Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

“Peygamberimizin Hira dağındaki örnek davranışı Ramazan’dır”

Bu haberin fotoğrafı yok
"Peygamberimizin Hira dağındaki örnek davranışı Ramazan'dır"

AKÜ İslami İlimler Fakültesi’nden Araştırma Görevlisi Enes Taş, “Manevi Hayatımızda Ramazan” başlıklı konuşmasında Hz. Peygamberin Hira dağında müminlere örnek olan davranışının aslında Ramazan olduğunu söyledi. Taş, Ramazan’da kulların Hira mağarasında ki Peygamber gibi bedeni kontrol edip, zayıflatıp, beden yetilerini dizginleyerek, aklı, tefekkürü, marifetullah üzerine düşünmeyi arttırması gerektiği belirtti

Ensar Vakfı Şubesi’nin bu yıl üçüncüsünü düzenlediği Ramazan’da İkindi Sohbetlerinin üçüncü konuşmacısı Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) İslami İlimler Fakültesi’nden Araştırma Görevlisi Enes Taş oldu. Taş, 20 Haziran Cumartesi akşamı “Manevi Hayatımızda Ramazan” başlığında konuştu. Programın sunumunu Ensar Vakfı Şubesi Yönetim Kurulu Üyelerinden Prof. Dr. Mustafa Güler yaptı. Sohbet öncesi Süleyman Bircan tarafından Kuran-ı Kerim tilaveti gerçekleştirildi.
ORUÇ VE RAMAZAN TEFEKKÜR DEMEK
Yağışlı havaya rağmen yoğun katılımın gerçekleştiği sohbet programının sunumunu Ensar Vakfı Şube Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Güler yaptı. Güler, Allah’ın rahmetinin sohbet başlangıcına rast geldiğini belirtti. AKÜ İslami İlimler Fakültesi’nden Araştırma Görevlisi Enes Taş, Ramazan gibi mübarek bir ayda inananları biraraya getiren Allah’a hamd ederek konuşmasına başladı. Taş, manevi hayatta Ramazan’dan söz etmekle birlikte orucun ve Ramazan ayının tefekkür açısından İslam dünyasında, ulemanın ve İslam Alimlerinin, muhaddislerin, fukahanın, mütekelliminin tefekkürle Ramazan üzerinde durduklarını anlattı.
ORUCUN BATINI KADAR AHKAMI DA ÖNEMLİ
AKÜ İslami İlimler Fakültesi’nden Araştırma Görevlisi Enes Taş, sohbet program değerlendirmesinde fıkıhçıların orucun ahkamından söz edeceklerini, kendisinin de felsefeci olarak orucun esrarından bahsetmek istediğini belirtti. Oruçla ilgili olarak ahkamın dışında batınından da bahsetmek istediğini aktaran Taş; “Kavramsal çerçeveyi çizmek adına bir kaç hususa değinmem gerekiyor. Öncelikle insan diye başlamamız gerekli. İnsanı bizim ilmi geleneğimizle klasik psikolojide ki insanı yetileri ve kuvveleriyle yerli yerine koymamız gerekiyor. Böylece orucun önemi açık olarak ortaya çıkacaktır. Ya da anlatmaya çalıştığım mevzu biraz daha anlaşılır olacaktır. Klasik psikoloji derken bizim geleneğimiz de ilmul nefs geleneksel nefs anlayışında insana her zaman üç yeti atfedilir diye söylerim. Bu konuşmam da onu kısaltarak iki diyeceğim. Üç yetinin ikisini bir başlık altında toplayabiliriz.” dedi.
NEFS ÜÇ BOYUTTA ELE ALINIR
Klasik psikoloji de insanın iki yetiye sahip kabul edildiğini aktaran Enes Taş, bu iki yeti basit olarak kuvveyi akıle, akleden kuvve ve kuvveyi amile olarak eyleyen, eylemde bulunan yeti şeklinde ikiye ayırmanın mümkün olduğunu söyledi. Eylem denilen kuvvenin kendi içerisinde isteme, arzu ve reddetme, öfke olarak tekrar ikiye ayrıldığını kaydeden Taş; “Bu bakımdan insanın üç temel yetisi var. Birincisi arzu-isteme, ikincisi öfke-reddetme, kabul etmeme ya da kaçınma diyebiliriz. Kaçmak ve kaçınmak bir eylemdir. Üçüncüsü ise bunlardan farklı olarak nazardır. Akıl düşünme yetisidir. Bu tasnifte bu nefs anlayışında geleneksel sistem içerisinde nefs üç boyutlu olarak ele alınıyor. Bu üç boyutta bitkisel nefs dediğimiz bitkilere has, hayvani nefs dediğimiz kaba hayvanlara has nefs ve insanlara has natık nefs düşündüren nefs sözkonusudur. Bu üçlü tasnifte aslında her nefs hayvani ve insani nefs bir altta ki nefsin yetilerine sahiptir. Bitkilerde ki nefs his ve duyu sahibi değil. Harekette yok sadece büyüme ve üreme gücüne sahip. Bunun bir üzerinde ki hayvani nefs bitkisel nefsin bu özelliklerine sahip. Artı olarak his, duyu, idrak ve hareket sahibi. Eylemde bulunabiliyor. Bunun üzerine de insani nefsi koyuyoruz. Kamil olan kemal olan eşrefi maluk olan insani nefs natık nefs. İki nefsten artısı düşünmedir.” diye konuştu.
ARZU VE ÖFKE KONTROL ALTINDA KALIR
AKÜ İslami İlimler Fakültesi’nden Araştırma Görevlisi Enes Taş, oruç tutuluduğunda kişinin neyi tuttuğunu sordu. En temel sorunun burada ortaya çıktığına temas eden Taş; “Cevap olarak klasik psikolojide şu cevabı buluyoruz. Saydığımız yetilerden kuvveyi şeheviyeyi ve kuvveyi gadabiyeyi tutuyoruz. Oruç bize yemeden, içmeden uzak durmamızı, mübaşeretten uzak durmamızı artı öfkelenmememizi, kendimizi kontrol etmemizi bunları da öğütlüyor. Bunları zorunlu tutuyor. Bu durumda bir ikinci soru akla geliyor. Biz Ramazan ayında bir ay boyunca kuvveyi şeheviye dediğimiz arzu gücümüzü ve kuvveyi gadabiye dediğimiz öfke kontrolümüzü niçin yapıyoruz? Niçin bu iki kuvveyi durduruyoruz? Bir yıl boyunca aktif olan bu iki kuvve niçin Ramazan ayında durdurulması isteniyor? Bu da genelde zihin aldatmaca yaparak bizi kuvve ile ilgili düşünmeye sevk ettiğinde hemen cevap olarak aklımıza yıllardır çokça duyduğumuz çeşitli nedenler geliyor. Mesela basit ve hiç kabul edilmeyecek neden fakirlerin halinden anlamak için oruç tutulduğudur. Bu çokça zikredilen bir cevaptır. Aslında çok tutarlı bir cevap değildir. Akşamları iftar sofrasına oturup yemek yiyen insanlar olarak yaptığımız perhizle fakirlerin halini pek anlayamayız.” şeklinde konuştu.
CEVAP 3 YETİ DE GİZLİ
Sadece oruç tutarak fakirlerin hali anlaşılsaydı fakirlerin oruçtan muaf tutulması gerektiğini söyleyen Enes Taş, yiyecek, içecek bulamayan Müslümanlar’a Allah’ın tıpkı zekat ve hac ibadetlerinde yaptığı üzere imkan bulumayanlara oruç tutmayın diyebileceğini kaydetti. Oruç ibadetinde fakirlerin de o daire içerisinde kaldığını söyleyen Taş; “Orucun farz yazılanlar arasında fakirlerde var. Bu durumda cevap aslında biraz daha gizlenmiş bir tarafta üçüncü yeti de gizlidir. Bu yeti nedir? Kuvveyi nutkiye? Düşünme yetisidir. Bunda cevabı ararsak daha mantıklı bir sonuca ulaşabiliyoruz. Çünkü sistem bu nefs teorisi içerisinde kuvveyi şeheviye, kuvveyi gadabiye ve kuvveyi nutkiye olmak üzere bunlardan hangisi faalse diğeri pasif kullanılamaz halde kalıyor. Ulemanın açıklamalarından bunun böyle olduğunu biliyoruz.” ifadelerini kullandı.
RESULULLAH’IN HİRA
SÜRECİ BAŞLICA ÖRNEKTİR
Enes Taş, yemekle, içmekle geçirilen 11 ay sonrası bir ayı isteme ve arzu gücünün ciddi derece de doyurulup, duyusal idrak üzerinde algının tamamen kişinin kendisi dışına çevirdiği sürecin ardından Allah-u Teala’nın kullarından bir aylığına da olsa kendilerine dönüş beklediğini belirtti. Taş: “Allah-u Teala bir ayda olsa kullarına kendilerin dönüp yeme içme yetilerini dizginle. İslam literatüründe, dini kaynaklarda genelde nefsi emmare diye kast edilen birinci düzeyde ki dizginlenip terbiye edilmesi gereken nefsin dizginlenmesi esastır. Dizginleme örneği Hz. Peygamberin (SAV) Hira mağarasında ki sürecidir. Bu yüzden genellikle Siyer kitapları ya da İslam tarihi ile ilgili eserler kaleme alırken hali ile devlet nimazı açısından İslam tarihini ele almak gerekir. Bu sistemde Mekke ve Medine olarak iki düzeyde ele alıyoruz. Mekke ve Medine dönemi öncesine aslında Peygamberimizin (SAV) Hira dönemi de eklenebilir. Hira mağarasına O’nu götüren süreç, Hira mağarasından döndükten sonraki süreç. Özellikle de mağara da yaşadığı süreç. Çünkü Hz. Peygamber (SAV) Hira mağarasında yemeden, içmeden kendisini kesiyordu. Uzunca tefekkür ediyor, bedeni zayıf düşmüş bir halde Hira mağarasında Rabbini düşünüyor, ya da insanlığın, Mekke’nin içerisinde bulunduğu buhranı tefekkür ediyordu.” ifadelerine yer verdi.
DÜŞÜNME ÇEŞMESİNİ ARADA AÇMAK GEREK
Hz. Peygamberin (SAV) Hira dağında müminlere örnek olan davranışının aslında Ramazan olduğuna vurgu yapan Enes Taş, Ramazan’da kulların Hira mağarasında ki Peygamber gibi bedeni kontrol ederek, zayıflatarak, bedenin yetilerini dizginleyerek, aklı, tefekkürü, marifetullah üzerine düşünmeyi arttırmak gerektiğini söyledi. Taş şunları söyledi: “Takdir edileceği üzere Hz. Peygamber (SAV) gibi bedenin yetilerini dizginleyerek, aklı, tefekkürü, marifetullah üzerine düşünmeyi arttırmak çok kolay birşey değildir. Çünkü bir geleneğin yaşadığımız süreçte Ramazan’a yüklediği rol, tefekkür noktasında kendisini zorlamamış ve akli yetilerine en azından çeşmeyi arada bir açmak bakımından da olsa açmamış kişi Ramazan’da bedenine gem vurup aç bıraktığında, düşünme gücünü harekete geçirmek için çeşmeyi açtığında çeşme öksürecektir. Bizde o öksürme, Ramazan’da ikindi olunca ağırlık çökmesi, işlerin ertelenmesi şeklinde ortaya çıkıyor. Halbuki Ramazan en aktif olmamız gereken dönemdir. Halbuki biz Ramazan’da düşünsel olarak bile işimiz kitap okumak ya da tefekkür etmek olduğunda bile işler ya iftar ya da Ramazan sonrasına erteleniyor. Zihnin bir idman ve eğitimden geçmesi gerekir. Eğer bu eğitim olmazsa bizim Ramazan’da yaşadığımız yoksunluk halidir. Yani yeme içme gitti tabiri caiz ise kurumuş bir halde yafa portakalı gibi iftarı bekliyoruz.”
ORUÇ AÇILIRKEN DE KUL KENDİSİNİ TUTMALI
Sahurdan iftar sürecine kadar çekilen ok sonrası iftarda ne kadar yiyecek tüketileceği gibi bir denemeye kalkışıldığına dikkat çeken Enes Taş, oysa Ramazan’da iftar anında oruç açılırken bile kulun kendisini tutmasının önemli olduğunu belirtti. Taş şöyle konuştu: “Oruç açılırken kişi kendisini tutamıyorsa zaten sabahtan akşama kadar aç kalmanın pek bir manası olmuyor. Çünkü Allah bizim nasıl aç kaldığımıza, ne kadar saat aç kaldığımıza, ne şekilde aç kaldığımıza bakmayacak. Orucumuzu nasıl açtığımıza bakacak. O noktada kontrolü kaybedip mükellef sofralara oturuyorsak durum değişir. İslam geleneğinde sofra da israfın olmadığı yani birden çok çeşide yer yoktur. Bir durum hariç o da misafir ağırlamaktır. Misafirin olduğu sofrada çeşit fazlalığı israf değil. Ama iftar sofraları için böyle bir kayıt yok. Aslında iftar sofralarımız da bizim normal zamanlarda ki gibi abartmadan sofralarımızı kurmayılız. Fakat biz Müslümanlar olarak biz kendimizi kontrol etmekte zorlanıyoruz.”
RAMAZAN’DA DÜŞÜNMEK
BİR İÇ KONUŞMA
Kamusal alanda da dini göstermek adına kurumların beş yıldızlı otellerde iftarlar tertiplediğini belirten Enes Taş, eleştiriler sonucu son yıllarda bu durumun biraz da olsa azaldığını kaydetti. Dinin kamusal alanda ki görüntüsünü görebilmek adına zengin sofralar kurmanın Ramazan’ın maneviyatına tecavüz etmek anlamına geldiğinden yakınan Taş; “Ramazan’da nefs terbiyesi adına kuvveyi şeheviye yani şehvet gücü ve öfke gücünü kontrol altına alıp, akıl nutuk dediğimiz gelenekte konuşmakla aynı anlama geliyor. Nazar ve nutku dahili ve nutku harici diyerek ikiye ayrılıyor. Düşünmeye iç konuşma, dışırada ki insanlarla konuşmaya da dış konuşma deniliyor. Bu noktada Ramazan’da düşünmenin bir iç konuşma olduğunu gördüğümüz zaman Ramazanla ilgili bir üçüncü şey daha aklımıza gelmeli. O da aslında Ramazan konuşmanın da azaltılması demektir. Hz. Meryem’in Kuran-ı Kerim de hatırlanacağı üzere susma orucu tutması gibi. Dış konuşmayı durduramazsak sohbet halinde düşünmek mümkün değil. İç konuşmayı harekete geçirebilmek için dış konuşmayı da durdurmamız gerekiyor.” Sohbet sorucu cevap bölümü ile tamamlandı. >> Burcu AYDIN’ın haberi