Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

HER ŞEYİ DÜŞMANDAN BİLMEK DOĞRU MUDUR?

Bu milletin seveninden çok sevmeyeni, dostundan çok düşmanı vardır. Bunun için “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur!” sözleri tarihi bir hakikat olarak ortaya çıkmıştır. Bütün bunlar doğrudur; yalnız doğru olmayan bir şey vardır ki o da “Başımıza gelen her felaketi düşmandan bilmektir. Aslında en başta bilinmemiz gereken tek gerçek “Bunca düşmana karşı bizim ne yapıp yapmadığımız” gerçeğidir.
Üzerinde yaşadığımız coğrafya medeniyetler ve milletler-kavimler mezarlığıdır. Biz bu topraklarda hür ve bağımsız yaşamak için milyonlarca şehidi bedel olarak toprağa verdik.
Bu coğrafyada yaşamak ve bu topraklara sahip olmak için hem bedel ödemek hem de her türlü tedbiri almak gerekir.
İslâm âlimleri kıyameti üçe ayırırlar:
1. Küçük Kıyamet
2. Orta Kıyamet
3. Büyük Kıyamet
Küçük Kıyamet, her canlının, ecelinin gelmesi ve ölmesidir. Bir kimse ölünce, onun kıyameti kopmuş demektir.
Orta Kıyamet, bir milletin, hürriyet ve istiklalini, bugünkü deyimiyle özgürlük ve bağımsızlığını kaybetmesi, dünya haritasından silinmesidir.
Yüce kitabımız Kur’an’da bu kıyametten “Her ümmetin bir eceli vardır” (A’raf 34) şeklinde söz edilmektedir.
Bir millet sadece bağımsızlığını kaybetmekle tarih sahnesinden silinmez, aynı zamanda bir millet kendisine Allah tarafından verilen milli kimliğini, adını, dil ve kültürünü kaybederse de tarih sahnesinden silinmiş olur. Nitekim Kur’an’da Rad suresinde bu duruma şöyle dikkat çekilir:
“Bir kavm, özlerindeki (özlerini, güzel hal ve ahlâk ) ını değiştirip bozuncaya kadar Allah şüphesiz ki onun (halini) değiştirip bozmaz..” (Rad suresi 11)
Bir diğer ayette ise: “…Bir topluluk, kendilerinde bulunan (güzel ahlâk)ı değiştirmedikçe Allah onlara verdiği bir nimeti/güzel bir durumu değiştirmez. Allah, şüphesiz hakkıyla işitendir, bilendir” (Enfal 8/ 53) buyrulmuştur.
Âyet-i kerîmede görüldüğü gibi, toplumsal değişmenin ve çöküşün sebebi, fertlerin kendi iradeleriyle inanç, ahlâk ve kültürlerini bozmuş olmalarıdır. Peygamber Efendimiz “”Bir millete benzemeye çalışan kimse, o milletten sayılır.” (Ebu Dâvud, Libas; 4) diyerek toplumsal bozulmaya dikkat çekmiştir.
Bu düşünce milli şairimiz M.Akif’in mısralarında şöyle anlatılır:
“Bilmez misin ki kat’î bir düsturdur bu Hak’ça / Bir kavmi bozmaz Allah, onlar bozulmadıkça” (M. Âkif).
Islama göre bir milletin Allah tarafından kendisine verilen dil, örf, adet, kültür gibi özelliklere sahip çıkmayarak bunları bozması ve başka milletlere benzemeye çalışması Allah’a ve Allah’ın ayetlerine isyan etmek demektir. Çünkü başta Rum suresi 22. ayet olmak üzere Kur’an, insanların dillerinin, renklerinin ayrı ayrı olması ve insanların farklı milletler halinde yaratılmış olması Allah’ın varlığını ve gücünü gösteren ayetler, deliller olarak gösterilmiş ve bunlardan ibret almamız istenmiştir. (Bak: Şura suresi 8, Casiye suresi 4 ve Maide suresi 48. âyetler) İçki içerek, zina ederek, namaz kılmayarak, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyerek Allah’a isyan etmekle, Allah’ın kendisine verdiği dil, kültür gibi değerleri bozarak isyan etmesi arasında hiçbir fark yoktur.
Tarih kitapları kendi elleriyle kültürlerini ve dillerini kaybederek tarih sahnesinden silinen sayısız milletten söz eder. Bu anlamda üzerinde yaşadığımız topraklar bir milletler ve devletler mezarlığıdır. Etiler, Sümerler, Roma, Bizans ve Osmanlı gibi çok sayıda devlet bu coğrafyada yaşamış ve tarihin derinliklerinde kaybolup gitmişlerdir. Bu gün bu tehlike Türkiye cumhuriyeti için de söz konusudur.
Yüce Allah kitabımızda şöyle buyurur:
“Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez.”MAİDE 51
Hz. Ali(ra) insanın, arkadaşları vesilesiyle tanınabileceğini şöyle ifade eder:
“Kimin durumunu kestiremiyorsanız; dinini bilmiyorsanız, onun çevresine bakın. Eğer arkadaşları Allah’ın dinine bağlıysalar, o da Allah’ın dini üzeredir. Şayet arkadaşları Allah’tan başkasının dini üzere iseler, onun Allah’ın dininden nasipsiz olduğunu bilin. Çünkü Resulullah (s.a.v) şöyle derdi: “Allah ve âhiret gününe inanan bir kimse kâfiri kardeş, faciri arkadaş edinmesin. Kim kâfiri kardeş ya da faciri arkadaş edinse, facirdir, kâfirdir.” (Bihar-ül Envar)
HER ŞEYİ DÜŞMANDAN BİLMEK ÇARE MİDİR?
Evet! Bu coğrafyada yaşamak istiyorsak hem bedel ödemeye hazır olmalı hem de milli ve manevi değerleri koruyan, benimseyen ve yaşayan, okuyan ve araştıran ve çok üreten, çok çalışan bir nesil yetiştirmek zorundayız.
Bu milletin düşmanının çok olduğu doğrudur. Tarih boyunca da bu hep böyle olmuştur. Fakat içine düştüğümüz kötü durumları düşmandan bilmekle işin içinden sıyrılamayız. Bizim bu düşmanlara karşı ne yaptığımız ve ne gibi tedbirler aldığımız önemlidir.
Selçuklunun da Osmanlı’nın da düşmanı çoktu. Düşmanların çokluğu onların dünya devleti olmasına engel olamadı. Atalarımız tarihin en büyük ve en uzun ömürlü devletlerini ve medeniyetlerini kurdular. Ama çok çalıştılar, bilime, teknolojiye ahlaka önem verdiler. Ah iç ve dış düşmanlar diye dövünmediler. Tedbir aldılar, plan ve program yaptılar.
Bakınız Cenâb-ı Hakk yüce kitabımızda ne buyurmuş:
“Vemâ esâbekum min musîbetin fe bi mâ kesebet eydîkum ve ya’fu kesîrin. Başınıza her ne musibet geldiyse kendi yaptıklarınız yüzündendir.” (Şura 42; 30) Yani başınıza gelmiş ve gelecek olan her türlü belayı ve musibeti kendinizden bilin. Kendi hatalarınızda, yaptıklarınızda ve yapamadıklarınızda arayın Doğrusu da bu değilmidir?
Yazımıza bir ayetle nokta koyalım. Evet! Allah bir kavmi bozmaz onlar bozulmadıkça.” (Rad suresi/11)

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER