Hain Mi? Sadık Bir Asker Mi? Tartışmalı Bir Hayat: Ahmet Celalettin Paşa
Ahmet Celalettin Paşa, Osmanlı'nın son padişahlarından olan 2'inci Abdülhamit'in hem sadık bir istihbaratçısı, hem en yakın çocukluk arkadaşı, hem de sırtından vuran Brutus'üdür. Ahmet Celalettin Paşa, Osmanlı Devleti'nin askeri gücünün önemli isimlerindendir.
Halen daha askeri okullarda derslerde anlatılmaktadır. Ahmet Celalettin Paşa istemeden kendinden sonrasına ve Cumhuriyet’e bile ışık tutmuştur. Teşkilat-ı Mahsusa’nın baş ajanı ve komuta eden ismi olarak bilinir. Ve geliştirdiği taktikler dünya çapında askerlere öğretilmeye devam eder. Askeri dehası ve sadakatiyle bulunduğu mevkiyi fazlasıyla hak eden biridir.
Paşanın, Sultan 2’inci Abdülhamit’in Şehzadeliği zamanında bir av gezisine çıktığında yolunu kaybetmesi ve çocuk olan Ahmet Celalettin ile karşılaşmasıyla bu büyük ihanetin öyküsünü başlatır. Sultan, ava çıktında yolunu kaybeder ve askerlerden oldukça uzaklaşır. Herkes Abdülhamit’i ararken Abdülhamit, nereye gideceğini bilmeden ormanın içinde dolaşır. O sırada fazlaca yürüyen Abdülhamit, fark etmeden Ahmet Celalettin’in baba evinin arazisine girer. Bunu gören Ahmet Celalettin o sıralar şehzade olan Abdülhamit’i tanımaz ve terleyip üstüne yürür.
O sırada laf dalaşına giren ikili de birbirinin ne kadar cevval olduklarını fark eder. Ahmet Celalettin’in gözü, Abdülhamit’in kıyafetlerine kayar, ‘’Meczub musun? Nesin bilmem kılığın kıyafetinde yerinde ama ne işin var buralarda git Allah’ından bul ‘’ der. Lafının bitmesi ile askerlerin Abdülhamit’i bulması bir olur ve ne yapacağını bilmez ama afta dilemez bunu gören Abdülhamit’in hoşuna gider. Abdülhamit, Ahmet Celalettin’i sonradan kendine dost edinir. Ve paşanın iyi bir eğitim almasını sağlar. Abdülhamit, Tahta geçtiği zaman ilk işlerinden biri, Ahmet Celalettin’in askeri eğitimini tamamlatıp onu Teşkilat-ı Mahsusa’nın başına getirir.
Ahmet Celalettin Paşa, Abdülhamit’e sadakati ve disiplini ile nam salmış bir askerdir. Teşkilat-ı Mahsus’da yaptığı icraatlar ile Osmanlının, iç ve dış işlerinde elini güçlendirmiş Abdülhamit’in oturduğu yerden ülkeyi yönetmesini sağlamıştır. Sultan Abdülmecid’in zamanında türeyen Jön Türkler’in, Abdülhamit’in tahta çıkışından sonra moda olmasıyla Osmanlı’nın iç karışıklıkları artmıştır.
Bu durumlar karşı karşıya kalan Abdülhamit, Ahmet Celalettin’i Jön Türkler tarafına yönlendirir. Ahmet Celalettin bu görevi almasıyla Jön Türklerin çoğu etkinliğini sert usullerle bastırır. Ardından ise sıkı yönetim ilan edip Jön Türkleri fazlasıyla baskı altına almayı başarmıştır. Bu baskı sırasında ellerinden kaçan Jön Türklerin peşinden Mısır’a ve Avrupa’ya gitmiştir. Onları orada yakalayıp, olası çıkacak isyanları önlemeyi başarmıştır.
Ahmet Celalettin, bu başarılı görevleri ve devletine milletine olan sevgisi sebebiyle Sultanın vezirlerinden biri yapılır. Teşkilat-ı Mahsusa’nın tüm yönetimi Ahmet Celalettin’e verilir. Ama bu yapılan çok büyük bir hatadır. Çünkü Ahmet Celalettin ne olduysa sadık olduğu Sultanına ihanet eder ve gizlice Paris’e gidip orada Jön Türkleri desteklemeye içerden bilgi satmaya başlar. Bu sattığı bilgiler ortaya çıkınca kaçıp Paris’e tekrar gelen paşa, bu sefer Jön Türklere Finansal desteklerde bulunup 1907’de İstanbul’a fedai gönderip Sultan’a suikast düzenlemeye çalışır.
Bu girişimiyle başarısız olan Ahmet Celal daha da hırslanır ve Elinden gelenin fazlasını yaparak Abdülhamit’in tahttan indirilmesinde büyük rol oynamıştır.
Abdülhamit, tahttan indikten sonra saraya giden Ahmet Celalettin, odasının bıraktığı gibi olduğunu bir toz tanesinin bile yer değiştirmediğini görür. Bunun üzerine topladığı tüm eşyalarını Çamlıca’da ki köşküne götürüp köşküyle beraber yakıp ortadan kaybolmuştur. Bunun üzerine Ahmet Celalettin’in hain mi? Yoksa halen daha devlet görevlisi mi? Tartışmaları yaşanır.
Ahmet Celalettin Paşa’nın askeri okullarda, taktiklerinin ve istihbarat gücünün yanı sıra tüm askerlere yanında ki arkadaşınıza bile çok fazla güvenmeyin dersi vermektedir.
Bakmadan Geçme





