmesine rağmen çok somut bir açıklamasına, okuyanın/dinleyenin “hah, budur” diyeceği bir tanımlanışına rastlayamazsınız. İş özellikle bu iki kavramın üstüne bina edilir ama ne olduğu çok bilinmez, manalarına “acaba şöyle mi?” diye yaklaşılır. Tasavvufi anlatımların özü belki de bu yüzden tam yakalanamıyor, anlaşılamıyor.
Cüzî manaların anlaşılmasına, varmış sanılmasına ve bu varmış sanışa göre de muamele yapılmasına yarayan idrak gücüne vehim diyoruz. Vehim bir güçtür, bir nurdur, bir enerjidir, çok önemli bir şeyin açılımını yapan; cüzî manaların fark edilmesini sağlayan bir nurdur. Bu yönüyle vehim aslında bir mekanizmadır, çalışan bu mekanizmanın ismidir. Vehim sistemi cüzî manaların anlaşılmasına, fark edilmesine yarıyor. Cüzi manaları fark etmek ne demektir? Cüzi manaları fark etmek onları varmış sanmaktır; aslında olmayan bir şeyi gerçekten var sanmaktır. Vehimle yani cüzi manaları fark etmenizle birlikte onları varmış gibi düşünürsünüz. Ve gerçekten varmış sandığınız bu hale göre de muamele yapar, davranırsınız. Böyle davranmanızı sağlayan, o idrak gücüdür. Vehim halinin mekanizması nedir? Vehim halinin mekanizması hologramdır, o mekanizma günümüzde hologram ile açıklanıyor. Holografik sistem incelendiğinde karşılaşılan bilimsel bulgular aslında vehmin mekanizmasıdır.
ESMA MERTEBESİ, EF’AL ALEMİ,
ESMA TERKİPLERİ VE İLMİ SURETLER

Cüzî manaların anlaşılmasını sağlayan idrak nuruna vehim dedik. Peki, “cüzî mana” derken neyi kastediyoruz, onu somutlaştırmaya çalışalım. Cüzi manalar esma terkipleridir, ilmî terkiplerdir, ilmî kompozisyonlardır, esma kompozisyonlarıdır. Başka bir deyişle, cüzî manalar ilmî suretlerdir. Onu şöyle de açıklayalım: Allah, ilminde (İlmullah’ta), ilmiyle, ilmini seyirdedir. İlminde ilmiyle ilmini seyirde halinin suretleri ilmî suretlerdir, cüzî manalardır. Cüzî manalar aslında esma terkipleridir. Bu terkipler, yani vücut bulmuş bu yapılar, bu ilmî suretler ef’al âlemine ait birimlerdir. Hatırlayacaksınız, bir mana âlemi var, bir de o manalardan vücut bulması dilenilmiş olanların olduğu ef’al âlemi var. Mana âlemiyle ef’al âlemi arasında var kabul edilen sınıra, hale de Arş denir. Arşın üstünde mana âlemi var, manalar var. Onlar henüz vücut bulmamıştır. Bu manaların, henüz mana olan bu fikirlerin vücut bulması dilenilmiş olanları Arş’tan sonra suretleşirler, oraya da ef’al âlemi dedik. Ef’al âlemi varlıkların, yaratılmışların, fiillerin bulunduğu yerdir, manaların fiile dönüştüğü yerdir, manalar burada suretlenirler. İşte bu âlemdeki her birim bir cüzi manadır. Her bir birim nasıl bir birim olması dilenilmişse, mana âleminde dilenen o birim vücut bulacağı zaman bir “esma terkibi” olarak, dilenilen o manaya uygun bir vücut bulur. Dolayısıyla, ef’al âlemi karşımıza esma mertebesi olarak çıkar. Esma mertebesi aslında tamamıyla ef’al âlemidir. Esma mertebesi, ef’al alemi, esma terkipleri diye anlattığımız cüzlerin âlemidir ki cüzlere de ilmi suretler diyoruz.
HAKİKAT’İN SURETİ OLMAZ;
HAKİKAT SURETTEN MÜNEZZEHTİR, BERİDİR

İlmi suretleri oluşturan terkiplerin varmış sanılması günümüzde hologramla, holografik sistemle açıklanmaktadır. Şimdilik hologramla açıklanan bu terkiplerin varmış sanılmasını sağlayan idrak gücünün ismi vehimdir. Biz anlatabilmek için bu cüzi manalara ilmi suretler dedik ama dikkat edin, gerçekte Hakikat suretsizdir, Hakikat’in sureti olmaz; Hakikat suretten münezzehtir, beridir. Ama idrak edilen bir suret varsa, suretler idrak ediliyorsa (var sanılıyorsa) o vehimdir, bir ilmi sureti varmış gibi telakki etmek vehimdir. Demek ki suretler Hakikat’in hali değil. Bu yüzden Sübhanallah vardır, Hakikat’i bu suretlerden münezzeh kılmak için! Kişi Hakikat’i suretlerden münezzeh kılmak için Sübhanallah gerçeğine döner. Hakikat’e seslenirken, algıladığı ve varmış sandığı suretlerden Hakikat’i münezzeh kılar, beri tutar, O’nu onlarla kayıtlamaz. Şimdilik bu kadarla yetinelim, bunu ilerleyen paylaşımlarımızda birkaç basamak daha ileri götüreceğiz.
VEHMİ BENLİK
Gelmeye çalıştığımız bir şey de şu: Kişi cüzi manaları anlamaya, onları varmış sanmaya yarayan idrak gücü ile, vehim ile “BEN” der. Çünkü cüzi manaları algıladığı an kendisini de algılar, bu mekanizmayla, bu sanışa göre muamele eder; yani onları varmış sanar ve varmış sanışına göre de davranır, yaşar. Varmış sanıp, varmış sanışına göre de yaşamaya başlayınca bu vehimle kendisini “BEN” diye takdim eder. Şimdi lütfen dikkat edin, tasavvuf anlatımlarında hemen hemen hiç rastlamayacağınız önemli bir şeyi söyleyeceğim, inşaAllah. Aslında tasavvufi literatürlerde var olan, ama söyleyeceğim açıklıkta rastlamayacağınız önemli bir şey. Kişi bu vehimle “BEN” der, değil mi? Bu “BEN”i sonra oluşacak “BEN”le karıştırmamak için ona vehmi benlik diyelim. Vehmi benlik kavramını çok duyarsınız. Ama bu nedir? Onun ne olduğu pek bilinmez. Vehmi benlik bilinmediği ve zulmani benlikle karıştırıldığı için, insanlar bu yoldaki İslamî ilerleyişlerinde başarı sağlayamazlar! Vehmi benlik çok önemlidir ve çok farklıdır. Bu yüzden, vehmi benlikle “BEN” diyebilmek bir bilinç gerektirir. Kişinin vehim haliyle, vehimle muamele edebilmesi, yaşayabilmesi için vehme ait bir bilinç gerekir. O bilinç nedeniyle vehmi davranışlar yapılır. Vehmi davranışların bulunduğu bir havuz vardır, o havuz kişinin vehmi bilincidir. Vehmî bilinç Rahmanîdir, o Rahmanî bilinçtir.
Vehmi “BEN” bilinciyle karıştırılan bilinç Vehmin Zulmeti’ne aittir. Vehmin zulmetine ait bilinç yazılarda, açıklamalarda yeterince yer almadığı için bu işin talipleri vehmi ve vehmin zulmetini, yani vehmi bilinci ve vehmin zulmetine ait bilinci ayırt edemezler, karıştırırlar, hatta vehmin zulmetini vehim sanarlar. Bu aslında öyle temel, öyle önemli bir yanlıştır ki!  Düşünün, siz bu yoldaki bütün ilerlemelerinizi “vehim” ve “nefs” anlayışları üstüne bina edeceksiniz, ama onları tanımayacaksınız, hatta bunları suiistimalleriyle karıştıracaksınız. Bu temel kavramlar açık ve net tarif edilmediği zaman yapılan idrak ilerlemesi çalışmaları sonuçsuz ve başarısız kalıyor, başarı elde edilemiyor. Çünkü ilerleme gayretlerinizi yanlış bir bakış üstüne bina etmiş oluyorsunuz. O yanlış bakış nedir? Özellikle şudur: 1) Vehmin zulmetini vehim sanmak. 2) Nefsin şerrini nefs sanmak.  
VEHMİ BEN” VE “ZULMANİ BEN”İ İYİ ANLAMAK
Kesrette yaşadığımız için takdimli bir hayat var, kişi “BEN” diyerek kendini takdim eder. Bu takdimi yaparken ya vehmin zulmetiyle veya vehimle “BEN” der. Vehmin zulmetiyle “BEN” zulmani “BEN”dir, vehimle söylenen “BEN” vehmi “BEN”dir, vehmi takdim ederek söylenen bu “BEN” Rahmani “BEN”dir. Vehmi “BEN” vehmi bilinç sonucudur, zulmani “BEN” zulmani bilinç sonucudur. Çok dikkat edin, vehmi “BEN” Rahmani bilinçtir, zulmani “BEN”in bilinci ise şer bilinçtir, küfür bilincidir, fasık bilinçtir. Şer bilinci, küfür bilinci, fasık bilinci, zulmani bilinci siz eğer vehmî bilinç sanarsanız, onları vehmi yani Rahmanî bilinçle karıştırırsanız, vehmi bilinci şer kabul etmeye başlar, onunla mücadele edersiniz. Fark ettiniz mi, nasıl büyük bir tehlike, nasıl büyük bir yanlış? Bunun ne kadar yaygın ve ne kadar önemli bir yanlış olduğunu fark ettiğinizde şaşıp kalacaksınız. Çünkü dışarıdaki tasavvuf anlatımları böyle bir şeyin üstüne bina ediliyor. Bu fark edilmez de, tasavvuf anlatımı bu yanlışın üzerine bina edilirse, ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın sonuç elde edilemez, başarı elde edemezsiniz, mümkün değil! Vehmi ben ve zulmani ben çok ayrı şeylerdir.
Vehmi Ben çok önemli bir mertebedir. Kişiler zulmani beni vehmi ben zannettikleri ve ona vehmi ben dedikleri için vehmi beni kötü sanıyorlar. Kötü sandıkları için vehmi beni suçlayıp ondan kurtulmaya çalışıyorlar. Ve maalesef bu mücadeleyi zulmani benle yaptıkları için de başarısızlık kaçınılmaz oluyor.
İHLÂS’IN, İHSAN MAKAMI’NIN, EDEB HALİ’NİN BAŞLADIĞI MERTEBE VEHMİ BENLİKTİR
Aslında vehmi ben, Nefs-i Mutmainne’deki kişinin kendini takdim ederken söylediği “BEN”dir, nefs-i mutmainnedeki bilinçle söylenen “BEN”dir. Bu yüzden, vehmi bene ulaşabilmek öyle kolay değildir. O, velayet kapısından geçtikten sonra söylediğiniz “BEN”dir. Dolayısıyla eğer siz Zulmani Ben’le ilgili davranışlara Vehmi Ben derseniz, böyle tanım getirirseniz başarı elde edemezsiniz. Zumani “BEN”den bu yolla kurtulmaya çalışan kişi kurtulamaz, o yanlış bir uğraş olur. Bu yüzden Zulmani Ben bilincini çok iyi bilmek gerekir. Bu bilinirse, fark edilir ki, kurtulunması gereken öncelikle Zulmani Ben’dir. Kişinin Zulmani Ben’den kurtulmadan Vehmi Ben’e ulaşması mümkün değildir. Vehmi Ben önemli bir mertebedir. O kadar önemli bir mertebedir ki, onun en alt noktası nefs-i mutmainnedir ve buradaki kişinin ismi haniftir. Hanif, vehimle (vehmî olarak) “BEN” diyendir. Kendini vehimle, vehmî özellikle takdim edip “BEN” diyene hanif denir, hanif odur. Ve bu, Din’e yaklaşabilmek için asgari noktadır. Din’i anlayabilecek, ona yaklaşabilecek bilinç Vehmi Benlik bilincidir. Vehmi benlikle birlikte önemli manalar, makamlar başlar: İhlâs’ın, İhsan Makamı’nın, Edeb Hali’nin başladığı mertebe Vehmi Benliktir. Vehmi benlik, Şehadet Makamı’nın giriş yeridir, en alt noktası Nefs-i Mutmainne olan bir mertebedir, böyle bir makamdır. Vehmi benlik, ilkin kendisinden kurtulmak için mücadele edilecek bir “Benlik” değildir. Kurtulunması gereken ilk benlik zulmani benliktir. Bu iki bilincin farkını bir örnekle şöyle anlatalım: Yan yana iki tiyatro sahnesi düşünün, rol yapılan iki sahne var: Birisi zulmani sahne, diğeri Rahmani sahne. Dünyadaki hayat bir rol olduğu için dünya hayatını şimdi sahneye getiriyoruz. Dünyadaki hayatı bu iki sahneye koyduk: Zulmani sahne, Rahmani sahne. Zulmani sahnede oynanan rollerin tamamının ana fikri şudur: Müstakilim! Müstakilsin! Bu müstakilliğini yaşat, bu müstakilliğini koru, bu müstakilliğini yücelt, bu müstakilliğini eğlendir, bu müstakilliğini oyala, bu müstakilliğini sun! Zulmani sahnede ana fikir bu: Sen müstakilsin! Ve sahnede bu ana fikre uygun her türlü rol mevcut. Zulmani sahnedeki her türlü rol bu ana fikre uygun; kişinin rolü zenginlikse de ana fikir budur, fakirlikse de ana fikir budur; sağlıksa da hastalıksa da ana fikir budur. Roller değişse de ana fikir değişmez: Ben müstakilen varım ve muhtarım. Zulmani idrak, zulmani bilinç budur.

Edep; Ya Hu -154-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti