Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

YUNUS’UN CÜMLE YARADILMIŞA BİR GÖZ İLE BAKIŞI

Yunus Emre’nin şiirlerinden aldığımız örnekler onun din ve dünya görüşünü açık bir şekilde anlatmaktadır:
Cümle yaradılmışa bir söz ile bakmayan
Halka müderris ise hakikatte âsidür (Timurtaş, s.33).
Bir çeşmeden akan su acı tatlı olamaya (Timurtaş, s. 103).
“Bir kez gönül yıkdun-ısa bu kılduğun namaz değül
Yitimiş iki millet dahı elin yüzin yumaz değil (Timurtaş, s. 102).
Yunus Emre dir hoca gerekse var bin hacca
Hepisinden iyice bir gönüle girmektir (Timurtaş, s. 76).
Aksakallu pir koca bilimez hali nice
Emek yimesün hacca bir gönül yıkar ise (Timurtaş, s.130).
Ben gelmedim da’vi-y-içün benüm işim sevi –y-içün
Dost evi gönüllerdir gönüller yapmaya geldim (Timurtaş, s. 107).
Gelün tanışuk idelüm işün kolayın tutalum
Sevelim sevilelüm dünya kimseye kalmaz (Timurtaş, s. 79).
İsmâil Hakkı Bursavî Hazretleri Yûnus Emre’yi şöyle anlatmıştır:
“Rivayete göre Yunus Emre yirmi sene kadar şeyhi Tabduk Emre kapısında hizmet edip getirdiği odunları dosdoğru ahlâkı gibi dosdoğru getirmiş. Şeyh bir gün odunların doğruluğundan sorunca o da “Bu kapıya eğrilik sığmaz” demiş. Şeyh bu sözü güzel bulup karşılığında ödül olarak “Var imdi, Yunus’um söyle” demiş. Ve bu nefes sebebiyle Yunus Emre’den bu kadar tevhid ve irfan sözleri sâdır olmuş ki kimse bunları söylemeye güç yetiremez. Onun için bu konuda hâtimetü’lmüteahhirîndir. Söylemediği mazmûn kalmamış ve Türkçe’de onun sözlerine muâdil gelmemiştir” (Vassâf, a.g.e. , c. I, s. 149).
Yunus’u, Mevlana’yı ve İbn Arabî’yi özümseyen İsmail Hakkı Bursevî’nin bu tespitinden ve Mevlana’nın “En üst manevi mertebelerden hangisine yükseldiysem şu Türkmen kocası Yunus önüme çıktı” (Vassâf, a.g.e. , c. I, s. 149.) itirafı da gösteriyor ki onun şiirleri Selçuklu ve Osmanlı asırlarında en az Mevlana kadar çok sevilmiştir (Özsaray, 2018. s.83).
Ancak şurası kesindir ki onun düşünce tarzı başta Selçuklu olmak üzere Osmanlı asırlarını etkilemiş ve bu etki günümüze kadar sürmüştür. Görünen o ki gelecekte de sürecektir. Bunun sebebi Yunus Emre’nin kuvvetli bir medrese tahsili görmemiş olsa da zamanının ilimlerini öğrenmesi, Mevlana ile görüşüp ondan etkilenmesi, Tabduk Emre’nin yanında olgunlaşması, kendi ifadesiyle eline kalem almadan gönül kitabından okuyup erenlerin sohbeti ile marifetini artırmaya çalışması ve Tabduk Emre’nin dergâhından ayrıldıktan sonra irşada başlayıp gittiği her yerde tasavvufî düşüncesini yalın ve sade bir uslupla özlü dizelere dönüştürüp herkesi mutlak hakikate, yani sevgi ile Allah’ı her daim hatırda tutmaya davet etmesidir denilebilir. Yunus’un bunu yapmasında şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü o da kendinden önceki sûfîlerin yolunu takip etmektedir. İnsanlar yaşadıkları kargaşa, kavgalar ve savaşlar arasında geçen çalkantılı ve zorlu hayat şartları içerisinde maişetlerini temin etme derdine düşüp yaratıcısını unutmakta ve yaratılanlara karşı sevgisini yitirip ne olursa olsun kazanmayı öne almaktadır. Bu da Allah sevgisi ve bilgisinden yoksun insanlarda nefsî ve kalbî hastalıklara sebep olmaktadır. Kalp dünya kirleri ile perdelendiği için Allah sevgisi orada yerleşememektedir. Yunus’un yaşadığı zaman dilimi Anadolu’nun çalkantılı bir dönemi olduğu için parçalanmış toplumu birleştirip geleceğe taşıyacak siyasi bir otorite lazım olmuştur. Nihayet bu otorite yine kargaşanın ve tefrikanın hüküm sürdüğü Beylikler zamanında Şeyh Edebali ile Osman Bey’in birliktelikleriyle Batı Anadolu’da ortaya çıkmıştır. Bundan sonra Anadolu’da dünya için cenk yerine gaza, mal, makam ve şöhret için savaşma yerine iʻlâ-yi kelimetullah için cihad hâkim olmuştur. Kuşkusuz Anadolu’daki bu değişimde Selçuklu dönemi tasavvuf ehlinin rolü büyüktür ve bunların içinde Yunus Emre mümtaz bir yere sahiptir (Özsaray, 2018. s.84).
Yûnus Emre’nin Bektâşi olduğu iddiaları gerçek dışı olup uydurmadır. Şiirlerinde Hacı Bektaş’ı anmayan Yunus Emre’nin divanında Bektaşilikle ilgili unsurlar da yoktur. Onun bâtınî temayülleri olduğu, şeraite uymayan tevillere yer verdiği hususundaki iddia da doğru değildir. Yûnus tam mânasıyla Sünnî bir Müslümandır. Onda Şiî, Alevî temayülleri yoktur (Timurtaş, F. K. S.26).
Şiirlerinde yer yer âyet ve hadislere telmihler yapan, onlardan iktibasta bulunan, Farsça’yı Mevlâna’yı anlayacak kadar iyi bilen Yûnus Emre, muhakkak ki, çok iyi bir eğitim görmüş, devrin bütün ilimlerini öğrenmişti. Onun bilmediğini iddia ettiği, inkâr ettiği ilim, insanı Hakk’a ve hakikate götürmeyen zahiri ilimdir (Timurtaş, F. K. S.26).
Yûnus Emre 30 yıl kaldığı ve hizmet ettiği Tabduk Emre’nin dergâhında zamanının tamamını herhalde dergâha odun taşıyarak geçirmiş değildir. 30 yıllık zaman zarfında Şeyhi Tabduk Emre’nin hem ilmi hem de tasavvufî sohbetlerinde bulunmuştur. Mevlana ile de bir araya gelmiş ve onun sohbetlerinde bulunmuştur. Bazı kaynakarda Müfülük bazı kaynaklarda da Nallıhan kadılığı yaptığı söylenen Yunus Emre’nin bilmediğini, ilim tahsili etmediğini iddia etmek gerçeğe uygun değildir.
Bir başka Selçuklu dönemi şeyhi Mevlana onu takdir etmiş, Yunus Emre de ondan etkilenmiştir. Yûnus Emre Mevlana ile de bir araya gelmiş ve onun sohbetlerinde bulunmuştur.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER