Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Sezer Küçükkurt

Yanlış nerede? – Kocatepe Gazetesi

Sezer Küçükkurt 10 Nisan 2012 Salı 03:00:00
  Çocukluğumuzu birlikte geçirdiğimiz pek çok arkadaşımızla bir araya geldiğimizde, hep eski günlerin güzelliğinden bahsediyoruz.
Sülüm Camii’nden Sarıkız kayasına kadar, Emniyet Müdürlüğü’nden Hacı Cafer Mahallesi’ne kadar olan alanı, çocukluğumuzda “oyun alanı” olarak bellediğimiz için bugünkü çocuklara üzülürüz hep birlikte. “Yaşın kaç, başın kaç” diyeceksiniz belki ama gerçekten bugünkü çocuklarla, 30’lu yaşlarını yaşayan bizim neslimizin çocuklukları bambaşka özellikler taşıyor.
Üzülüyoruz hem kendi evlatlarımıza, hem de bugünün çocuklarına.
Geçtiğimiz gün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çocukluğuna dair anılarını anlattığı konuşmasını gazetelerde okuyunca, “Vay be, Başbakan da bizim gibi çocukluk yaşamış” dedik yanımızdaki arkadaşlara. Hatta okuttuk gazete kupürünü; “Bak bizimkinden çok da farklı değilmiş. Biz de şunları yapmamış mıydık?” dedik birbirimize…
Erdoğan 1. Uluslararası Teknoloji Bağımlılığı Kongresi’nde yaptığı konuşmada, “İnsanlık tarihi, en başından itibaren sürekli bir değişim içinde oldu” görüşünü ortaya koyarken, son 200 yıl içinde dünyanın geçirdiği değişimin, insanlık tarihi boyunca yaşanan en keskin değişim süreçlerinden biri olduğunu belirterek, şöyle dedi:
“Yani, binlerce yıl boyunca kullanılan, bizim de kullanımına şahit olduğumuz tarım araçları, sadece 20-30 yıl önce tarih oldu. Ampul, 1879’da yani bundan sadece 133 yıl önce icat edildi. İnsanoğlu, binlerce yıl boyunca elektrik kullanmadı, ampul kullanmadı ama şu anda dünyanın hemen her yerinde elektrik var, hemen her evinde ampulün değişik versiyonları var.”
Başbakan Erdoğan, değişimin önünde durmanın, değişime set çekmenin mümkün olmadığını da vurgulayarak, şunları söyledi:
”Biz çocukken, oyuncaklarımız nelerdi? Bir kere öyle bugünkü gibi futbol topuna ulaşmak mümkün değildi. Uzunca bir telin ucuna, tahtadan ya da telden, bir veya iki teker takardık, tozlu sokaklarda araba diye onunla oynuyorduk. Eğer 3 tane eski rulman bulabilirsek bir tahtanın altına bunları yerleştirirdik, ’tornet’ dediğimiz araçlarla yokuşlardan aşağıya bununla beraber kayar giderdik. Uçurtma yapmak, onu mavi göklerde keyifle uçurmak en büyük eğlencemizdi. Ancak ben şunu çok rahatlıkla, hatta kesin bir ifadeyle söylüyorum. Bütün yokluğa, yoksulluğa, imkansızlığa rağmen, bizim çocukluğumuz, bugünün çocuklarına göre inanın dolu dolu geçti, daha neşeli geçti, daha unutulmaz anılarla geçti. Çünkü bizim oyun alanımız sokaktı. Bizim oyun alanımız, uçsuz bucaksız mavi gökyüzünün altıydı. Bir futbol maçının ardından, mahalle bakkalından alıp içtiğimiz o ucuz gazozun tadını, inanın bugün hiçbir içecekte bulamıyorum. Bizim, 5 kuruşa aldığımız sakız, bugünün o pahalı çikolatalarından, ekmek arası köfte hamburgerden çok ama çok lezzetliydi. Hani diyorlar ’aman şunu alma hasta olur gidersin’. Biz hasta olmadık, bugüne bu şekilde geldik. Belki de bakterileri biz ürküttük. Mikropları ürküttük. Doğallık… Bambaşkaydı.”
Değişimin önünde durmanın mümkün olmadığını, ancak değişimi kontrol etmek, değişimi yönlendirmek ve sağlıklı şekilde kanalize etmek gibi bir sorumlulukları olduğunu söyledi. Bunun sadece hükümetin ve siyaset kurumunun değil, üniversitelerin, okulların ve en önemlisi de anne babaların sorumluluğu olduğunu vurgulayan Erdoğan, bütün günlerini, hatta bazen aralıksız birkaç günü bilgisayar ekranının başında geçiren, sadece ve sadece bilgisayar terimleriyle, teknoloji kavramlarıyla konuşan ve artık anlaşılmaz bir dil kullanan çocukların olduğunu belirtti. Erdoğan, ”Bilgisayar yüzünden, bilgisayar oyunları yüzünden, çocuklar huzursuz,sıkıntılı, öfkeli, mutsuz bir şekilde gelişiyor, büyüyor” diye konuştu.
Başbakan’la ilgili haber uzun. Hepsini buradan aktarmamız uygun olmaz. Bizim altını çizmek istediğimiz; bizim gibi 1980’lerin çocukları ile, Başbakan gibi 1960’ların çocuklarının imkanları arasında çok fazla fark olmadığı… Ama günümüzün farkının kat be kat arttığı… Bizim neslimiz de üzerine tel bağlanan plastik arabaların arkasında koşarak, bisiklet lastikleri çevirerek, sokaklarda, okul bahçelerinde futbol, basketbol maçları yaparak, “fıççı” çevirerek, bilya yuvarlayarak, kağıt gemiler yüzdürerek, külah savaşları yaparak, kovboyculuk oynayarak yetişkin yaşlara ulaştı.
Sabahın köründe çıktığımız sokaktaki mesai, akşam olup sokak lambaları yanana kadar devam ederdi. Arkadaşları face’den bulmazdık, kapısına gider, camına bağırırdık. Toza-toprağa bulanmışsın, çamura düşmüşsün ne yazar. Ya da hava eksi bilmem kaç derecede iken, sokakta oynamaktan pantolonunun paçaları buz tutmuş kime ne? Toprak yokuştan aşağı kayarken, pantolonunu eskitmişsin, düşüp dizini yarmışsın fark etmez. Bunlar mutluluğun önünde engel değildi.
Hayallerimizi süsleyen bilgisayarlar, atari oyunları vardı ama, ulaşmamız imkansızdı. Bizler için imkansız olanlar, bugün her çocuğun elinde… Ve sıkıntının kaynağı olarak da bu gösteriliyor. Eskiden istiyorduk ulaşamıyorduk. Şimdi herkes ulaşabiliyor, ama bu ulaşılabilirlik sıkıntı olarak görülüyor. Acaba nerede yanlış yaptık?

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER