'Arz-I Mev'ûd Propagandasına Esir Olmamak Gerekir'
Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Tarih Topluluğu ve Genç Kızılay Topluluğu tarafından 'Gazze Ekseninde Dünden Bugüne İsrail ve Filistin Paneli' düzenlendi.
İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Güler başkanlığında gerçekleştirilen panele; sivil toplum kuruluşları başkan ve temsilcileri, akademik ve idari personel ile öğrenciler katıldı.
AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Aydın “Balfour Deklarasyonu ve İsrail Devletinin Kuruluşuna Giden Süreç” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Aydın, sunumunda Filistin’de bir Yahudi devleti kurma fikrinin ortaya çıkışından günümüze kadar süregelen çatışma ve insanlık dışı uygulamalara dikkat çekti.
Aydın, 2 Kasım 1917’de yayımlanan Balfour Deklarasyonu ile İngiltere’nin, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın Yahudilere her türlü imkânı sağlayacağını ve Filistin’de bağımsız bir Yahudi devleti kurulmasını destekleyeceğini taahhüt ettiğini belirtti. İngiltere’nin yanı sıra Fransa, Amerika, Japonya, İtalya ve Sırbistan gibi ülkelerin de deklarasyona destek verdiğinin altını çizen Aydın, 1920 San Remo Konferansı ile İngiltere’nin bölgedeki etkinliğinin arttığını, 1922’de Milletler Cemiyeti kararıyla Filistin’de İngiliz mandaterliğinin ilan edildiğini belirtti. Bu sürecin Yahudi devleti kurulmasının önünü açtığını ve süreci hızlandırdığını vurgulayan Aydın, bu dönemde çok sayıda Yahudi terör örgütünün kurulduğunu ve bunların tamamının Dünya Siyonist Teşkilatı ile bağlantılı olduğunu dile getirdi. Aydın, Müslüman Arapların da bağımsızlıklarını kazanmak için örgütlenmeye çalıştıklarını ancak ortak bir çatı altında birleşemedikleri için etkili olamadıklarını kaydetti.
Aydın, Birleşmiş Milletler’in Filistin meselesi üzerindeki tavrını da şu sözlerle anlattı:
“İngiltere, 1947 yılına gelindiğinde Birleşmiş Milletler’e resmen başvuruda bulunarak Filistin meselesinin Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda görüşülmesini, bu konuda özel bir oturum yapılarak meselenin incelenmesini ve konuyla ilgili bir komite kurulmasını istemiştir. İngiltere’nin bu isteği doğrultusunda Birleşmiş Milletler Filistin meselesini ele almış, Mısır, Suudi Arabistan ve Suriye öncülüğünde Arap devletleri Filistin bölgesinde manda yönetimine son verilmesini ve Filistin’in bağımsızlığının tanınmasını talep etmiştir. Yahudiler ise kendi bağımsız devletlerinin kurulmasını istemişlerdir. Bu süreçte Mısır, Irak, Suriye, Lübnan ve Suudi Arabistan’dan oluşan Müslüman Arap devletleri, Filistin’de mandanın sona ermesi ve bağımsızlığın sağlanmasına yönelik olarak Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna müracaatta bulunmuş, ancak bu talepleri reddedilmiştir.”
1947’de Birleşmiş Milletler Filistin Özel Komitesinin kurulduğu bilgisini veren Aydın, “Birleşmiş Milletler öncülüğünde Kudüs’te gerçekleştirilen ilk toplantıda, Weizmann Filistin’in taksimine karşı çıkarken Arap temsilciler bağımsız bir Arap devleti kurulmasını savundu. Yapılan görüşmeler sonucunda hazırlanan çoğunluk raporu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından oy çokluğuyla kabul edildi. Kabul edilen karara göre, Filistin’deki İngiliz manda yönetimi sona erecek, İngiliz birlikleri bölgeden çekilecek ve biri Arap, diğeri Yahudi olmak üzere iki ayrı devlet kurulacaktı. Kudüs’ün ise uluslararası bir yönetim altında Birleşmiş Milletler denetiminde idare edilmesi kararlaştırıldı. Ayrıca tarım, ulaşım ve iletişim gibi alanlarda da düzenlemeler yapılması öngörüldü. Ancak bu karar, bölgede kalıcı bir çözüm sağlayamadı ve Filistin meselesini uluslararası boyutta daha da derinleştirdi” ifadelerini kullandı.
AKÜ İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Güler ise Gazze ve Filistin meselesinin, Türkiye’nin ve dünyanın en sıcak ve en acı verici konularından biri olduğunu belirterek, konunun doğru anlaşılması gerektiğini söyledi.
Prof. Dr. Güler, “Bağımsız Filistin Devletine Giden Yol” başlıklı sunumunda, bölgedeki demografik yapıya dikkat çekti. Filistin’de yaşayan nüfusun büyük çoğunluğunu Arapların oluşturduğunu belirten Güler, “Bugün de bölgede Müslüman Araplar, Ortodoks ve Katolikler ile diğer dinlere mensup Araplar yaşamaktadır. Finikeliler ve Romalılardan kalan eski toplumların izleri de hâlâ mevcut. Bölgede hatırı sayılır sayıda Türk, Çerkez, Kürt, Ermeni, Latin ve göçle gelen Hristiyanlar da bulunmaktadır” dedi.
Güler, bölgedeki Yahudi nüfus artışını ise göç ve teşviklerle açıklayarak, “Doğu Avrupalı Yahudiler, yıllık geliri 30 bin doların üzerinde olan İsrail’e taşındığında evleri, işleri ve altyapıları hazır oluyor. Amerika’daki Yahudiler de bu süreçte destek sağlıyor. Böylece Filistin’de nüfus dengesi sağlanıyor” ifadelerini kullandı. Ayrıca Güler, Arz-ı Mev’ûd tartışmalarına değinerek, “Tarihin hiçbir döneminde Nil’den Fırat’a uzanan bir Yahudi devleti kurulmamıştır ve bundan sonra da kurulmayacaktır. Kurulan İsrail devleti, tarihî kaynaklarda Hz. Süleyman ve Hz. Davud’a ait bir bölgede yer almakta; günümüz Filistin sınırının biraz kuzeyinde ve güneyinde, az da Ürdün şerit hattına doğru uzanan bir alandadır. Bu nedenle Arz-ı Mev’ûd propagandasına esir olmamak gerekir” diye konuştu.
Panel, soru cevap bölümünün ardından sona erdi.
Bakmadan Geçme





