Afyon Eczacı Odası'ndan Vatandaşlara Hayati Uyarı: Etkin Madde, Doz ve Denetim Yok!
33. Bölge Afyonkarahisar Eczacı Odası Başkanı Eczacı Hakan Demir, doğal etiketi olan her ürünün doğal ve masum olmadığına dikkat çekti.
33. Bölge Afyonkarahisar Eczacı Odası Başkanı Eczacı Hakan Demir, şehirde kış aylarının gelmesiyle birlikte vatandaşların aktarlara ve bitkisel ürünlere ilgisinin arttığını belirtti.
“ZEHİR İLE ŞİFA ARASINDAKİ FARK MİKTARIDIR”
“Afyonkarahisar Eczacı Odası Başkanı olarak altını çizerek ifade etmek isterim ki; ‘Doğal’ etiketiyle satılan her ürün güvenli değildir.” diyen Başkan Demir, “Vatandaşlarımız bağışıklık sistemlerini güçlendirmek, grip ve soğuk algınlığından korunmak amacıyla bitkisel ürünlere yönelmektedir. Bu durum anlaşılabilir olmakla birlikte, göz ardı edilmemesi gereken ciddi riskler bulunmaktadır. Aktarlarda satılan ürünlerin hiçbirinde; Etkin maddeler bilinmemektedir, doz bilgisi yer almamaktadır, yan etki ve ilaç etkileşimleri belirtilmemektedir, ürünler Sağlık Bakanlığı’nın bilimsel ve yasal denetiminden geçmemektedir. Bir ürünün bitkisel olması, onun zararsız olduğu anlamına gelmez. Ünlü bilim insanı Paracelcus’ un günümüzden yüzlerce yıl önce belirttiği gibi; ‘Zehir ile şifanın arasındaki fark miktarıdır.’ Günümüzde bir ilacı satın alırken dozu miligramına kadar titizlikle takip edilir; bu konuda en büyük sorumluluk da eczacılara aittir.” şeklinde konuştu.
“AKTARLARDAKİ BİTKİ KARIŞIMLARI GEREKSİZ BÜYÜK BİR RİSK”
Aktarlarda satışı yapılan bitkilerin kullanımının tehlikeli sonuçlar ortaya çıkarabileceğinin altını çizen Başkan Demir, “Aktarlarda açıkta satılan; hangi koşullarda yetiştirildiği ve toplandığı belli olmayan, nasıl muhafaza edildiği bilinmeyen ve içeriğindeki etkin madde miktarı ölçülmemiş bitki parçaları ya da bitkisel karışımların alınması, kişiyi gereksiz büyük bir riskin içine atmaktadır. Bu nedenle konuyu ‘doğal’ algısıyla geçiştirmek yerine, sağlık ve güvenlik açısından ciddi şekilde değerlendirmek gerekir. Biz eczacılar; fakültenin ilk sınıfında botanik dersi ile bitkileri tanımaya başlarız. Akabinde 3. ve 4. sınıflarda Farmakognozi derslerinde hem teorik olarak tüm dünya literatüründen taramalar yaparak, hem de pratik olarak laboratuvarda etkin madde ölçüm ve izolasyonları ile analizlerini yaparak bitkisel bütün kaynaklardan elde edilen etkin maddeleri öğrenir öyle mezun oluruz. Bu nedenledir ki; bir standardı olmayan ıhlamur demetini alelade şifadır diyerek satmaktan çekiniriz. Biliriz ki ıhlamurun bile erkeklerde günde 1 bardaktan fazla ve sürekli tüketilmesi testosteron hormon düzeyini baskılarken, kadınlarda 2 bardaktan fazla tüketilmesi adet düzensizliği yapmaktadır. Yine meşhur şifa ıhlamur, sürekli ve 2 bardaktan fazla kullanımda; kalp ve tansiyon ilacı kullananların ilaçlarının etkisini arttırabilir ve ayrıca sakinleştirici kullanan insanlarda dikkat dağınıklığı ve uyku hali meydana getirir. Bu bilgiyi bildikten sonra Ihlamuru 1 ay tüket günde 2-3 bardak iç açılırsın demek ne kadar doğrudur? İşte sanılanın aksine eczacı bitkileri çok iyi bildiği için, doz standardı olmayan, kaynağını bilmediği hiçbir bitkisel ürünü eczanesinde satmaz. Yoksa envai çeşit bitki ve karışımı satmak için her türlü bilgi ve donanım eczacıda mevcuttur.” diye konuştu.
“DENETİMSİZ VE BİLİNÇSİZ KULLANIMIN SONUÇLARI AĞIR OLUYOR”
Türkiye’de bitkisel olduğu için güvenle kullanılabileceği düşünülen ürünlerden zarar görülen vakaların olduğuna dikkat çeken Başkan Demir, “Maalesef basına geç ve az yansıdığı için bu konuda ülkemizde gerekli toplumsal bilinç ve hassasiyet henüz oluşmamıştır. Son yıllarda bitkisel ve aktar menşeili ürünler nedeniyle yaşanan sağlık sorunlarından kısaca başlıklar halinde bahsedebiliriz. Bitkisel zayıflama çayı kullanımı sonrası karaciğer yetmezliği, aktar veya internetten alınan ürünler nedeniyle böbrek hasarı, kontrolsüz bitkisel ürün kullanımı sonucu yoğun bakıma kaldırılan hastalar. Bu vakalar istisna değil; denetimsiz ve bilinçsiz kullanımın doğal sonucudur. En son 2025 yılı haziran ayında Aksaray ilinde bir vatandaşımız zayıflamak için poşet çay kullanımından dolayı karaciğer yetmezliğine girmiştir. Dünyada bu konuda çok daha fazla basına yansıyan büyük çapta örnekler mevcuttur. Örneğin Belçika’da zayıflama amaçlı kullanılan Stephania tetrandra (otsu çok yıllık asma) bitki çayının yerine yöresel isim benzerliği sebebiyle Aristolochia fangchi (çiçekli bir bitki türü) bitkisinin çay olarak tüketilmesi tamamen bir cehalet örneğidir. Sebebi de sınıflandırma standardının olmaması bilimsel toplanma ve ambalajlanma ile elde edilmemiş olmasıdır. Sonuç olarak 104 vaka görülmüş, 43 hastada böbrek yetmezliği görülmüş, bunların 30 u hayatını kaybetmiştir. Ayrıca kronik hastalık ve gebelik gibi belirli süre sağlığın takip altında olunması gereken hallerde kullanılacak bitkisel ürünlerin doktor ve eczacı gözetmenliğinde kullanılması hayati öneme haizdir.” şeklinde konuştu.
“BİTKİSEL ÜRÜNLER HEKİM VE ECZACI BİLGİSİ DIŞINDA KULLANILAMAZ”
Toplumun önemli bir bölümünün tansiyon, şeker, kalp, tiroid ve psikiyatrik hastalıklar nedeniyle düzenli ilaç kullandığına değinen Başkan Demir, “Düzenli ilaç kullanımının fazla olduğu toplumumuzda buna rağmen pek çok vatandaşımız, kullandığı ilaçlarla birlikte aktarlardan aldığı ürünlerin etkileşime girebileceğinin farkında değildir. Bu konu hakkında biraz bilgi vermek ve kayda geçmek amacıyla kısaca bahsetmek gereğini duyuyorum. Kalp hastalığı bulunan ve kan sulandırıcı, tansiyon veya ritim düzenleyici ilaçlar kullanan bireylerde; ginkgo biloba, zencefil, sarımsak, adaçayı gibi bitkiler kanama riskini artırabilmekte, tansiyon düşüklüğü veya kalp ritminde bozulmalara yol açabilmektedir. Tiroid fonksiyon bozukluğu olan hastalarda; melisa, adaçayı, rezene, soya içerikli bitkisel ürünler tiroid hormon dengesini etkileyebilmekte ve ilaç tedavisinin etkinliğini azaltabilmektedir. Bu durum, hormon tedavisi alan hastalar için ciddi sonuçlar doğurabilmektedir. Şeker hastalarında sıkça kullanılan tarçın, çörek otu, sinameki ve çeşitli ‘kan şekeri düşürücü’ olarak pazarlanan bitkisel karışımlar, kan şekeri düzeylerinde ani düşüşlere veya düzensizliklere yol açabilmekte; bu durum hipoglisemi riskini artırarak hayati tehlike oluşturabilmektedir. Kanser tedavisi gören hastalarda kullanılan bazı bitkisel ürünler; kemoterapi ve immünoterapi ilaçlarının etkisini azaltabilmekte veya yan etkilerini artırabilmektedir. Özellikle kantaron, zerdeçal, yeşil çay ekstreleri ve çeşitli “bağışıklık güçlendirici” karışımlar, tedavinin seyrini olumsuz etkileyebilmektedir. Bu nedenle kanser hastalarının bitkisel ürünleri hekim ve eczacı bilgisi dışında kullanması son derece risklidir. Bilimsel yazmak gerekirse; en olası senaryoda kantaron karaciğerdeki CYP3A4 gibi enzimleri aktif hale getirerek ilaçlarının kan düzeyini düşürebilir. Bu durumda ilaç yeterince etkili olmayabilir. Böbrek fonksiyonları bozulmuş bireylerde; bitkisel çaylar ve karışımlar vücuttan atılamayarak toksik birikime neden olabilmektedir. Özellikle zayıflama çayları, idrar söktürücü bitkiler ve karışımlar, böbrek hasarını artırarak geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açabilmektedir. Gebelik ve emzirme döneminde kullanılan bitkisel ürünler, anne ve bebek sağlığı açısından ciddi riskler taşımaktadır. Adaçayı, rezene, sinameki, kantaron gibi birçok bitki; düşük riski, erken doğum veya bebekte toksik etkilere neden olabilmektedir. Bu dönemde bitkisel ürün kullanımı mutlaka sağlık profesyonellerine danışılarak yapılmalıdır.” dedi.
“ECZANELERDE BİTKİSEL ÜRÜNLERLE İLGİLİ DANIŞMANLIK VERİLİYOR”
Başkan Demir, şunları kaydetti:
“Bitkisel ürünlerle ilgili bilgilerin eczanelerde danışmanlık kapsamında aktarılırken, aktar tezgâhlarında çoğu zaman yalnızca ‘iyi gelir’ ifadesiyle geçiştirilmektedir. Bu konuda toplum sağlığımızın geleceğini güvence altına almak adına Sağlık Bakanlığı tarafından geleneksel bitkisel tıbbi ürün sınıfında yer alan tıbbi bitki çaylarının ruhsatlandırılması ve bu ürünlerin eczanelerde satılması amacıyla mekanizmalar harekete geçirilmiştir. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ayar’ın bitkisel çaylar ve tıbbi bitki ihtivalarının standardizasyonu hakkında basına verdiği bilgi notunda: ‘Bu ürünlerin denetimsiz şekilde piyasaya sunulması halk sağlığı açısından ciddi riskler doğuruyor. Çayların içinde iki bin civarında aktif kimyasal madde var. Çok önemli kısmı sinir sistemi ile damar hastalıklarına zemin hazırlıyor. Gen zararı da yapıyor. Sadece onaylı çaylar içilmelidir. TİTCK tarafından kantarondan kişnişe, zerdeçaldan safrana, karanfilden rezeneye 190 adet tıbbi bitki monografı (bir bilim dalında özel bir konu üzerine yazılan inceleme yazısı) hazırlanmaktadır. Amacımız, geleneksel bitkisel tıbbi ürün kapsamında ruhsatlandırılan tıbbi çayların üretim kalitesinin artırılması, standardizasyon sağlanması ve halk sağlığının bu yolla garanti altına alınmasıdır.” denmektedir.”
“BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ KAVANOZDAN DEĞİL BİLİNÇTEN GÜÇLENİR”
Eczacıların bitkisel ürünlere karşı olmadıklarını, vurgulamak istedikleri noktanın net olduğunu belirten Başkan Demir, sözlerini şöyle tamamladı:
“Dozu bilinmeyen bir ürünün güvenliği de bilinmez. Eczanelerde satılan ürünler; Bilimsel çalışmalara dayanır, etkin maddesi ve dozu bellidir, yan etkileri kayıt altındadır, sorumluluğu ve denetimi vardır. Aktarlarda satılan ürünlerde ise oluşabilecek zararlar karşısında çoğu zaman muhatap bulunamamaktadır. Afyonkarahisar Eczacı Odası olarak özellikle; Düzenli ilaç kullananların, kronik hastalığı olanların, çocuklar ve yaşlılar için ürün alacak olanların bitkisel de olsa herhangi bir ürünü kullanmadan önce mutlaka bir eczacıya veya hekime danışmasını önemle tavsiye ediyoruz. Sağlık, deneme-yanılma yöntemiyle korunamaz. Bağışıklık sistemi; kavanozdan değil, bilinçten güçlenir.”
Bakmadan Geçme