Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

“En büyük yalanla Doğu-Batı savaşı başladı”

“En büyük yalanla Doğu-Batı savaşı başladı”
“En büyük yalanla Doğu-Batı savaşı başladı”

Afyon Kocatepe Üniversitesi tarafından her hafta Çarşamba günü sabah 07.00 ile 08.30 saatleri arasında Ahmet Necdet Sezer Kampusü Sosyal Tesislerinde düzenlenen Çarşamba Sabah Toplantısında bu hafta “Tarihteki Büyük Yalanlar ve Etkileri” konusu ele alındı. Toplantıya Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Selim Pullu başkanlık yaptı

Müze Müdür Yardımcısı Ahmet İlaslı, tarihteki ilk büyük yalanın Truva Efsanesi olduğunu belirterek, “Tarihteki ilk büyük yalan, üzerinde ‘en güzele’ yazılı altın elmanın Truva kralının oğlu Paris tarafından üç güzelden birisine atılması ile başlar. Daha doğrusu Paris, elmayı Helena kendisine vaatte bulunduğu için atıyor. Dünyada en büyük yalanla birlikte Doğu ile Batı arasındaki büyük savaş Anadolu’da başlıyor. Truva Savaşı Truvalıların egemenliği ile sonuçlanınca Batılılar bir hile ile Truva atını yaparak içerisine adamlarını yerleştiriyorlar ve Truva atını kalenin önüne koyarak Truvalılara hediye ediyorlar. Truvalılar bu hediyenin içerisinde insan olduğunu ertesi gün fark ediyorlar. Böyle bir güzellik olayının arkasından hile ile Truva Savaşı, Batı düşüncesinin hakim olduğu ifadesi ile bitiriliyor. Bu yalanlar ile ilgili Türklerde de efsaneler var. Küplerin içine insanlar koyularak hediyeler veriliyor. Mesela Bizanslılar döneminde İznik bölgesinin alınmasında bu tür olaylar anlatılır” dedi.
Kralların yalanları
Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Selim Pullu, “Aslında en büyük yalanlardan bir tanesi, hemen hemen bütün eski çağ ve orta çağ devletlerinde de olan kralların Tanrılar tarafından seçilmiş olduğu inancıdır. Krallar kilise ile anlaştıktan sonra halka böyle dikte edilir. Yani, krala yapılan saygısızlığın Tanrı’ya saygısızlık olduğu söylenir ve ‘Kralınıza karşı efendi olun ki Tanrı da sizi sevsin. Çünkü kral seçilmiş kişidir’ denirdi. Bu, biraz da Aristo felsefesi dediğimiz Skolastik felsefe yani, ‘bir şey nasıl olması gerekiyorsa, böyle olması gerektiği için o şekilde yaratılmıştır veya vardır’ felsefesine dayandırılıyor” şeklinde konuştu.
Baltacı ve Katerina efsanesi
Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Ergün, “Bizim milli yalanımız, Baltacı ve Katerina’dır. Ancak soğukkanlı bir şekilde okuduğumuzda aslında Baltacı Mehmet Paşa da zor bir durumdan kurtulmak için yalan söyledi. Eğer savaşı sürdürseydi savaşı kazanabileceğinin de yalan olduğu ortaya çıkacaktı. Çünkü her iki ordu da batmış ve anlaşma yapmak durumundaydılar. Ama hiçbir taraf anlaşmayı kendi aleyhine göstermek istemedi. Belki Rus tarihine baktığımız zaman onlar da Prut Savaşında kendilerine göre durumu kurtaracak bir yalan uydurmuşlardır. Bir de Ulubatlı Hasan yalanı var. Bizim o zamanki tarihi kayıtlarında böyle bir olay yok ama biz sonradan tarihi çocuklara ya da halka anlatırken destanlaştırıyoruz veya tarihi popülarize edenler halka anlatırken belki biraz pehlivan hikayesi gibi heyecanlandırarak anlatıyor. Dolayısıyla ayrıntıya indiğimizde, tarihimizde pek çok yalan var. Bu yalanların bazıları halk yalanı bazıları da resmi yalandır. Herhangi bir olay karşısında dışarıya yapılan bildirimlerin yalan olduğu daha sonradan ortaya çıkıyor. Taktik olarak yalanlar söylenebiliyor ama daha sonra bu uzun süre devam ettiriliyorsa, yalan olur. Taktik ile yalanı ayırt etmek lazım” dedi. Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Selim Pullu, “Dikkatimi çeken bir konu var. Şöyle ki, 1. Dünya Savaşında Almanya yenildiği için Osmanlıların yenildiği söylenir. Birkaç kuşak böyle öğrendik, o dönemde üniformalara kadar tüm malzemelerimiz Almanya tarafından verilmişti ama Almanya yenildiği için Osmanlı’nın yenildiği şeklinde öğretilmesi yanlış ve sakıncalı. Yenilmek durumunda kaldık. Çünkü hiçbir şekilde stratejik ve askeri malzememiz kalmamıştı. Bu mesele, maalesef espirilere konu olmaya başladı. Diğer bir olay da Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde Bizanslıların O’nu çiçeklerle karşıladığı söylenir ki böyle bir şey yok, bu da yalandır” dedi.
1915 olayları hakkında yalanlar
İş adamı İbrahim Sömer, “Bizi ulus olarak etkileyen ve halen devam eden yalan, Ermeni olayıdır. Birtakım olaylar olmuş ve her şeyden önce bu olaylar, dünyanın en büyük savaşlarından birisi sırasında oluyor. Araştırıp okuduğum kaynaklar ne kadar doğru bilemiyorum ama o dönemde merkezi hükümetin verilmiş emirleri var. Yani halkın nevalesinden tehcir edilen Ermenilere verilsin diye emirler var. Tabi o günün şartlarında için İstanbul’dan verilen emir sahada ne derece uygulanır bilinmez ama bizi etkiliyor. Hala da etkiliyor ve devlet olarak olayla alakası olmayan devletler karar alıyor ve tanıyor. Ancak güçlünün söylediği yalan olmuyor ama onun karşısında büyük bir sükûnet oluşuyor” diye konuştu.
Yalanın değer kazandığı alan neresi?
İş Adamı Kadir Altınkaya, “Yalanın nerede değer bulduğuna bakmak gerektiğini düşünüyorum. Herkes yalan söyleyebilir, bundan menfaat de sağlayabilir. Zihinsel sürecinde dışarıya yansıtmada kandırma veya hile maksatlı yalan da söyleyebilir. Bu, bireysel bir gerçeklik ama bunun karşısında toplumun veya bireylerin zarar görmemesi için ne yapılması gerektiğinin de tartışılması gerekir. Devşirme konusu uzun yıllar dikkatimi çekmiştir. Tarihte okurken insanların çocuklarını devşirmeye gönderdiklerini zannederek inanılmaz gurur duyardık. Devşirme yalanlarından Sokullu Mehmet Paşa çok dikkatimi çekti; Sokullu Mehmet Paşa 12-13 yaşına kadar devşirilmemiş, geç devşirilmiş, dolayısıyla Sırplılığını hiç unutmadığı söylenir. Uzun Mehmet Paşa da 13 yaşında devşirilmiş. Fakat öyle bir terbiye ile yetiştirilmiş ki herkesin birtakım Osmanlı geleceğine ihanet ettiği dediği yerde ülkesini sağsalim şehzadesine teslim ediyor. Bundan daha gurur verici ve önemli insanlık değerleri taşıyan bir duygu olamaz. Açıkçası insanlar, kendi çevresindeki yanlışlıkları ve eksiklikleri bir yerden duyduğu zaman buna sıkı sıkıya sarılıyor. Bu şehir efsanelerine sorgulamadan sıkı sıkıya sarıldığımız zaman bir arada yaşama huzurumuzu kaçırıyoruz” dedi.
Hangisi gerçek?
Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Ergün, “Çanakkale Savaşında 250 bin şehit verdiğimiz söylenir. Bu, tamamen yalan. Bunu Genelkurmay’daki askeri kayıtlar ortaya çıkartıyor. Sarıkamış’ta 90 bin şehit verdiğimiz söyleniyor ama kayıtlara baktığımızda 38-40 bin arası şehit var. Acaba faciayı yükselterek, fazla şehit verdiğimizi söyleyerek ne kazanmak istiyoruz? Tarihi bütün gerçekliğiyle anlatsak daha mı iyi olur?” dedi. Mesela, Abdülhamit’i hala çok okuyan biri olarak kafamda netleştiremiyorum. Bir taraf hala ulu Hakan, diğer taraf kızıl Sultan diyor. Okuduğumda Cumhuriyet’i hazırlayan kişi olarak görüyorum. Yani, Abdülhamit dönemindeki eğitim-öğretim, altyapı çalışmaları, iletişim, ulaşım ve haberleşme ağları olmasaydı Cumhuriyet’i kuramazdık. Cumhuriyet’i kuran tüm kadroyu yetiştiren O’nun zamanındaki okullardır ama öbür taraftan da Balkanların çöküşünü hazırlayan politika da Abdülhamit’in politikasıdır. Tarihte Abdülhamit’in iyi mi yoksa kötü mü olduğuna hala karar veremedik” dedi.
Genç yetiştirme yöntemi olarak yalan
Sosyal Hizmetler İl Müdürü Şevki Ceylan, toplumların kendi gençlerini yetiştirirken bazı yalanlara başvurduklarını ifade ederek, filmlerdeki kahramanlıklardan örnekler verdi. Öğretmenlik yaptığı dönemlerdeki deneyimlerini de aktaran Ceylan, televizyondan ya da farklı kaynaklardan duydukları tarihi bilgilerle resmi olarak okutulan kitaplardaki bilgiler arasında hangisine inanacakları konusunda çelişkiye düştüklerini ve bu noktada öğretmenlerin de hangi tarihi bilgisinin doğru olduğu konusunda zorluk yaşayabildiklerini dile getirdi.
Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Selim Pullu ise tarihi yalanların yeni nesil üzerindeki etkisine dikkat çekerek, bu durumda neye inanacaklarını şaşırmış olan yeni nesilin şüpheci olmaya ve başka yalanlara da inanma potansiyeli yüksek bir hale geldiklerini söyledi. Yrd. Dr. Pullu, şark toplumlarında yalanın kurnazlık, akıllılık olarak nitelendirildiğini ifade ederek, Batı toplumlarında devlet sisteminin vatandaşın yalan söylemesine fırsat vermeyecek şekilde işlediğini de sözlerine ekledi. 1 Ekim 1995’te meydana gelen Dinar depremine de değinen İş Adamı İbrahim Sömer, Dinar depreminde yetkililerin halkı panik yapmamaya sevk etmek adına söylenen şeylerin sonuçlarının da düşünülmesi gerektiğini ifade etti.
Devletler ve toplumlar yalanı kullanmıştır
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kemalettin Çonkar, yalan konusunda farklı bir noktaya değinerek, “Her ne amaçla olursa olsun bütün toplumlar ve devletler yalanı çok büyük ölçüde kullanmışlardır. Bu noktada, insanları yeniden gözden geçirmekte yarar var. Bunu başarmak belki çok zor ama şu da bir gerçek, ne zaman hangi yalan söylenmişse er ya da geç bu yalan ortaya çıkmış. Genellikle, ‘Kısa vadeli sonuç alırız. İlerde ortaya çıkması problem değil.’ şeklinde bir yaklaşım söz konusu. Bunu kırabilir miyiz acaba? Şüphesiz yalanlarla kısa vadeli sonuçlar alınıyor ama orta ve uzun vadede baktığımızda yalanlar sonucunda kısa vadeli sonucun ötesinde toplum için kangren olabilecek meseleler ortaya çıkıyor. Dolayısıyla kısa vadede sonuç alınıyor diye yalan söylenmeye devam edilirse, toplumun veya devletin uzun vadedeki gelişmesine çok büyük darbeler vurulduğunu, ciddi bir şekilde ortaya koymak gerekir. Yalan, her toplumda ve ülkede var olduğuna göre, çok çeşitli ülkelerdeki belli yalanların o ülkelerin orta ve uzun vadede sorunlarını artırıp artırmadığını, dünyanın gidişatına etkisinin ne olduğunu ciddi bir biçimde işlememiz gerekir. Geçmişte yalanlar belki daha geç ortaya çıkıyordu. İletişim bu kadar gelişmemişti, dünya birbiriyle bu kadar irtibat kuramıyordu. Yalanlar, belki uzun yıllar sonucunda ortaya çıkıyordu. Bugün birçok yalan çok hızlı bir biçimde ortaya çıkıyor. Bu gerçeği de düşünerek artık insanları uzun vadeli düşünmeye yöneltmek ve söylenmiş yalanların orta ve uzun vadede o toplum açısından çok daha olumsuz sonuçlar doğurduğunu eğitim sistemimizde işlemekte yarar olduğunu düşünüyorum. Bunun, yalanları azaltmak ve daha sağlıklı toplumlar oluşturmak adına gerekli olduğu kanaatindeyim. Yalan, insanların ahlaki tutarlılığını da zedeliyor. Yani her ne kadar yalan kötülense de yalansız bir dünyanın ya da az yalanlı bir dünyanın var olması mümkün olmamaktadır” dedi.
Toplantı sonunda, gelecek hafta yapılacak Çarşamba Sabah Toplantısında “Protesto” kavramının ele alınmasına karar verildi.