• Haberler
  • Kültür Sanat
  • Prof. Kemikli'den Afyon Tanımlaması: İstanbul Yedilerin Şehri ise Afyon da Üçlerin Şehri

Prof. Kemikli'den Afyon Tanımlaması: İstanbul Yedilerin Şehri ise Afyon da Üçlerin Şehri

Tanınmış akademisyen, şair ve yazarlardan Prof. Dr. Bilal Kemikli Afyonkarahisar'daki gözlemlerine anlatan muhteşem bir yazı kaleme aldı.

Afyonkarahisar'ın “Üç tepeli şehir” olarak tanımlayan Prof. Dr. Bilal Kemikli, “İstanbul yedilerin şehriyse, deyin ki burası da üçlerin şehri” nitelemesinde bulundu.

Prof. Kemikli'den Afyon Tanımlaması: İstanbul Yedilerin Şehri ise Afyon da Üçlerin Şehri

Afyonkarahisar'ın manevi şahsiyetlerinden bahseden Prof. Dr. Bilal Kemikli, Afyonkarahisar'ın manevi sırları ile birlikte doğal güzelliklerine de dikkat çekti.

Prof. Dr. Bilal Kemikli, www.iyibilgi.com isimli internet sitesinde yer alan yazısında şu konulara değindi:

Üç tepeli şehirde bir günlük seyran

Dağların eteğine yerleşmiş şehirleri seviyorum. Nazlı bir gelin gibidir dağlar, eteğine konmuş şehir ise, bir yanıyla o nazlı geline meftun damat, öteki yanıyla da o nazlı gelinin biricik yavrusu…

Böyle tahayyül ederim.

Dağa yaslanan şehir, vadiyi temaşa eder. Bir yandan yaslandığı o anaç kuvvetin şefkat ve merhametiyle adeta lebaleb huzur doludur, güvendedir; öte yandan eteğinden tutunduğu ay parçası güzelin nazı ve edasııyla mesttir, coşkundur. Bu huzur, bu güven, bu mestlik ve bu coşkuyla şehir vadiyi temaşa eder.

Ben temaşa eden şehirleri seviyorum… Şöyle uzun uzun bakan şehirleri.

Şimdi akıl ırmağından teker teker akıverdi dağların eteğine yaslanmış şehirler… Bursa, Üsküp, Maraş, Tire, Kütahya, Şeki ve diğerleri… Hele hele Bursa’yı, Üsküp’ü daha mı çok seviyorum? Belki de; ama artık vadiyi seyreden Bursa yok. Çünkü artık, o eski seyahatnamelerde ve hatıralarda anlatılan, gravürlerde resmedilen vadi yok. Hele o Üsküp’ün nehir boyunca görgüsüzce inşa edilen ve her seferinde burası “bizimdir” mesajını vermeye özen gösteren devasa yeni binalar ve heykeller yok mu? Maalesef şovenist yaklaşım, şehri talan etmiş.

Sevgi böyle bir şey… İnsanın sevmesi demek, sevilmesi demek olduğu gibi, üzülmesi de demektir. Üzülüyorum, sevdiğim şehirlerin talan edilmesine.

Bazı şehirler de var; içinden tepeler geçer… Adeta tepelerin çocuğu şehirlerdir bunlar. Şimdi hemen hatırınıza, yedi tepeli İstanbul gelmiş olmalı. İstanbul, yedilerin şehri; nice âşıkları barındırdı kucağında. Âşıklar şehri… Lakin plazalar gökdelenler arasında o yedi tepe de kaybolup gitti. Demek ki, âşıklar kadar şakilerin de şehriymiş. Âşıklar kadar, arifler kadar ham ervahların da, nâdânın da şehri. Fakat yine de sevilen, içinden deniz geçen uçsuz bucaksız şehir.

Bir şehir var ki, tepelerine el değmemiş. Şehrin orta yerinde, adeta birer âlem gibi duran tepelerin arasında sırlanan şehir. Üç tepesi var… İstanbul yedilerin şehriyse, deyin ki burası da üçlerin şehri. Gelin görün ki, sakinleri tarafından bile henüz keşfedilemeyen, öyle sadece içinde yaşanılan ve fakat anlamlandırılamayan şehir.

Ben bu şehre garip şehir dedim… Garip ve üçlerin şehri! Siz ne derseniz deyin; ama yolunuzu bir gün bu şehre düşürün; sıcak sularında sağlık bulun, ekmek kadayıfından tadın, sokaklarında deli divane olup Sultan Divanî’yi, İğde Dede’yi, Devâ Dede’yi, Merd-i Yek Sultan’ı, Niyazî-i Mısrî’nin yoldaşı Askerî’yi arayın.

Şimdi nerede bu şehir diyenler olacaktır? Batı Anadolu’da… Yolunuz İstanbul’dan güneye doğru seyrederken, hemen oracıkta kavşakta sizi bekleyen AVM’lere takılmadan bir koşu uğrayıp sokaklarını tavaf edeceğiniz bir şehir. Neresi mi? Afyon’dan bahsediyorum gayet tabi, nam-ı diğer Afyonkarahisar’ı. Daha da eskilerin deyimiyle Karahisar’ı…

Afyon üç tepeli şehirdir: Karahisar, oracıkta; şehrin tam da orta yerinde… “Karahisar Kalesi yıkılır gelir…” türküsüyle çıkın şöyle, oradan Kocatepe’ye doğru nazar edin. Sonra Sarıkız’a bakın. Sarıkız tepesinin bir efsanesi var mı? Bir türküsü? Bilemiyorum; ama bir hikâyesi olmalı. Belki bir bilenle karşılaşır, Sarıkız’ın hikâyesini dinleriz. Geriye dönün, şöyle Kıble cenahına, işte orada Hıdırlık. Hıdırlık tepesinden aşağı gelen Hızır mı? Bilemeyiz; ama kadim şehirlerimizdeki Hıdırlık tepeleri, Kütahya, Safranbolu ve diğerlerinde olduğu gibi, Bayram namazları kılınan, yağmur duasına çıkılan tepelerdir. Rahmet niyazıyla şehirli oraya çıkar, el açar. Şimdi kaç Afyonlu, taşını toprağını paraya tahvil ettikleri bu şehrin Hıdırlık tepesinden haberdardır, bilmem. Yalnız şunu bilirim: Yağmur duasını unuttuk!

Aklımızı ve gönlümüzü işgal eden sorularla yüklüyüz. Bu yükle şehrin sokaklarında seyrandayız. Yolumuz Ulucami’ye, kırk âhînin kırk direkli camisine düşüyor. Orada Müftü Çil Hafız Ali Rıza Efendi’nin sırlandığını öğreniyoruz. “Beni mabede gelenlerin ayakaltına defnedin!” diye vasiyet eden Ali Rıza Efendi, bizi derin düşüncelere gark ediyor. Ne var ki, hazırlıksız gelmişiz, elimizde H. Fikri Yazıcıoğlu’nun Afyon Evliyaları ve İlim Adamları adlı kitabı yok; sadece dostlara, “bunun benzerini İran’da da görmüştüm” diyorum. Allame Tabatabaî’nin Tuğrul Beyin ayakucunda öylece sırlandığı mekân aklıma geliyor. Dualarla ayrılıyoruz…

Askerî’ye Ahmed-i Turan’a ve diğer yârâna selam verip Sulta Divânî’nin huzuruna, Mevlevihane’ye geliyoruz. Burayı korumuş belediye; ne var ki, hücrelere ve türbelerin arasına asılmış tabloların özensizliği ve iğretiliği dikkatimizden kaçmıyor. Nerede o Mevlevî nezaketi ve letafeti, nerede bizim idrakimiz? Uyduruk tablolar, öyle sanıldığı gibi, mekâna ruh vermiyor; aksine boğuyor. Biz yine de Divânî merhumun başucunda yazan şu beyti akıl defterimize kaydediyoruz:

“Hakkı bilemez nefsini yok etmeyen

Hakkı bulamaz temelsizi terk etmeyen”

Üç tepeli şehir, üçlerin şehrinde cümle yârâna selam verip yola revan oluyoruz.

Bilal Kemikli Kimdir?

Prof. Kemikli'den Afyon Tanımlaması: İstanbul Yedilerin Şehri ise Afyon da Üçlerin Şehri

Prof. Dr. Bilal Kemikli, 1965'de Olukman-Sivas’ta doğdu. Lisans eğitimini Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde tamamladı. 1998'de doktor, 2002'de doçent ve 2008'de profesör unvanını aldı. Ankara, Yüzüncü Yıl, Süleyman Demirel ve Uludağ Üniversitelerinde öğretim üyesi ve idareci olarak görev yapan Kemikli, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin kurulmasına kurucu dekanı olarak öncülük etti.
Halen Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı olarak çalışmalarını sürdüren yazar, daha önce İlim ve Sanat Dergisi, İslam, Bizim Dergâh, Yeni Dünya, Somuncu Baba, Dergâh, Edebiyat Ortamı, Ayvakti ve Yedi İklim gibi dergilerde yazılar yayımladı. Bir süre TRT Türkiye’nin Sesi Radyosu’nda Çocuklar İçin adlı programı hazırlayıp sundu. Bazı TRT belgesellerinde danışman ve metin yazarı olarak görev yaptı. Sun'ullah Gaybî Dîvânı başta olmak üzere birçok tasavvufî-ilmî çalışması ve denemesi bulunmaktadır. 

Eserlerinden bazıları şunlardır:

1. Sun'ullah-ı Gaybi Divanı, NEB Yayınları, İstanbul, 2000.
2. Şair şeyhülislam Arif Hikmet Beyefendi, MEB Yayınları, Ankara, 2003.
3. Oğlanlar şeyhi Müfid ü Muhtasar, Kitabevi yayınları, İstanbul, 2003.
4. Dost liinden Gleen Ses, Kitabevi yayınları, İstanbul, 2003.
5. Sufi Aşk ve Ölüm, Sutun Yayınları, İstanbul, 2007.
6. Mevlana'nın Kalbine Açılan Kapı: Mesnevi Mektupları, Hayykitap, İstanbul, 2007.
7. Bülbülün Şarkısı, (Ed. Mustafa Kara ile birlikte), Bursa, 2007.
8. Süleyman Çelebi ve Mevlid Kitabı, (Ed. Mustafa Kara ile birlikte), Bursa, 2007.
9. Şehir-Hayat ve Derviş, Kitabevi Yay., İstanbul, 2009.
10 Sufi Şairin İzinde Şiir ve İrfan, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2009.

Kocatepe Gazetesi - Bizi Sosyal Medyada Takip Edin!

Bakmadan Geçme