- Haberler
- Faydalı Bilgiler
- ABD Afyon Tohumlarını Bozmak İçin Havadan Tohum Saçmış
ABD Afyon Tohumlarını Bozmak İçin Havadan Tohum Saçmış
Washington Post'un gün yüzüne çıkardığı belgeler, ABD'nin 2004 ile 2015 arasında afyon tohumlarını bozmak için havadan tohum saçarak biyolojik sabotaj yaptığını doğruluyor. Afganistan'da uygulanan bu yöntem Afyonkarahisar ve Türkiye için 1960'larda başka türlü uygulanmıştı
Sözcü Gazetesi yazarlarından Güney Öztürk ABD'nin dünya genelindeki "afyon" politikalarını ele aldığı yazısında Afyonkarahisar ile ilgili de önemli konulara değindi.
14 Kasım 2025 tarihinde yayınlanan yazısında ABD'nen Afganistan ve Türkiye başta olmak üzere afyon üretimi yapan ülkeler üzerindeki politikalarını ele alan Sözcü Gazetesi yazarı Güney Öztürk, merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in 1960'larda ABD'ye karşı giriştiği "afyon" direnişini, ardından Bülent Ecevit'in krizi fırsata çeviren "afyon" politikasını yazdı.
HAŞHAŞ ANADOLU MUTFAĞININ VAZGEÇİLMEZİDİR
Haşhaş denilince çoğu insanın aklına yalnızca uyuşturucu geldiğini ama bunun yanlış olduğunu belirten Güney Öztürk, "Haşhaş tohumu Anadolu mutfağının -ekmek, çörek, poğaça, iç harç- vazgeçilmezidir. Ameliyat sonrası morfin, ağrı kesici, öksürük kesici, vazodilatörler -kan damarlarını açan ilaçlar-afyondan yapılır. Afyon yağı mutfak dışında, kozmetik ve sabun yapımında ve ayrıca boyalarda kullanılır. Afyonun sapı endüstriyel ham maddedir. Yağ çıkarıldıktan sonra kalan küspe ise hayvan yemidir" dedi.
Demirel’in direnişinin hikâyenin tam merkezinde yer aldığın ıbelirten güney Öztürk, "1960’ların sonunda ABD, Türkiye’yi “Amerikan gençliğini eroinle zehirleyen ülke” ilan ettiğinde ve Başbakan Süleyman Demirel kendisine gelen ilk ‘Nota’yı okuduğunda şu yanıtı vermişti... “Bizim bir ilimizin adı Afyon. Bu topraklarda haşhaş bin yıldır ekilir.”
ABD BASKISI İLE HAŞHAŞ EKİLEN İL SAYISI AZALTILDI AMA ÇARE OLMADI
Demirel'in haşhaşın Anadolu çiftçisi için bir gelenek, bir gelir, hatta bir kültür olduğunu anlatmaya çalıştığını, ancak Başkan Johnson'un, “Ya tamamen yasakla ya da yardıma son” diye direttiğini anlatan Güney Öztürk, "Türkiye o dönemde haşhaş ekilen il sayısını 21’den 9’a düşürerek orta yol bulmak istedi fakat ABD yetinmedi.
1971’de baskıların zirvesinde 12 Mart muhtırası geldi. Dönemin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in yıllar sonra söylediği gibi, “Muhtıranın ardında haşhaş krizi de vardı.” (Kaynak: Çağlayangil, Anılarım, 1990)" dedi.
CHP-MSP HÜKÜMETİ HAŞHAŞLARIN TARLADA DEĞİL BOLVADİN'DEKİ FABRİKADA ÇİZİLMESİNİ SAĞLADI
Güney Öztürk yazısını şöyle sürdürdü:
Muhtıra hükümetinin ilk icraatı, 30 Haziran 1971 tarihli kararla haşhaş ekimini tamamen yasaklamak oldu. ABD Başkanı Nixon yasaktan memnundu ama Afyon’da, Kütahya’da, Uşak’ta yüz binlerce çiftçi “geçimini toprağa gömülmüş” buldu. Yasak, kırsalda bir öfke dalgası yarattı. Üstelik ABD’nin vaat ettiği 35 milyon dolarlık tazminat, beklenenin çok altındaydı.

Üç yıl sonra sahneye Bülent Ecevit çıktı. 1974’te kurduğu CHP-MSP hükümeti, haşhaş üretimini devlet gözetiminde yeniden başlattı. Artık kapsüller tarlada değil, Bolvadin’deki alkaloid fabrikasında çizilecek, afyon yalnızca ilaç sanayisine gidecekti. Böylece Türkiye hem ABD’nin endişelerini giderdi hem de köylünün toprağını geri verdi. BM; uygulamayı örnek gösterdi ve kriz yavaş yavaş söndü."
ABD AFGANİSTAN'I HAŞHAŞ TOHUMU İLE DİZE GETİRMEYE ÇALIŞTI
Güney Öztürk haşhaş ile ilgili yazısının başında ABD'nin Afanistan'a uyguladığı sistemi de şöyle özetledi:
20 yıl süren savaşta ABD Afganistan semalarından her şeyi yağdırdı.
Milyonlarca ton bomba, insansız uçaklardan atılan Hellfire füzeleri...
Hatta ‘Tüm Bombaların Anası’nı da attı. Dünyanın en güçlü nükleersiz bombasını...
Ve sonra gökten bambaşka bir şey yağdı.
Minik, küçük, yuvarlak sarı haşhaş tohumları...
Evet, tohum... CIA, Afganistan’daki haşhaş tarlalarına milyarlarca küçük tohum bıraktı.
Bu tohumlar ne barış ne umut taşıyordu. Aksine, bir bitkinin kalbini hedef alıyordu.
Yıllarca süren gizli bir operasyondu bu. Amacı, Afgan köylüsünün en büyük geçim kaynağı olan afyonun kimyasal yapısını bozmak, toprağın damarına “verimsizlik” aşılamaktı.
Washington Post’un gün yüzüne çıkardığı belgeler, ABD’nin 2004 ile 2015 arasında yürüttüğü bu biyolojik sabotajı doğruluyor.
CIA, o yıllarda C-130 kargo uçaklarıyla gece seferleri düzenlemiş.
Helmand ve Nangarhar vadilerinin üzerine, laboratuvarlarda üretilmiş genetiği değiştirilmiş tohumlar serpiştirmişler.
Bu bitkiler doğaya karıştıkça, yerli haşhaşla çapraz döllenip giderek ‘zayıf’ bir tür oluşturacaktı.
Planın adı ‘yaratıcı çözüm’müş. Yöntemin adı ‘non-kinetik savaş’ yani kurşun atmadan diz çöktürmek...
Kâğıt üstünde dahiyane bir fikir. Gerçekteyse, yine o tanıdık hikâye...
Afganistan’da haşhaş bir bitkiden fazlasıdır.
Bir köylünün geçimi, bir kasabanın ticareti, bir hükümetin rüşveti, bir örgütün cephanesidir.
Kısacası, bir ülkenin sinir sistemidir.
Ve CIA, o sistemi bozarak kurtuluş getireceğini hesapladı.
Köylüler o tohumları “Allah’ın gazabı” sandı. Ürünü azaldı, geliri düştü, öfkesi büyüdü.
Amerika’dan umudu kesenler, Taliban’ın kucağına geri döndü.
Yani Washington yönetimi bu kez bombayla değil, botanikle kendi stratejisini vurdu.
2015’te operasyon sona erdi.
CIA, aynı fikri Meksika’daki haşhaş tarlaları için de tartışmış. Sonra birileri “dağlık bölge, uçak inemez” deyince vazgeçilmiş.
Demek ki Tanrı dağları biraz daha düz yaratsaydı, CIA bir gün hepimizi tohumla ‘ıslah’ etmeye kalkacaktı.
(Aynı CIA, Kolombiya’da kokainin hammaddesi olan koka tarlalarına, uçaklardan glifosat adlı ot ilacı da püskürterek yıllarca mücadele vermiş.)
Uzatmayalım... Bu hikâye bizi ister istemez 1969 yılına Afyon Ovası’na götürüyor.....
Sonuçta, Amerika gökten tohum dökerek Afganistan’ı “terbiye” etmeye kalktı; bizdeyse aynı akıl, hükümeti devirerek toprağa hükmetmek istedi.
Her defasında Amerikan karşıtlığı filizlendi.

