Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

YERYÜZÜNÜN TEK HAKANI SULTAN SÜLEYMAN -2

Macaristan’da Türk askerleri arasında görülen bir hâdise de ordunun maneviyatı bakımından mühimdir. Filhakika Busbecq’e göre Türk askerleri şehîd olmuş bir arkadaşları hakkında müzik âleti ile hüzünlü bir şarkı söylüyor; diğer mevcut askerler de bu şarkıyı inilti ile dinliyorlardı. Bu türkü Şarkî Macaristan hududunda şehîd düşen bir asker için suları ana vatana (Karadeniz’e) akan Tuna nehrinin dostlarına haber götürmesini, vatanı, milleti ve dinî uğrunda, şan ve şerefle savaşarak mertçe öldüğünü ve ruhunu Allaha teslim ettiğini ifade ediyordu. Türküyü dinleyen askerler onun ebediyete vardığını söylüyorlardı. Zira Türkler savaşta ölenlerin cennete gittiğine ve meleklerin daima kendilerine dua ettiğine inanıyorlardı. Amasya’da Pâdişâhın kendisini huzuruna kabul ettiğini ve elini öptüğünü söyledikten sonra: “Sultan Süleyman, omuzlarında uzun senelerin ağırlığını hissediyordu. Fakat tavır ve hareketlerinde vakarı ile imparatorluğa yakışan bir hükümdar idi. Süleyman daima perhizkârdı ve itidali (orta yolu, yumuşaklığı) severdi. Gençlik çağlarında da öyle idi. O zaman bile şarap içmezdi; dinine gayet sadıktı; merasim ve âyinlere de çok hürmetkârdır, imparatorluğun hudutlarını genişletmek kadar dinini de yükseltmek emelindedir” ifadeleri ile büyük hâkanı güzel tasvir eder’ elçinin bahsettiği şarkının güftesi henüz elimize geçmemiştir. Lâkin Türk paşalarının 150 sene oturdukları Macaristan’ın payitahtı Budin (Budapeşte)in işgali üzerine söylenen şu:
Çeşmelerde abdest alınmaz oldu,
Camilerde namaz kılınmaz oldu,
Mâmur olan yerler hep vîran oldu.
Aldı Nemçe bizim nazlı Budini!
Şiiri hatırlamamak mümkün müdür? Gerçekten bu güzel şarkı bize kadar gelmiş; Türk milleti ve ordusunun “nazlı” Budin’i (Peşte) nasıl Türkleştirmiş ve vatan saymış olduklarını ve millî ruhun nasıl tarihin derinliklerinden bugüne kadar ulaşan bir kudrete sahip bulunduğunu belağatle ifade eder. Bu kaybı bir türlü gururlarına yediremeyen ve hazmedemeyen Türkler, XIX. asrın perişanlığına rağmen, Moskoflara karşı İngiliz ve Fransızlar ile birlikte, Sivastopol (Kırım) zaferi neticesinde:
Sivastopol önünde yatan gemiler
Atar nizâm topunu dağlar iniler
Şarkısı ile Rus istilâları ve bilhassa Kırım ’ı işgallerinin acısını çıkarmış gözüküyorlardı.
Osmanlı ordusunda, ticaret hayatında hüküm süren yüksek ahlâk ve nizâma Busbecq gibi bütün Avrupalı elçi ve seyyahlar da hayran olmuş ve bu hususları eserlerinde belirtmişlerdi. XVI’ncı asrın sonlarında bir Türk müellifi (yazarı) de Türk ordusunun bu ileri seviyesi hakkında güzel bir hâdise nakleder. Kanunî Sultan Süleyman bir Rum -eli seferinde askerlerin geçtiği meyveliklerin ne halde olduğunu merak eder ve Kapu ağasına durumu öğrenmeyi emreder. Kopucular askerlerin meyvelere hiç dokunmadıklarını veya diğer rivayete göre yedikleri üzümlere mukabil asmaların arasına akçe koyduklarını görürler ve “Pâdişâh hazretlerine haber verildikte âlem adalet üzere” olduğundan Allaha şükreder. Bir Avrupalı da, köylünün bir tavuğunu alanın veya atını buğday tarlasına salanın ölüme mahkûm edildiğini söyler. Edirnekapı de Davûd Paşa çiftliği arasında Hristiyanlara ait bağlar vardı. Bazı leventler buraya varup şarap içer ve fitne çıkarırlardı. Pâdişâh buraya korucular tayin etti ise de önleyemedi; askerleri bu alışkanlıktan kurtarmak için bu bağların sökülmesini emreyledi ki ordunun ahlâkını ve disiplinini koruma hassasiyeti bakımından bu da güzel bir misaldir. (Kitâb-i müstetâb, s. 23, 57 ve Granard, s. 120; Turan, 1969, c, II, s. 97)
En ufak bir kanunsuzluğu cezalandırmaktan geri kalmayan, koyduğu kanunlarla değil, kanunları uygulaması ve adaleti nedeniyle Kânûnî adını alan Sultan Süleyman aynı zamanda askerlerini çok sever ve sefer dışında da onları sık sık ziyaret ederdi. Seferde de, sefer dışında da askerlerinin başında olan Kânûni kışlalara gidip askerlerin elinden şerbet içip onlara iltifatlarda bulunur; şerbet bardağını altınla doldurarak iadesini emrederdi. Ayrılırken de “Kızılelma’da görüşürüz” diyerek onları kendi efsanelerine göre cihangirlik davasına şevke getirirdi. (Turan, 1969, c, II. s.104)

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER