• Haberler
  • Genel
  • Osmanlıda İlk Hekimlikten Paşalığa Yükselen Adam

Osmanlıda İlk Hekimlikten Paşalığa Yükselen Adam

Hekimlikten paşalığa ,paşalıktan korgeneralliğe, korgenerallikten deyime giden bir hayat, Marko Apostolidis'in ilginç hayat hikayesi.

MARKO PAŞA: OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN İLK KORGENERAL HEKİMİ VE “DERDİNİ MARKO PAŞA’YA ANLAT” METAFORU

Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli figürlerinden biri olan Marko Paşa, asıl adıyla Marko Apostolidis, aynı zamanda tarihe, halk arasında hak hukuk anlayışının simgesi haline gelen bir metaforla geçmiştir. 14 Mart 1827’de, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk tıp okulu olan Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de eğitim almaya başlayan Marko Paşa, 1851 yılında mezuniyetinin ardından cerrahi kliniği şefliğine atanmış, kısa süre sonra Osmanlı ordusunda ilk korgeneral olan hekim unvanını kazanmıştır. Ayrıca, 1868’de kurduğu Hilâl-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay Derneği) ile de toplumsal alanda önemli bir figür olarak kabul edilmiştir. Sultan Abdülaziz tarafından saray hekimbaşılığına atanmış, daha sonra ise Sultan Abdülhamid tarafından Meclis-i Ayan üyeliğine getirilmiştir.

Marko Paşa, hastalarını sabırla dinleyen, uzun sohbetlerle şikayetleri anlamaya çalışan bir hekim olarak tanınırdı. Ancak, ona bir derdini anlatmak oldukça zorlu bir deneyimdi. Hastalarının şikayetlerini dinlerken, her defasında Rum şivesiyle "Anladık, ama ne?" demesi, hasta için her şeyin anlamsız olduğu hissini yaratırdı. Bu, zamanla halk arasında "derdini Marko Paşa'ya anlat" şeklinde bir deyime dönüşmüş ve metafor olarak kullanılmaya başlanmıştır. Marko Paşa'nın bu tavrı, aslında halkın karşılaştığı çaresizlik ve yalnızlıkla özdeşleşmiş, kişilerin adalet ve hukuk arayışlarında karşılaştıkları engellerin simgesi haline gelmiştir.

Osmanlıda İlk Hekimlikten Paşalığa Yükselen Adam

AZİZ NESİN VE "MARKO PAŞA" DERGİSİ: HUKUKSUZLUĞUN YANSIMASI

Aziz Nesin, Marko Paşa deyimini ve metaforunu, toplumsal eleştirisinin bir aracı olarak kullanarak 1946’da çıkarılan Marko Paşa mizah dergisine isim olarak vermiştir. Dergi, toplumsal sorunlara eleştirel bir bakış açısı getirmeyi amaçlayarak, halkın içinde bulunduğu zorlukları ve hukuksuzlukları mizahi bir dille dile getirmiştir. Ancak derginin ortaya koyduğu eleştiriler, dönemin yönetici sınıfının öfkesine yol açmış ve dergiye birçok dava açılmasına, sonuç olarak da derginin kapatılmasına neden olmuştur.

Bu süreç, hem Aziz Nesin’in hem de diğer yazarların, özgürlüklerini kısıtlayan baskılarla karşılaşmasına yol açmış, ancak nesiller boyu süren hukuksuzluklara karşı gösterilen direnç, yalnızca derginin değil, aynı zamanda onun yarattığı sembolün de uzun süreli bir halk mücadelesi haline gelmesine neden olmuştur. Hükümetin baskılarıyla kapatılan Marko Paşa dergisi, bir simgeye dönüşmüş ve sanatçılar tarafından her defasında farklı isimlerle, çeşitli engellemelerle yeniden yayınlanmaya çalışılmıştır. Bu süreçte, derginin her yeni ismi, hükümetin baskıları karşısında halkın sesini duyurmaya yönelik bir başkaldırı olmuş ve bu mücadele halkın hukuksuzlukla yüzleşmesini sağlayan önemli bir kültürel sembol haline gelmiştir.

HUKUKTA MASUMİYET KARİNESİ: İNSAN HAKLARI VE ADALETİN TEZATLARI

Hukukun temel ilkelerinden biri, masumiyet karinesidir. Bu ilkeye göre, bir kişi suçlu kabul edilmeden önce, suçluluğu ispat edilene kadar masum sayılır. Ancak, tarih boyunca, özellikle darbe dönemlerinde ve sıkıyönetim uygulamalarında, bu ilke sürekli olarak ihlal edilmiştir. Çağdaş hukuk anlayışı, suçluların cezalandırılmasından önce, henüz suçlu olduğu kanıtlanmamış kişilerin korunmasını savunur. "Masumun kılına dokunmaktansa, 1000 suçlu serbest kalsın" anlayışı, masumiyet karinesinin korunmasını ve devletin gücünün kötüye kullanılmamasını savunur.

Ancak yakın dönemde yaşanılan darbeler ve OHAL uygulamaları, bu temel ilkenin nasıl ihlal edildiğini gözler önüne sermektedir. Özellikle 15 Temmuz darbesi sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ve Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile 132 bin tedbir, 125 bin kamudan ihraç, 283 bin gözaltı ve 95 bin tutuklama gerçekleştirilmiştir. Bu süreçte, hukuksuz gözaltılar, keyfi tutuklamalar ve kişisel özgürlüklerin kısıtlanması, masumiyet karinesinin ihlal edilmesine yol açmıştır. Bu durum, halkın adalet arayışında daha fazla umutsuzluğa ve çaresizliğe yol açmış, adaletin temel ilkelerinin yok sayıldığı bir dönemin başlangıcını oluşturmuştur.

ADALETİN YIKILIŞI: AMALRİC’İN MANTIĞI VE HUKUKTA DÖNÜŞÜM

Tarihsel örneklerden biri de, 1209’da başlayan Kathar Katliamı’dır. Haçlılar, Katharları öldürürken, onların kimliklerini ayırt etmekte zorlanmış, yerel halkla karışarak bir çözüm aramışlardır. Ancak Haçlı komutanı Arnaud Amalric’in söylediği “Herkesi öldürün! Tanrı, hangisinin günahkar olduğunu kendisi seçsin!” sözü, adaletin ne kadar yozlaşmış olduğunu gözler önüne serer. Aynı mantık, günümüzdeki hukuksuzlukları da simgeler. 12 Eylül darbesi gibi olaylarda, insanların suçlu olup olmadığına bakılmadan, herkese aynı muamele yapılmış ve suçsuz insanlar haksız yere cezalandırılmıştır.

Günümüzde, çağdaş hukuk anlayışından geleneksel hukuka geçişin yaşandığına şahit olmaktayız. Artık suçluların cezası, adaletin sağlanması adına değil, masumların hayatlarını zindan etmek adına verilmektedir. Amalric’in anlayışının yeniden hakim olduğu bir dönemde, adaletin temel ilkelerinin altı oyulmuş ve toplumsal huzursuzluk artmıştır. Bu, sadece adaletin değil, aynı zamanda hukukun kendisinin de yozlaştığı bir dönemin başlangıcıdır.

HUKUKUN TEMEL İLKELERİNİN KORUMALI OLMASI GEREKEN DEĞERİ

Marko Paşa'nın deyimi, sadece bir tıp tarihinin ötesine geçmiş, toplumsal hukuksuzluğu ve adaletsizliği simgeleyen bir metafor olmuştur. Aziz Nesin ve arkadaşlarının Marko Paşa dergisiyle, hukuksuzluklara karşı verdikleri mücadele, bu metaforu daha da güçlendirmiştir. Ancak, hukukun temellerine yapılan bu müdahaleler, toplumsal adaletin çökmesine yol açmaktadır. Hukukun evrensel normlarının savunulması, masumiyet karinesinin korunması ve adaletin sağlanması için tüm toplumsal kesimlerin bir araya gelerek, bu ilkeleri savunması gerekmektedir.

Hipokrat’ın, “Adaleti sağla, ama önce zarar verme” şeklindeki öğüdü, hukukun temel bir prensibi olarak hayata geçirilmelidir. Ancak bu anlayışa sahip bir hukuk sistemi, masumları korurken suçluların da cezalarını adil bir şekilde vermelidir. Aksi takdirde, Marko Paşa'nın metaforunda olduğu gibi, adaletin sesini duyuracak, sorunlara çözüm üretecek kimse kalmaz. Bu da toplumsal adaletin sona erdiği anlamına gelir.
 

Kocatepe Gazetesi - Bizi Sosyal Medyada Takip Edin!

Bakmadan Geçme