Türkiye'deki Aktif Yanardağlar Nerede?
Son haftalarda Yunanistan'ın Santorini Adası'nda artan sismik hareketlilik, Ege Denizi'nde bir deprem fırtınasına yol açtı. Bu durum, bölgedeki volkanik aktivitelerin potansiyel etkilerini bir kez daha gündeme getirdi. Peki, Türkiye'de de benzer bir risk söz konusu mu? Anadolu, tarih boyunca birçok volkanik oluşuma ev sahipliği yapmış bir coğrafya. Günümüzde aktif olarak lav püskürten bir yanardağımız olmasa da, uyuyan volkanların varlığı ve geçmişte yaşanan patlamalar, bu doğal oluşumların göz ardı edilmemesi gerektiğini gösteriyor. Peki, Türkiye'de hangi yanardağlar var? Hangi bölgelerde yer alıyorlar ve potansiyel risk taşıyorlar mı? İşte, Türkiye'deki yanardağlar hakkında bilinmesi gerekenler…

KULA VOLKANİK BÖLGESİ
Kula Volkanik Bölgesi, Türkiye'nin batısında, Manisa ve Uşak illeri arasında yer alır ve geniş bir alanda irili ufaklı birçok volkan içerir. Bu bölge, Türkiye'nin en genç volkanik aktivitelerine ev sahipliği yapmaktadır. Kula Jeoparkı, lav tüpleri, cüruf konileri, maarlar ve diğer volkanik ürünlerle dikkat çeker ve UNESCO tarafından tanınan ilk jeoparkımızdır. Eski çağlarda, bölgedeki insanlar volkanik patlamalara şahit olmuş ve bu patlamalarla şekillenen volkanik ürünler üzerinde ayak izlerini bırakmıştır. Bu izler, günümüzde Kula Jeoparkı’nda korunmakta ve her yıl birçok turistin ilgisini çekmektedir. Ayrıca, bölgede sıcak su kaynakları ve volkanik kökenli gaz çıkışları da bulunmaktadır. Lav akıntıları taze ve belirgin yüzeyler sunarken, cüruf konilerinden çıkan lavlar Kula ilçe merkezine kadar ulaşmaktadır.
Kula yöresi, tarihsel olarak da araştırıcıların ilgisini çekmiştir. Yunanlı tarihçi Strabon, bu bölgeyi "Katakekaumene" (yanık ülke) olarak adlandırmıştır. Kula'nın kuzeybatısında, Demirköprü Barajı yakınlarındaki Çakallar Cüruf Konisi üzerinde insan ayak izleri bulunmuştur. Bu izler, volkanik ürünler üzerinde yer almakta ve bölgeyi binlerce yıl önce dolaşan insanların varlığını kanıtlamaktadır. Yapılan son araştırmalara göre, bu ayak izlerinin Tunç Çağı'na (MÖ 3000-1200) ait olduğu tespit edilmiştir. Bu ayak izleri, hem tarihsel anlamda hem de volkanizma ile insan yaşamının kesiştiği noktalar açısından eşsiz bir değer taşımaktadır.