Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Verginin toplanması zorunluluk, asıl önemli olan denetlenmesi

Bu haberin fotoğrafı yok
Verginin toplanması zorunluluk, asıl önemli olan denetlenmesi

Afyon Kocatepe Üniversitesi tarafından her hafta Çarşamba günü sabah 07.00 ile 08.30 saatleri arasında Ahmet Necdet Sezer Kampusü Sosyal Tesislerinde düzenlenen Çarşamba Sabah Toplantısında bu hafta “Vergi” kavramı ele alındı. Toplantıya Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burhanettin Çoban başkanlık yaptı

“Merkezi yönetim için de vergi önemli”
Çoban, “Devletimizin kurumlarından çeşitli adlar altında aldığı katkılar var. Devlet, belirli gelir ve giderlerini finanse etmek için gelir toplamak zorunda. Bu gelirler arasında da en önemlisi vergilerdir. Bunun yanında vergi gibi adlandırılan harçlar ya da benzeri diğer gelirler var. Belediyeler olarak bizler de çeşitli vergiler topluyoruz. Bunlar arasında en önemlisi emlak vergisi ve çevre te-mizlik vergisidir. Afyonkarahisar Belediyesinin çöp hizmetlerine harcadığı para, yıllık 9 trilyon ve bu işi ihaleyle yapıyoruz. Çevre temizlikle ilgili olarak da yıllık 2.5 trilyon TL para topluyoruz ki, bu düşük bir rakam. Bu, belediyelerin elinde olan bir şey değil; devlet belirliyor ve biz de ona göre fiyat tespiti yapıyoruz. Emlak vergisinde Afyonkarahisar’ın tahakkuku, bir yılda 7.5 trilyon TL. Yani, Afyonkarahisar’ın tamamından bir yılda toplanan emlak vergisi bu kadardır. Tabi merkezi yönetim için de vergi çok önemlidir. Vergi gelirleri ne kadar yüksek olursa, yatırımlar da o kadar artıyor. Biz belediyeler olarak tamamen vergiye bağlıyız; Devlet ne kadar çok vergi toplarsa bize de o kadar çok para geliyor. Özel idareler de aynı şekildedir. Özel idareler ve Belediyeler, tamamen vergi gelirlerine bağlıdır. Onun belli bir hesaplama formülü var. Aralık ayında toplanan vergiler, belirli bir formül dâhilinde Şubat ayında Belediyelere ve Özel İdarelere dağıtılıyor” dedi.
“Vergi, ilk olarak Sümerlerde
alınmaya başlandı”
Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Selim Pullu, “Aslında devletlerin ortaya çıktığı tarihten itibaren vergi var. Bunu da ilk devletlerin ortaya çıktığı Antik Çağda, M. Ö. 3000’lerde görüyoruz. Vergi, ilk olarak Sümerlerde alınmaya başlandı. Bunu da dolaylı yoldan, çivi yazılı tabletlerden öğreniyoruz. Çivi yazılı tablette yazılı şöyle bir ifade var: ‘Bir kralınız olabilir, bir beyiniz olabilir ama en fenası da bir vergi memurunuz olmasıdır.’ Verginin ve vergi memurluğunun ürkütücülüğü tarihten gelen bir şeydir. Ancak en şiddetli vergi uygulamasını Roma döneminde görüyoruz. Roma’nın bu konuda çok katı olduğu biliniyor. Roma vergileri o kadar yüksek ki vergi vermeyenlerin çocukları köleleştiriliyordu. Yani, eskiçağda sadece savaş esirleri köle olmuyordu. Vergi borcundan dolayı köle olanlar da vardı. Vergilerin yüksek olmasından dolayı bazıları vergi vermektense köle olmayı tercih edecek hale geli-yordu. Ama en enteresanı, M. Ö. 190’da Efes, Anadolu’nun en geniş şehirlerinden bir tanesi, Roma egemenliğine geçiyor ve Roma, bu şehirde temel ihtiyaçlara kadar her şeye vergi koyuyor. Sonra anlaşılıyor ki tarihteki ilk vergi yolsuzluğu da bu şehirde yapılmış. Romalıların gönderdiği vergi memurları, devletin istediği vergiden fazlasını toplayarak, üste kalan parayı kendilerine ayırmaya başlamışlar. Yine enteresandır ki, eski çağda kentler birbirine vergi ödüyor. Mesela, bir kentin kolonisi olan bir başka kent, kendisini kuran kente yıllık vergi veriyor. Söz gelimi bugün Karadeniz Bölgesinin meşhur kentleri Trabzon, Ordu, Giresun aslında Sinop’un kurduğu şehirlerdir. Hepsi Sinop’a yıllık vergi veriyorlardı. Eski çağda özellikle devletin parasal anlamda sıkıntıya düştüğü dönemlerde sakal vergisi, bıyık vergisi, öküz arabası tekerliği vergisi, çizme, bot vergisi gibi çeşitli şeylerden vergi toplanıyordu” şeklinde konuştu.
“Osmanlının en temel vatandaşlık
görevi, vergidir”
İş Adamı Kadir Altınkaya, “Vergi gelir dağılımı adaletinden yola çıkarak verginin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Sümerlerden daha önce de Tanrılar vardı ve tapınağın içinde ya da yakınında bulunan Tanrılara sunulan adaklar için kullanılan genellikle taştan yapılmış bir öğe olan sunak da Tanrının potansiyel hizmetinin beklentisinin karşılığı olan bir alışverişti. Yani, vergiyi buradan yola çıkarak çözmemek lazım. Dolayısıyla bir müddet sonra devletin adını vergiyi kullanarak kötü şey olarak görüyoruz. Her devlette vergi var. Onun için vergiyi konuşmaya büyük bir ihtiyaç var. Modern devlette de verginin toplanması kaçınılmaz. Çünkü bu, bir arada yaşamanın bir sorumluluğu, giderlerimizi birlikte karşılamanın yoludur. Esas olan, bunun denetlenmesidir. Gider göz önüne alınarak hesaplanan vergilendirme konusunda şöyle bir şey var ki o da denetlenebilirliktir. Gelir dağılımı adaleti konusunda vergisiz bir hayat yok. Zekâtı da gelir dağılımı adaleti olarak gördüğüm için ona da vergi diyorum. Ancak önemli olan şey, verginin denetlenmesidir” dedi.
Fen-Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Güler, devletlerin ortaya çıkmasıyla sistematik vergilerin de ortaya çıktığını belirterek, “Tevrat’ta da vergi ile ilgili ciddi düzenlemeler var ve bu düzenlemelerin ilk Yahudi devletinde uygulandığını görüyoruz. Biraz daha yakın döneme baktığımızda Kuran-ı Kerim, vergi ile ilgili, bugün elimizde bulunması bakımından en net düzenlemeleri yapan kutsal kitap olarak görünüyor. Kuran-Kerim’de dört tür vergiden iki tanesi çok açık ve net, diğer iki tanesi de bunlardan hareketle çıkartılıyor. Bir tanesi zekâtMüslümanların imkân sahibi olup da elinde maddi değer bulunduranların vermek durumunda olduğu bir miktardır. Diğeri ise toprak mahsullerinin net gelirinden alınan ‘aşar (öşür)’ denilen bir vergidir. Bunların tamamının Kuran-Kerim’de nereye, kime, ne kadar verileceği belirtiliyor. Tabi İslam toplumlarında farklı bir gelişme de gayrimüslimlerden alınan vergilerde yaşanıyor. Özellikle Hz. Ömer döneminden sonraki Müslümanlar tarafından, Müslümanların vermek zorunda olduğu zekât vergisi karşılığında ‘cizye’, toprak vergisi karşılığında ‘haraç vergisi’ koyuluyor. Tabi bunlar daha sonra tepki görüyor. Özellikle zekât, yeni Müslüman olmuş Arap toplulukları arasında tepkiye neden oldu. Sonra Abbasiler döneminde özellikle devlet teşkilatının gelişmesi ile devlet, örfi vergiler (tekalif-i örfiye) koymaya başlıyor. Ama ilginç bir husus: Abbasiler döneminde itibaren Müslüman devletler, Kuran-ı Kerim’de belirtilen öşür ve zekât toplamaktan vazgeçiyor. Bunu bir dini gereklilik olarak görmeye başlıyor. Sonra Selçuklular ve Osmanlılar da buna uyuyor. Osmanlının en temel vatandaşlık görevi, vergidir. Osmanlı’da insanların devlete bağlılığının en temel, normal ölçütü vergidir. Sosyal tarihçiler, Osmanlı’da yaşamanın iki temel şartının vergi vermek ve isyan etmemek olduğunu söyler. Bir kişi vergisini verir ve isyan etmezse Osmanlı Devleti ona herhangi bir müdahalede bulunmaz. Osmanlı Devletinin, şer’i vergileri, yani zekât ve öşürü toplamakta bir devlet politikası gütmediğini görüyoruz. Ama cizye ve haraç vergilerini devlet politikası olarak topluyor. 18. yüzyıla gelindiğinde tabi devletin ihtiyaçları artıyor ve savaşlar eskisi gibi gelir getirmeyince tekâlif-i örfi denilen çok yüksek oranlarda vergi koymaya başlı-yor. Gayrimüslimlerden alınan vergiler, özellikle cizye ve haraç, yüksek rakamlara çıkartılıyor. 19. yüzyıla gelindiğinde artık vergiler, bugün bizim özellikle mazot fiyatlarında hissettiğimiz gibi dayanılmaz boyutlara ulaşıyor. 19. yüzyılın ortasında yapılmış olan ekonomik anlamdaki düzenlemelerin en temel nedeni, bu vergileri halka kabul ettirmek gibi görünüyor” şeklinde konuştu.
“Vergi karşılıksız olarak devlete
kaynak aktarılmasıdır”
İş Adamı İbrahim Sömer verginin tanımına atıfta bulunarak başladığı konuşmasında, “Vergi, ekonomik birimlerden siyasi emir altında ve karşılıksız olarak devlete kaynak aktarılmasıdır. Sanırım bu, zorunlu ve karşılıksız olmasından dolayı verilmek istenmeyen bir şey. Birtakım toplumsal gerekleri yerine getirmek için vergi alınmak durumunda. Vergiden, alan da şikâyetçi veren de. Bana göre bu şikâyetlerin en büyük sebeplerinden biri şu; alan, yeterince alamamakta, ödeyen de ‘hep ben ödüyorum’ şeklindeki bir bakış açısına sahip. Birtakım taşları yerine oturtamadığımızdan sıkıntılar devam ediyor. Türkiye’de ödenen, tahsil edilen vergilerin oranına baktığımızda yüzde 52 oranındaki tahsilâtla en düşük il Hakkari görülüyor. Diğer yerlerde yüzde 90-95’e varan ödemeler var. Vergiyi insan inisiyatifinden çıkartıp almak belki en iyisi. Bu da Katma Değer Vergisi (KDV) ile başladı. Afyon, mesela 300 trilyon vergi ödü-yorsa, Afyon’a yapılan yatırım 500 trilyon gibi oluyor. Yani, vergi vermemek gibi bir lüksümüz yok; bize fazlasıyla dönüyor” dedi.
Belediye Başkanı Burhanettin Çoban, “Anayasamız diyor ki ‘kanunsuz vergi ve ceza olmaz.’ Tüm vergilerin bir kanun dayanağı var. Devlet kurumu, yerel yönetimler, üniversiteler, kendi kendine, senato kararıyla, vb. kararlarla yeni vergiler koyamıyor; hepsinin mutlaka bir yasal dayanağı olması gerekiyor. Tabi vergilerin bazıları ödeniyor, bazıları ödenmiyor. Cumhuriyet tarihi boyunca sık sık aflar çıkıyor. Özellikle enflasyonist dönemlerde aflar daha fazla etkisini gösteriyordu. Şimdi pek fazla etki göstermiyor ama bu durumda da gerçekten adaletsizlik söz konusu. Devlet bunu 5 sene önce sigorta primleri açısından çözdü. Şu an işletmeler eğer sigorta primlerini düzenli ödüyorlarsa ve Sosyal Sigortalar Kurumuna geçmişten kalan borçları yoksa yüzde 5 indirimli ödü-yorlar. Devlet, bu şekilde vergisini zamanında ödeyen esnafa, şirketlere indirim uygulanırsa en azından adaletsizliklerde yardımcı olur. Bu belediyeler açısından da söz konusu. Belediyelerin yüzde 80’inin devletimizin tüm kurumlarına borcu var. Ama bunun yanında borcunu düzenli ödeyen belediyeler de var. Vergisini düzenli ödemeyen belediyelerin maliyeti çok olmadığı için daha çok yatırım yaparken düzenli ödeyen belediyelerin yatırıma yapacağı kaynak daha az oluyor. Böyle bir adaletsizlik de söz konusu. Bu, ticarette de aynı şekildedir. Adaletin sağlanması bakımından vergisini ödemeyenler için bir müeyyide olması gerekir” şeklinde konuştu.
“Vergiler makul olsa kaçakcılık azalır”
İl Emniyet Müdürü İsmail Türkmenli, vergilerin yüksek olmasının kaçakçılığın yapılmasında etkili olduğunu ifade ederek, “Vergiler, biraz daha makul olsa, kaçakçılık olaylarının bu kadar çok olacağını düşünmü-yorum” dedi. İl Sosyal Hizmetler Müdürü Şevki Ceylan, “Kayıt altına alma ya da kayıt dışılığı önleme adına devlet birçok sistem geliştirdi. Öncelikle hepimize bir vatandaşlık numarası verildi. Hala çoğu insanın nüfus cüzdanında vatandaşlık numarası yok. Bu sistem gündeme geldiğinde, para hareketlerini, satın almayı takip etme adına herkese vergi kimlik numarası verildi. Onun da şu anda düzenli olarak yürüyüp yürümediğini bilemiyorum. Bunun dışında bankadaki para hareketlerini kontrol etmek adına IBAN numarası çıktı. Bu kadar çok rakamlı kim, nerden, ne alıyor, ne satıyor, gibi bunu takip etmek için sistemler kuruldu ama devlet mekanizması duruma ne kadar hâkim olabildi? Toplum hayatındaki değişmeler ve devlet mekanizmasındaki değerlemelerle beraber pul vergisi, vb. bazı vergiler kalktı. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu birçok vergiden muaftı. Şimdi o vergilerin tamamını ödüyoruz ama bunların ödenecek bir kalemi yok. Vergileri ödesek de devletin herhangi bir biriminden para isteyemiyoruz. Vergi, çok karmaşık bir iş. Devlet mekanizması iyi işlediğinde ve bu tür sistematik yapılarla bunun düzeleceğine inanıyorum” dedi.
“Vergilerin tümü sunulan
hizmetlere gitmiyor”
Rektör Yardımcısı ve Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Belkıs Özkara, “Devlet neden vergi alır? sorusuna, modern devletin ortak yaşama ilişkin hizmetleri sunması için, bu hizmetleri sunmanın karşılığı olarak cevabı veriliyor. Bakıldığında devlet bu hizmetleri sunmak için de bir mekanizma oluşturuyor, devlet aygıtı var ve bu aygıt hizmetlerin alanına göre ya da hizmetlerin hangi alanda sunulduğuna göre de giderek büyüyor. Yani, devletin sunduğu hizmetler arttıkça, devlet aygıtı da büyüyor, genişliyor. Aynı şekilde bunun bir merkezi ve yerel yönetim aygıtı var. Devlet aygıtının büyümesi, elbette bu aygıtın kendisinin de bu harcamalardan pay almasına yol açıyor. Yani, toplanan vergilerin tümü, sunulan hizmetlere gitmiyor; bir kısmı da o aygıtın varlığını sürdürebilmesi için harcanıyor. Aygıtın büyümesi demek, personel harcamalarının, personelin çalışma ortamının ve bunlarla ilgili harcamalarının artması anlamına geliyor. Öte yandan devlet, ekonomik yaşamı yönlendirmek için bir araç olarak vergileri kullanıyor. Yatırımların yapılmasını istediği alanlara teşvikler getiri-yor. Mesela devlet, alt yapı yatırımlarını sağlıyor, orada yapılacak yatırımın gelirlerinden belli bir süre için vergi almıyor ya da çeşitli alanlarla ilgili vergi istisnalar ve muafiyetler getiriyor. Böylece bir teşvik uygulamış olu-yor. Özellikle gelişmesini istediği ekonomik alanların ya da yatırım yapılmasını istediği alanların bu şekilde genişlemesini sağlıyor. Yine bunların içerisinde yabancı sermayeye ilişkin, ülkeye daha fazla kaynak çekebilmek için vergi ile ilgili teşvikler uygulanıyor. Dolayısıyla devlet vergiyi sadece bir hizmet sürdürme kaynağı olmanın ötesinde ekonomik yaşam içerisinde gelişme ya da yönlendirme aracı olarak da kullanıyor” şeklinde konuştu.
“Geçmişte krizlerle birlikte vergiler
yükseltilirdi”
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Kemal Bayram vergilerin yüksekliğinin aslında üretimde ciddi sıkıntılara yol açabildiğini ifade ettiği konuşmasında, “Bildiğim kadarıyla Roma’nın siyasi ve iktisadi iflasının en önemli nedenlerinden birisi vergi yüksekliğidir. Vergi ne kadar yüksekse, üretim o kadar düşüyor. Tabi Osmanlı ve Roma örneklerinde, imparatorluk olarak dört öğeli bir formül var: Ne kadar toprak o kadar nüfus, ne kadar nüfus o kadar tarımsal üretim, ne kadar çok tarımsal üretim o kadar çok asker demek” dedi. Yrd. Doç. Dr. Bayram, “Günümüzde vergi, bir anlamda devletin iktisadi hayatı denetlemek için başvurduğu bir araç haline geliyor. Tabi iktisadi ilişkiler karmaşıklaştıkça verginin de daha karmaşık ve üzerinde ince hesaplar yapılan bir sistem olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
Belediye Başkanı Burhanettin Çoban, “Geçmişte dünyada bir sıkıntı olmazken Türkiye’de krizler olurdu. Krizlerle beraber ek vergiler konulurdu Vergi oranları arttırılırdı. Son ekonomik krizde de Avrupa’nın hemen hemen tamamında vergiler yükseltilirken ülkemizde ilk defa, geçmiş uygulamaların aksine hiçbir yeni vergi konulmadı. Çoğu vergiler düşürüldü ya da indirim uygulandı” dedi. Toplantı sonunda, gelecek hafta yapılacak Çarşamba Sabah Toplantısında “Güvenlik” kavramının ele alınmasına karar verildi.