Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Ulema, devleti ele geçirmeye tevessül etmedi

Birinci Türk Tarihi Sempozyumu’nda
Ulema, devleti ele geçirmeye tevessül etmedi

Birinci Türk Tarihi Sempozyumu’nda “Ey Oğul” isimli oturumunda konuşan Prof. Dr. Mehmet İşpirli, ulemanın durumunu ele aldı. İşpirli, “İslam dünyasında en az 300 devlet kurulmuş, 296’sı Sünni devlettir. Buradaki ulema geleneği son derece sağlam bir temele oturmaktadır. Şii dünyasındaki ulema, adeta devlete alternatiftir. Devleti biz yönetelim isteği içindedirler. İran’daki harekette bütün bakanlıklar ulemaya verildi. İslam dünyasında genel olarak ulemalar devleti ele geçirmek istemezler. Dini, hukuku biz temsil ediyoruz, devleti idare edelim görüşünde olmamışlardır. Hükümdarlara şehzadeliklerinden itibaren yol gösterirler. Elleri taşın altındadır, devleti ele geçirme teşebbüsleri olmamıştır.  Osmanlı’da kuruluştan 1600’lü yıllara kadarki dönemde ulemalar, hükümdarları yönlendirmede son derece etkili. Nasihatlerini seviyeli bir şekilde veriyorlar. İkinci dönemde ise biraz da gayriihtiyari olarak, ulema kendisini siyasetin içinde buluyor. Bundan da hoşlanıyorlar. Bu da kendi itibarlarını zedeliyor. Devletin kuruluşu ve gelişmesi döneminde Osmanlı Devleti’ne ulemanın çok büyük katkılarının olduğunu söyleyebiliriz” dedi.
YUSUF HAS HACİB İLE MAKYEVELLİ KIYASI
Doç. Dr. Fatih M. Şeker ise Türkler ve Batı Dünyası üzerinden yaptığı karşılaştırmada “Türklerle Avrupalılar, Makyevelli ile Yusuf Has Hacib karşılaştırılarak ele alınabilir. Yusuf Has Hacib’in yazdığı Kutadgu Bilig, Türk dünya görüşünün şah eseri, Makyavelli’nin Hükümdar’ı da son dönem Avrupa tarihinin bütünüdür. Makyavelli ile Yusuf Has Hacip karşılaştırması yaptı. İyi dizayn edilmiş bir devlet, bir felsefe kadar tutarlı olmalıdır” diye konuştu.
SİYASETNAMELERDE BİRÇOK KONU İŞLENMİŞTİ
Türk devletlerinde yazılan siyasetnameleri irdeleyen Doç. Dr. Nargizahon Hıdırova, konuşmasına “Benim ilk Türkçe sunumum” diye başladı. Hıdırova, “Orta Asya’da yazılan siyasetnameler ve nasihatnamelerin pek çoğu saraya yakın kişiler tarafından, makam sahibi kişiler tarafından yazılmıştır. Makam sahibi insanların küçükken yetenekli kişileri seçmek mühim olarak görülmüştür. Eserler, benzer olmasına rağmen kendine has özellikleri de taşımaktadır. Nasihatler, hükümdarın ihtiyaçları ve tecrübelerden yola çıkarak yazılmıştır. Vergilerin toplanması, sahipsiz mülklerin dağıtılması gibi meselelere yer verilmiştir. Nasihatnamelerde hükümdarların faaliyetine uzun yer verilmiştir. Bu kişiler devlet yönettikleri için faaliyetlerine de öncelik olarak yer verilmesi gereken kişiler olarak görülmüştür. Orta Asya’da yazılan nasihatnameler, örf, adet ve İslami düşünceler etrafında biçimlenmiştir. Nasihatnamelerde yazılanlar nasihatlere uyulması istenmiştir. Şahısların faaliyetleri de bu nasihatnamelere aksettirilmiştir. Makam sahibi kişilerin devlet kurallarına uymaları şarttır” dedi.

 
GÜÇLÜ ÜRETİM, GÜÇLÜ ORDU, GÜÇLÜ DEVLET
Siyasetnameler üzerinde sunum yapan bir başka bilimadamı, Prof. Dr. Mehmet Öz oldu. Öz, siyasetnamelerin bir kısmının nasihatname, bir kısmının da ahlak kitabı olarak ele alınabileceğini söyledi. Öz, “Ulema da hükümdarlara nasihatleri yazıyor. Bunların temel özellikleri devletin gerekliliği, toplumsal düzenin devamı, toplum ahlakı gibi konular işlenir. Bu metinlerde Kuran-ı Kerim’den örnekler verilir, atasözleri verilir. Kutadgu Bilig, bu bağlamdaki metinlerin öncüleri arasındadır. Osmanlı’da da bu tür metin ler ortaya çıkar. Sultanlar olduğu gibi vezirler için de yazılan kitaplar vardır. Bu kitapların içinde ahlak kavramları da yer alır. Bazen siyaset ile ahlak birbirine karışabilir. Anadolu sahasında beylikler döneminde Türkçe eserler bizim karşımıza çıkmaya başlıyor. Bunlar önce tercüme eserleridir. Sonra tercüme ve telifin birlikte görülen eserler vardır. Yazılanların özeti şudur: Ordu çok güçlü olacak. Güçlü bir ekonomi olacak. Üretiminiz olacak. Üretim halka dayanacak. Üretici halka adaletle hükmedeceksiniz. Adalet, kişilere hakkını vermektir. Adalet, merhamet değildir. Adalet, suçluya da cezasını vermektir aynı zamanda. Adalet olursa halk üretimini iyi bir şekilde yapabilir, üretim olursa ekonomi iyi olur. İyi ekonomi ile ordu güçlenir. Güçlü ordu ile devletin gücü devam eder.”
BATI HUN’DA DA
“HATUN” KAVRAMI ÖNEMLİ
“Tac-u Taht” başlıklı oturumda konuşan Yrd. Doç. Dr. Ali Ahmetbeyoğlu, Batı Hun İmparatorluğu’nu masaya yatırdı. Ahmetbeyoğlu, “Hunların devlet yapısı denildiği zaman pek çok noktada barbarlık, göçerlik gibi kavramlarla ifade edilmeye çalışılmıştır. Oysa Türk devlet yapısı açısından Hunlardaki devamlılığı çok net olarak tespit ediyoruz. Attila döneminde devletin ikinci adamını görürüz. Attila sefere çıkmadığı zaman ordulaır sevk ve idare eder. Hum hükümdarlarının isimleri ve unvanları tartışmalıdır. Hükümdar unvanları hakkında bir şey söyleyemiyoruz. Attila’nın büyük gücü ifade eden bir unvan olduğu yönünde kanaat vardır. Meclis’e benzeyen  bir yapının da olduğunu görüyoruz. Diğer Türk devletlerinde olduğu gibi Hatun’un da devlet içindeki önemini görüyoruz. Atilla’nın eşinin müstakil bir sarayı vardır. Kendine özel maiyeti olan bir Hatun olarak karşımıza çıkar. Hunların ilk döneminden itibaren çok güçlü bir diplomasi vardır. Bu da devletin politikaları ile alakalıdır. Nihai politika dünya hakimiyetidir” dedi.
TÜRKLER, TEBASININ
DERDİYLE DE İLGİLENİR
Aynı oturumda “Türklerde Devlet ve Hakimiyet” üzerine yaptığı çalışmayı izleyicilerle paylaşan Prof. Dr. Saadettin Yağmur Gömeç, Devlet düzeyine erişmek için önce o toplumun hür olması gerekmektedir. Eski Türk devletleri tam anlamıyla hürdür. Eski Türk devletlerinin, hiçbir kuruma ve ülkeye yönetimi devretmediği ortadadır. Eski Türk sosyal yapısının hususiyetleri de hür yaşama imkanı sağlamıştır. Konar göçerlik, birçok bakımdan yerleşik toplumlara göre daha çok meziyeti olan bir toplumdu. Türk devleti gibi Türk hakanı da kendini, evrensel yani cihanşumul görmekteydi. Türk Devleti’nin esas amacı dünyanın dört köşesinde Türk adaletini sağlamaktır. Türk hakanları, Allah’ın cihan hakimiyeti kurmakla kendilerini görevlendirdiği düşünüyorlardı. Türk düşüncesinde devleti ebed müddet şuuru öyle işlemiştir ki bu muazzam devletin de tarihte belli görevlerin olduğu ortaya çıkmaktadır. Türkler çağlar boyunca hakim oldukları her yerde, tebası bulunan milletlerin dertleri ile de ilgilendiler. Osmanlı Devleti, sadece sınırları içinde değil, nüfuz alanındaki her yere huzur ve adaleti getirdi. Osmanlı’nın yerini alanlar terör ve kargaşaya neden oldular” dedi.
ÜLKENİN ELDEN ÇIKMASI
 EN KÖTÜ FELAKETTİR
Gömeç, şöyle devam etti:
Ülkenin elden çıkması, başa gelebilecek en kötü felaket olarak Türk Milleti tarafından değerlendirilmiştir. Devletin olması için vatan olması da gerekir. Türkler bu vatana ‘il’ ya ‘el’ olarak adlandırılır. Türklerde toprak milletindir. Millet, kan ile aldığı toprağından ancak kanını akıtarak vazgeçerek. Devletin halkı da olmasıdır. Eski Türkçede buna ‘kün’ denilmektedir. Türk savaşa, kendi ailesiyle gidiyor. Türklerin arasında kahramanlıkla övünenlere rastlanmaz. Devlet yapısının sistemli şekilde yürütülebilmesi için kanunlara da ihtiyaç duyulmaktadır. Bu da ‘Töre’ olarak karşımıza çıkıyor.”

24 OĞUZ BOYU, BİR TEK AFYON’DA VAR

Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ürekli, Birinci Türk Tarihi Sempozyumu’nun Afyonkarahisar’da düzenlenmesinin olumlu bir karar olduğunu belirtti. Ürekli, “24 oğuz boyunun bulunduğu tek şehir Afyonkarahisar’dır. Bu toplantının burada yapılması çok isabetli olmuş. Afyon’un hakkıdır bu sempozyumun burada yapılması” dedi.

PLAKET YERİNE FİDAN

Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, başkanlık yaptığı oturumun ardından katılımcılara fidan dikim belgesi takdim etti. Bakan Eroğlu, “Plaket vermiyoruz. Plaket yerine bir fidan dikiyoruz” dedi.

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti