Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Jeotermal kaynak yok olma tehlikesi ile karşı karşıya

Jeotermal kaynak yok olma tehlikesi ile karşı karşıya
Jeotermal kaynak yok olma tehlikesi ile karşı karşıya

AFJET A.Ş. Genel Müdürü Dr. Yusuf Ulutürk, bitmek üzere olan kış sezonunu değerlendirdi, Kocatepe Gazetesi muhabiri Burcu Aydın’ın sorularını cevaplandırdı.
Burcu Aydın: Sayın Müdürüm jeotermal ısınma hizmeti kapsamında nasıl bir kış sezonu geçirildi? Bu kış mevsiminin kurak geçtiğini göz önüne alırsak durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yusuf Ulutürk: Bu yıl gerçekten şiddetli bir kış geçirmedik. Bir kaç gün hava sıcaklığı sıfırın altında değere ulaştı. Tabii bizim açımızdan kış az olduğu için sorun da az gibi gözüküyor. Bu durum turizm hattını etkilemiyor. Yani kışın yoğun ya da az olmasının turizm hattı hizmetlerine etkisi olmuyor. Malum olduğu üzere bu tesisler doluluk oranı mantığıyla kurulduğundan etki yok. Ama bu durum sadece şehir içinde ısıtma yaptığımız özellikle kalorimetre ölçümlendirme yaptığımız abonelerimizde bir tasarrufa sebep oldu. Sabit fiyatla metrekare tutarında ısınan vatandaş zaten sürekli ödemesini yaptığından durumu önemsemedi. İşletme olarak duruma baktığımızda sorunsuz daha az sorunun yaşandığı, çok münferid binaların kendi özelliklerinden kaynaklanan sorunlara da ilgili arkadaşlarımız zamanında müdahale ettiler. Bu kış sezonunda çok fazla şikayet almadık. Kaynağı tasarruflu kullanmaya çalıştık. Yani rezervuardaki su çekimimiz ve diğer etkenleri de tasarruflu kullanmaya çalıştık.
B. Aydın: Jeotermal enerji işletimini yapan AFJET A.Ş. için önemli olan nedir?
Y. Ulutürk: Bizim için önemli olan şey; Özellikle son 10 yıldır kuraklık etkisinden dolayı maalesef bunun etkilerini önümüzde ki 5 ile 10 yıl arasında hissedeceğimiz bir süreç gözüküyor. Bu süreçte vatandaşlarımızın, hem işletmeler hem de jeotermal enerji kullanıcılarının durumu çok iyi değerlendirmeleri gerekiyor. Çünkü biz normalde jeotermal sularda bir tayin yapıyoruz. Biz bunu izotop analizleri ile yaş tayinleri yapmak olarak tanımlıyoruz. Bizim sularımız 40-50 yıldan daha yaşlı sular olarak gözüküyor. AFJET A.Ş olarak işletmemimizin 1994 yılından itibaren ya da 1996 yılından bu tarafa termal suyu yoğun kullandığımızı düşünürsek 20 yıllık bir süreçte kullanımımız söz konusu. Normal mantıkta rezervuarımızda 20 yıllık bir kaynak daha gibi gözüküyor. Yeraltı sularımız ve jeotermal sularımızı besleyen ana kaynak kar yağışıdır. Yağmur sularının yer altı su kaynaklarına geçici bir artısı var. Kalıcı, seviye yükselmesi ile ilgili bir artısı yok.
B. Aydın: Kaynak azalımına yönelik sıkıntının ne kadar zamanda hissedileceğini ön görüyorsunuz?
Y. Ulutürk: Kaynak azalımı ile ilgili sıkıntı önümüzdeki 5-10 yılda hissedilecek. Bundan dolayı özellikle şehrimizde jeotermal kullanıcıların konut ısıtmasından tutun da özellikle devre mülk, devre tatil, özel villa sahiplerinin, havuzlarına jeotermal su alıp bunu termal tedavi de kullananların çok dikkatli ve tasarruflu kullanmaları gerekiyor. Çünkü açık ve net olarak söylüyorum bu doğal kaynaklar tehlikede. Maalesef kendi şehrimizde de geri dönüş dediğimiz reenjeksiyonu başaramadık.
B. Aydın: Geri dönüş yani reenjeksiyon kaynağın verimli kullanımı için önemli. Peki kendi şehrimiz başta olmak üzere niye geri dönüşte başarılı olunamıyor?
Y. Ulutürk: Bunun bir çok sebebi var. Bunu zamanında yatırım pahalı olduğundan dolayı bunu yani reenjeksiyonu çok önemsemeyen yatırımcılar olabilir. Bunun yanında özellikle ilgili kurumların bunu daha fazla öne çıkarmamaları olabilir. Sonuçta aldığımız suyu mutlaka yerine koyamıyoruz. Dolayısıyla bu da kaynak azalmasına neden oluyor. Kendi şehrimiz içinde danışmanlık hizmeti verdiğimiz diğer illerde de bunu görüyoruz. Geçtiğimiz günlerde Yalova’ya gittiğimizde orada da aşırı derece de bir kaynak israfı olduğunu gördük. Bir hat yapılmış hattın yarısı yolda kayboluyor. Bu durumun değişmesi lazım. Maliyet çok yüksek değil. Çıkardığınız ve emek çektiğiniz suyun yanında maliyeti binde bir. Ama demek ki ‘Nasıl olsa bu iş yürüyor.’ diye önemsenmiyor.
B. Aydın: Kıymet bilip tasarruf etmezsek jeotermal kaynak yok olmaya karşı karşıya mı?
Y. Ulutürk: İşin doğrusu kaynak noktasında hazır keseden yiyiyoruz. Bundan 40 yıl önceki suları kullandığımıza göre bizde 20 yıldır şehir olarak bunu kullanmışız. Tasarruflu ve bilinçli kullanım olmazsa bu kaynağın yok olması tehdidi ile karşı karşıyayız. Bütün doğal kaynaklarda olduğu gibi jeotermal de daha önemli. Hiçbir kaynak sonsuz, sınırsız değil. Özellikle jeotermali siz kendi şartlarında döndürebiliyorsanız uzun ömürlü olabiliyor. Ama döndüremiyorsanız, yerine koyamıyorsanız mutlaka bu sorunlar yaşanacak.
B. Aydın: AFJET A.Ş yönetimi olarak hedeflerinize ulaştığınızı söylebilir misiniz?
Y. Ulutürk: Bu vesile ile bir kez daha söylemek istiyorum; Biz AFJET olarak bu işe başlarken 2010 yılında bir planlama yaptık. 20 bin konut ısıtacağız. Bunun yanında 10 bin yatak kapasitesine sahip otellere ısıtma ve kullanıma suyun vereceğiz dedik. Üç megawat elektrik üreteceğiz, 250 dönüm sera yapacağız şeklinde bir planlama ile işe koyulduk. Yusuf Ulutürk olarak bunun yüzde 99’nu gerçekleştirdim. 24 bin konut eşdeğeri ısıtma yapıyoruz. Özellikle kalorimetre kullanan abonelerin tasarrufları sayesinde bunu yapabildik. Şu anda oteller 7 bin 500 yatak kapasitesine ulaştı. Bunları tamaman ısıtabiliyoruz. Yine şu anda 200 dönüm sera ısıtıyoruz. Çok az bir kapasitemiz var. Emin olunsun ki onu da çok tedbirli kullanıyoruz. Üç megawat elektrik inşallah Eylül ayında devreye giriyor. Bunun da son aşaması. Ek olarak Türkiye’de ilk olarak 200 bin metrekarelik üniversite ısıtmasını yaptık. Bu sene çok düzgün ve kaliteli bir ısınma ile Kocatepe Üniversitesi yerleşkesinin tamamını ısıttık. Dolayısıyla biz merkeze yaptığımız projelendirmenin yüzde 99’na ulaştık. Projelendirme de öngördüğümüz senaryo, bunları yaptığımızda en az yüzde 50 reenjeksiyon yaparsak kaynak kendisini uzun süre götürüyordu. Biz yüzde 90’a yakın reenjeksiyon yapmayı başardık. Deyim yerinde ise kaynağı koklayarak kullandık.
B. Aydın: AFJET’in kendi sistemi dışında kaynak kurtarma ya da kontrolüne yönelik çalışmaları nelerdir? Gazlıgöl havzası bu çalışanın neresinde?
Y. Ulutürk: Son noktada yakaladığımız Gazlıgöl’le ilgili aşırı derece de sıkıntılar var. Gazlıgöl termalinin tarihçesi M.Ö Frigyalılar’a kadar dayanıyor. O dönemde Frigya Kralının kızının rahatsızlanması sonucu termal sudan şifa bulması gibi bir tarihçe malumdur. Ama kendi devletimizin kurulduğu tarihten bu tarafa vatandaşlarımız sağlık amacı ile bu suyu bir şekilde kullanmışlardır. Yusuf Ulutürk olarak ben ilk defa 1990 yılında Afyon’a geldiğimde Yüntaş’ın bulunduğu alanda küçük bir işletmesi, bir tane de kuyusu vardı. DSİ’ye geldiğimde orada kuyu açmakla görevliydim. Afyon’a ilk geldiğimde ilk işim orada oldu. Orada 80 metrede su çıkıyordu. DSİ olarak biz 80 metrelik yaptığımız artezyen çalışmasında su makinenin kule boyunu geçiyordu. Bu ne 110 metrelik bir artı değer anlamına gelir. Şu anda ise bizim pompalarımız 160 metrede çalışıyor. Zaten artezyenden kaybedince 180 metrede ulaşılıyor. Gazlıgöl’deki rezervuarın kalınlığı zaten maksimum 210 ile 250 metre arasıda. Bu 180-190 metresini bitirdiğiniz anlamına geliyor. Geriye kalmış 50 metre. Bu 50 metreyi vatandaşların çok dikkatli kullanmaları gerekiyor. Bu seviyeler 200 metrenin altına düşürüldüğünde ekonomik olarak çıkarcağınız pompa da Türkiye’de bulunmuyor, üretilmiyor.
B. Aydın: Gazlıgöl havzasında durum bu kadar vahim mi?
Y. Ulutürk: Buranın parasal değerine ince hesaplarına gerek yok. Mutlaka buradaki vatandaşların termal kaynağı çok dikkatli ve düzgün kullanmaları gerekiyor. Hoyratça kullanılmaması şart. Mutlaka kirlenmeye, kimyasal özellikleri değişmeyen bütün suları reenjekte ederek sisteme döndürmeleri gerekiyor. Burada kurduğumuz Afgazjet Şirketi şu anda kendi dağıtımını yaptığı özellikle Yaylabağı ve Gazlıgöl tarafında da başladık, kirlenmemiş dönen suyun tamamını reenjekte ederek su seviyelerini korumaya çalışıyor. Ama hala orada sisteme dahil olmayan sadece kendi kuyusunu hoyratça kullanan birçok tesis var. Şu anda Gazlıgöl’de böyle bir durum var. Bolvadin ilçesinde bu durum var. Biz Bolvadin Belediyesine tek elden su dağıtımına yönelik proje yaptık. Fakat burada sadece Bolvadin Belediyesi’nin tesisleri yok. Burada Büyükçobanlar var. 110 metrekarelik bir sera tesisi var. Yerel yönetimlerin termal kaynağın dikkatli kullanılması bilincini edinmeleri gerekli. Sandıklı’da bunun acilen yapılması gerekiyor. Yerel yönetimlere biz gerekli projeleri sunduk. Ama hayata geçirilmesinde tereddütler, bir yavaşlık var. Bu konu ile ilgili olan resmi kurumların konuya daha çok önem vererek sistemi zorlamaları gerekiyor. Suyun geriye dönüşü ve sistemin uzun süre devamı için buna mecburuz. Bence reenjeksiyon şartlarını oluşturmadan kuyunun işletime geçmemesi gerekiyor. Sert tedbirler uygulanmıyor. Mutlaka bu uygulanmalı.
B. Aydın: Özel kuyu sahiplerinin reenjeksiyon yani geri dönüşüme yönelik tavrı nedir?
Y. Ulutürk: Özel kuyu sahipleri reenjeksiyon yaptırmıyorlar. Hiç birisi şu anda doğru düzgün reenjeksiyon yapmıyorlar. Yapılmasına da çok önem vermiyorlar. Bu röportaj vesilesi ile devlet büyüklerimize sesleniyorum; Mutlaka bu kaynakların geriye döndürülmesi için bir çalışma yapılması gerekiyor bu birincisi. İkinci olarak Ömer-Gecek havzasında olsun Gazlıgöl havzasında olsun bu termal alanlarımızın koruma altına alınması şart. Buralarda yapılaşmanın yapılmaması gerekiyor. Para herşey değil. Şu anda İzmir Balçova’daki jeotermal alan zamanında korunmadığından sıkıntılar var. Buranın tamamına yapılaşmalar yapıldı. İzmir jeotermali kuyu yapmak istese orada kuyu açılacak yer yok. Çünkü her taraf inşaat olmuş. Şu anda orada konut ısıtmaya bile gerek yok. Belki yüz megawatlık elektrik üretimi yapılması yeterli. Fakat kuyu açılacak yer kalmamış. Aynı sıkıntı bizim özellikle Ömer-Gecek, Sandıklı’da ya da Gazlıgöl’deki havzalarda yaşamamız için mutlaka sahaların jeotermal saha olarak koruma altına alınmaları gerekiyor.
B. Aydın: Jeotermal sahalar nasıl korunmalı?
Y. Ulutürk: Bir diğer tehlikede jeotermal sahada yapılaşmaya izin verildiğinde örneğin ayna alanda bir tanesine 5 katlı inşaaya bir başkasına da 3 katlı inşaaya izin verdiniz. Orada su çekimi yapıldığında seviyelerde düşmeler oluyor. Bu düşüşlerde boşluklar sonucu basınç sıfıra iniyor. İleri de çökmeler meydana gelecek. Bu binaların da yıkılma riskleri var. Parasal değeri çok önemil değil. Bunun bir çerçeve içerisine alınıp bu alanlarda yapılaşma olmaması lazım. Yerel yöneticiler kadar vatandaşın da buna dikkat etmesi lazım. Para herşey değil başka şekilde de kazanabilirsiniz. Bir tesis yapıldığında kaynağın 200 metre ilerisinde yaparsanız birşey kaybetmezsiniz. Afyon zaten bu kaynağı farklı yere taşıyarak tesisleşme yapmış. Kütahya yolunda Güral Afyon Oteline kadar büyük bir otel zinciri var. Bunlar kaynak taşınarak besleniyor. Konut ısıtmasında da oradaki su taşınıyor. Tutup kaynağın başını satarsanız, bu alanları yapılaşmaya açarsanız burada da çok katlı yapılarla vatandaş zorlarsa yarın bu kaynak kullanılamaz hale gelir. Bu tesislerin hiçbiri verimli ve düzgün çalışamaz. Bundan dolayı mutlaka bu kaynaklarımızın koruma altına alınması gerekiyor.
B. Aydın: Jetormal alanda yapılaşma nasıl olmalı?
Y. Ulutürk: Jeotermal sahalarda çok büyük yapılaşmalarla kaynağı hor kullanacak, kullanımı ileride engelleyecek bir yapılaşma şekline asla izin verilmemesi gerekiyor. 2012 yılında bütüm kurumlara yazı yazdım. Örneğin termal sahadaki araziyi bir kurum 20 liraya satayım da vatandaş ne yaparsa yapsın anlayışı ile olaya bakmamalı. 20 liralık araziyi 50 liraya alan kişi yaptığı villayı 33 kişiye satarak kazanç çıkaracak. İstediği kadar su kullandırarak işin içinden çıkabilecek. Örneğini verdiğim bu durum ne devlet ne de kişi açısından karlı değil. Küçük hesapların koskoca bir tabii kaynağı yok etmesine izin vermemeliyiz.
B. Aydın: Termal kaynağın korunup, verimli kullanımı noktasında yasa uygulamasının gözden geçirilmesi gerekmiyor mu?
Y. Ulutürk: Yasa var ve koruyun diyor. Sıkıntı boyutu uygulama aşamasında. Termal alanların bakir kalmasını önemsemek zorundayız. Termal alanda yapılaşma çarpıklığı işi çığrından çıkarıyor. Bu sorun tek başına Afyon’un sorunu değil. Ama jeotermal kaynağı olan Afyon için de temel sorunlardan biri. Afyon’un handikabı zamanında projeyi kaynaktan taşıyarak yaymışız. Kişilere gidin nerede yaparsanız yapın ben size bu suyu vereceğim anlayışı ile hareket edilmiş. Bunun üzerine kaynakla ilgili farklı tasarruflar kullanılırsa bu yanlış olur. Şahıslar baki değil. Ben bugün varsam yarın yokum. Mühim olan kurumsallık ve sürdürülebilirliktir. Koruyup, kollamaya, verimli kullanmaya mecburuz. İlgili kurumların termal saha üzerinde çok basit şekilde düşünmeden, vatandaşlarımızın termal su kullanımını bilinçli yapmaları işin esasıdır. Daha az tüketerek sistemin kullanımı mühim. Şirket olarak biz vatandaştan daha az kullanımla tasarruf yapılmasıdır. “Ben satar geçerim. Gerisi beni ilgilendirmez.” anlayışı terk edilmeli. Evet belki şahısı ilgilendirmez ama tüm kamuyu ilgilendirecek bir durumdur bu. Termal sahada alan satıldıkça bence bu şehre ihanet edilmiş oluyor. >> Burcu AYDIN’ın Özel Röportajı