• Haberler
  • Genel
  • Mevlana'nın Adı Geçti Ama Mesnevi'de 'Çelebi' Yok! Panelde Dikkat Çeken Detay!

Mevlana'nın Adı Geçti Ama Mesnevi'de 'Çelebi' Yok! Panelde Dikkat Çeken Detay!

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Sultan Divani Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından 'Mevlana ve Çelebilik' paneli düzenlendi.

Erdal Akar Konferans Salonunda moderatörlüğünü Sultan Divani Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Öğretim Üyesi Ramazan Hüseyin Biçer’in yaptığı, Fen Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cüneyt Akın, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden Doç. Dr. Alper Günaydın ve Felsefe Bölümünden Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Fatih Ünal’ın konuşmacı olarak yer aldığı panele; akademik personel ve öğrenciler katıldı.

Panel, Devlet Konservatuvarı Öğr. Gör. Yunus Emre Uğur’un hazırladığı; Araştırma Görevlisi Ataberk Cingirt’in ney, Öğretim Görevlisi Dr. Özkan Özkoç’un ise kanun icra ettiği dinletiyle başladı. Panelde; “Çelebilik ve Afyonkarahisar’da Çelebiler” temalı sunumunu yapan Fen Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cüneyt Akın, çelebilik kavramının, tarihsel ve kültürel miras açısından önemli bir değer ifade ettiğini söyledi.Mevlana'nın Adı Geçti Ama Mesnevi'de 'Çelebi' Yok! Panelde Dikkat Çeken Detay!

Çelebi meşrep olmanın özendirilmesi, desteklenmesi, takdir edilmesi, teşvik edilmesi ve ödüllendirilmesi gerektiğini ifade eden Akın, “Hatta bu anlayışın sertifikalandırılması, kamusal alanlarda görünür kılınması ve toplum genelinde farkındalık oluşturacak şekilde yaygınlaştırılması gerektiği düşünülmektedir.” dedi.

Çelebi ifadesinin Osmanlı-Türk dünyasında uzun süre boyunca asil, zarif, görgülü, okumuş ve bilgili kimseler için kullanılan bir ünvan olduğunu dile getiren Akın,  “Bu kullanım yalnızca tarikat çevreleriyle sınırlı kalmamış; ilmiye ve kalemiye mensupları, divan şairleri ve genel olarak eğitimli zümreler arasında da yaygınlık kazanmıştır. Hatta erken Osmanlı döneminde şehzadeler için dahi çelebi ünvanının kullanıldığı görülmektedir. Yıldırım Bayezid’in oğulları ile I. Mehmed’in ‘çelebi’ lakabıyla anılması, bunun en somut örnekleri arasında yer almaktadır.” diye konuştu.

AFYONKARAHİSAR’DA KARAHİSAR MEVLEVİHANESİ VE TARİHÎ MİRASI ÖNE ÇIKIYOR

Çelebilik kavramının Afyonkarahisar özelinde yalnızca “nazik insan” tanımıyla değil; aynı zamanda dayanıklılık, vakur duruş ve yeniden toparlanma adabı gibi davranış kalıplarıyla da ilişkilendirildiğini söyleyen Akın, Afyonkarahisar’daki çelebilik hakkında şu bilgileri verdi:
“Afyon’daki Çelebiler söz konusu edildiğinde, isimler, görevler ve hatta kadın postnişin vekâletleri üzerinden Karahisar Mevlevihanesi’nin özgün bir konuma sahip olduğu görülmektedir. Bu Mevlevihane, Divâne Mehmet Çelebi’nin medfun bulunduğu bir merkez olarak bilinmektedir. Tarihî kayıtlarda dergâhın vakıflar ve köy gelirleriyle ekonomik açıdan güçlendiği; postnişin silsilesinin ve kurumsal yapısının yerel ekonomik altyapı ile yakından ilişkili olduğu açıkça izlenebilmektedir. Ayrıca, postnişinin küçük yaşta olması durumunda, Destina Hatun ve Güneş Hatun gibi kadınların vekâleten postnişinlik görevini üstlenmiş olmaları da kayıtlara yansımıştır. Çelebilik tarihinin çoğunlukla erkek soy çizgisi üzerinden anlatıldığı dikkate alındığında, Afyon örneği bu yönüyle istisnai ve dikkat çekici bir mahiyet arz etmektedir. Afyon Şer‘iyye Sicilleri’nde de çelebi ünvanının izlerine rastlanmaktadır. Çelebi ünvanının yalnızca tarikat mensubiyetini değil, aynı zamanda şehirli ve saygın bir sosyal kimliği de ifade ettiğini ortaya koymaktadır. Bu durum, Türk Diyanet Vakfı’nın sunduğu daha geniş çerçeveyle de uyumludur. Nitekim çelebi ünvanının şehirli halk arasında yaygınlaştığı, bazı şehirlerde ciddi oranlara ulaştığı görülmektedir. Edirne örneği de bu bağlamda dikkat çekicidir; burada da Çelebi ünvanı, yalnızca tasavvufî bir aidiyeti değil, şehirli, medeni ve görgülü bir davranış kalıbını temsil etmektedir. Karahisar Mevlevihanesi, 2008 yılında kapsamlı bir restorasyondan geçirilerek müze olarak düzenlenmiştir. Daha önce müze işlevi bulunmayan bu mekânda, günümüzde kültürel etkinlikler de düzenlenmekte; özellikle aşure dağıtımı gibi ritüellerle Mevlevî geleneğinin yaşayan boyutu ziyaretçilere aktarılmaktadır.”Mevlana'nın Adı Geçti Ama Mesnevi'de 'Çelebi' Yok! Panelde Dikkat Çeken Detay!

“ÇELEBİ, ALLAH’IN KULU DEMEK

Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alper Günaydın ise, “Tarihte ve Türk Kültüründe Çelebilik” sunumunu gerçekleştirdi. “Çelebi kelimesinin “Tanrı”, “Allah” ve “Rab” anlamlarında kullanılan “Çalap” kelimesinden türediğini belirtti.  Günaydın,  “Kelimenin sonundaki -i eki ise bir nispet ekidir ve ‘Çalap’a ait olan’, ‘Allah’a mensup olan’, ‘Allah’ın kulu’ anlamını ifade etmektedir. Bu yönüyle Çelebi kavramı, Arapçadaki ‘Rab’ ve ‘Rabbi’ ya da ‘Rabbânî’ kullanımına anlam bakımından oldukça yakındır. Dolayısıyla Çelebi, Türkçe karşılığıyla ‘Rabbe ait olan’, ‘ilahi olana nispet edilen’ bir kimliği ifade etmektedir.” ifadelerini kullandı.

ÇELEBİ ÜNVANI İLK OSMANLI DEVLETİNDE KULLANILDI

Çelebi kelimesinin tarihsel süreçte ilk olarak Osmanlı Devletinin kuruluş ve erken dönemlerinde şehzadeler için kullanıldığı söyleyen Günaydın, “Yıldırım Bayezid’in oğulları olan İsa Çelebi, Musa Çelebi, Süleyman Çelebi ve Mehmet Çelebi bu durumun açık örnekleridir. Nitekim Fetret Devri’nden sonra devleti yeniden toparlayan I. Mehmet de tarih literatüründe ‘Çelebi Sultan Mehmet’ olarak anılmaktadır. Bu bağlamda çelebi ünvanı, yalnızca bir şehzadelik ve asalet göstergesi değil; aynı zamanda okumuş, yazmış, bilgili ve yönetme ehliyetine sahip bir şahsiyeti ifade eden bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.” dedi.

“TASAVVUF GELENEĞİNDE ÇELEBİ ÜNVANI SOY VE MANEVÎ TEMSİL ANLAMI TAŞIYOR”

Mevlevîlik geleneğinde, Hz. Mevlânâ’nın soyundan gelen erkek çocuklara ve torunlara “çelebi” ünvanlarının kullanıldığını kaydeden Günaydın, “Bu kullanım, soy bağına dayalı bir manevî ve kurumsal temsil anlamı taşımaktadır. Benzer bir durum Bektaşîlikte de mevcuttur. Bektaşîlikte, Hacı Bektaş Veli’nin soyundan geldiğine inanılan kola ‘Çelebiyân Kolu’ veya kısaca ‘Çelebiler’ adı verilmektedir. Bu noktada Bektaşî geleneği içinde bilinen ‘bel evladı’ ve ‘yol evladı’ ayrımı önem kazanmaktadır. Çelebiler, Hacı Bektaş Veli’nin bel evladı olduğunu iddia eden ve bu soy bağı üzerinden meşruiyet kuran grubu temsil etmektedir.” diye konuştu.

“MESNEVİ’DE “ÇELEBİ” KAVRAMI DOĞRUDAN YER ALMIYOR”

“Mesnevi’de Çelebiliğin İzleri” konulu sunumunu yapan Felsefe Bölümünden Dr. Öğretim. Üyesi Mehmet Fatih Ünal ise Mesnevî’de, çelebi kelimesinin doğrudan kullanılmadığını kaydetti. Ünal, “Mevlânâ’nın diğer eserlerinde bu kelimenin geçip geçmediği hususunda ise kesin bir şey söylemek zordur. Bildiğim kadarıyla Mesnevî’de bu kavram açık biçimde yer almamaktadır. Divan’da ya da diğer eserlerde gözden kaçan bir kullanım olabilir; ancak bu konuda kesin konuşamam. Ayrıca Mevlânâ ile Mevlevîliği doğrudan özdeşleştirmediğimi de özellikle belirtmek isterim. Çelebi ünvanı Mevlevîlikte kullanılmıştır; ancak bu, Mevlânâ’nın bizzat kavramsallaştırdığı bir ifade değildir.” dedi.

“ÇELEBİLİK, SOSYAL BİR KİMLİKTEN ÇOK DAHA DERİN BİR KAVRAMSAL ZEMİNE SAHİP”

Çelebilik kavramının iki temel düzlemde ele alınması gerektiğini ifade eden Ünal, “Bunlardan ilki, sosyal hayatta karşımıza çıkan, görünür ve tarihsel olarak kurumsallaşmış çelebiliktir. Çelebiliğin toplum içinde bir davranış kalıbı ve hatta zamanla bir sosyal sınıf haline gelmiş biçimini ifade eder. Ancak bunun yanında, çelebiliğin arka planını oluşturan felsefî ve kavramsal bir zemin bulunmaktadır. Kanaatimce bu iki düzlemi birbirinden ayırmak gerekir. Zira sosyal hayatta ortaya çıkan çelebilik, bu derin kavramsal arka plandan beslenerek şekillenmiş bir müessese görünümündedir. Tarihsel süreçte çelebilik, belirli bir zümreyi tanımlayan bir forma bürünmüş olabilir; ancak Mesnevi’de ve çelebiliğin ruhunu oluşturan diğer eserlerde durum bu şekilde değildir.” şeklinde konuştu.

Panel, soru cevap bölümün ardından sona erdi.

Kocatepe Gazetesi - Bizi Sosyal Medyada Takip Edin!

Bakmadan Geçme