Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

İNSANIN İDRAK YOLCULUĞU – 12

Asr Suresi’ni gün içerisinde sayısına bakmadan okumanın Hak yoldaki idrak yolculuğumuz için (asrımız/ömrümüz için) çok hayrlı ve bereketli olacağı kanaatiyle yazımıza Asr Suremizle başlıyorum:

Euzü Billahi mineş şeytanir raciym

Bismillahirrahmanirrahiym

“Vel Asr! İnnel İnsâne le fiy husr! İllelleziyne âmenȗ ve amilus sâlihâti VE tevâsav Bil Hakk! VE tevâsav Bis Sabr.”

“Asra (insana verilmiş zamana, ömre, vakte) yemin olsun ki (dünyaya gelen esfele safiliyn haliyle) insan hüsrandadır. Ancak (dünyaya gelmeden önce bildiği ancak dünya imtihanı için unuttuğu fakat daha sonra Rasuller, Nebilerle, Kitaplarla hakikat olarak hüda kendilerine ulaştığında onu doğru anlayıp) iman edenler ve bu imanlarına göre salih amelle yaşayanlar (hayat tarzı oluşturanlar) ve birbirlerine (ve kendilerine) Hakk’ı ve Sabrı tavsiye edenler hariç (onlar biiznillah bu hüsran kapsamından kurtulurlar).

Sadakallahul Aziym. Sübhane Rabbike rabbil İzzeti amma yasıfun VE Selamun alel murseliyn VElhamdülillahi Rabbil alemiyn.

Tur Suresi 21. Ayet, insanın idrak yolculuğu ile ilgili önemli bir ilkeyi ve gelecekte mutlak olarak yaşayacağı hali beyan eder ve buyurur: “Her kişi kazandıklarına karşı bir rehindir!”

Peki, bu “kazanç nedir? Bu dünyada insanlar tarafından kazanılan nedir? Rehin oluş nedir ve nasıl olur? Bütün bunları ayetlerden tefekkür ederek öğrenmeye çalışalım. Allahım, seni, yolunu, ayetlerini anlama ve tefekkür etme gayretimizden razı oluver (âmin).

Tur 21 ayetini anlamamıza yardımcı olsun diye önce şu ayetlerimizi tefekkürü amacıyla okuyalım

Âl-u İmran-30: “Her nefsin yaptığı hayrı hazır bulacağı, işlediği kötülüğü de (dunihi algı ve zanları ile yaptığı şeyleri de) önüne konulmuş bulacağı gün, ister ki kendisi ile kötülükleri arasında uzak bir mesafe olsun. (Ey inanıyorum diyenler, ey kullarım) Allah kendisi hakkında sizi uyarıyor (çünkü) Allah kullarına Rauf’tur (yüksek muhabbeti sebebiyle çok şefkatlidir).

Anlıyoruz ki o gün her nefs hayr kapsamında ne amel yaptıysa ve hayr dışı ne amel yaptıysa onu hazır bulacak…

İşte o gün; “(Allah’ın razı olduğu bir hayat tarzı ile yaşayıp da) amel edenlerin ecri (bulacağı karşılık, karşılaşacağı muamele, yaşayacağı idrak hali ve donanımları) ne güzeldir.” (Âl-u İmran-136)

Bu sebeple inanan kullarım “Bilsin ki, insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” (Necm-39)

İşte bu uyarıları dikkate alıp da ihlaslı muttaki kullar olarak yaşama gayretine girip, dünyadaki idrak seyahatini bütün gücüyle Hakk yolda değerlendirme telaşıyla yaşayanlar, öyle ölüp öyle de yeniden diriltilenlere denilecek ki; “Geçmiş günler içerisinde (dünya günlerinde) amelden takdim ettiklerinize (Allah’ın razı olduğu idrakla yaşama ve hayat tarzı oluşturma gayretlerinize) mukabil (şimdi size ikram edilen idrak ve imkanlarla cennet nimetlerinden) yiyin için.” (Hâkka-24)

Allah’ı doğru tanıma ve bu tanımaya uygun olarak da Rasulullah (SAV)’in şeriatına (idrak ve hayat tarzına) uygun yaşama gayretindeki kullar için İnsan-22 sesleniyor: “Muhakkak ki bu sizin için bir cezadır (dünyadaki gayretlerinize Rahman, Rahiym, Rauf Allah’ın burada verdiği karşılıktır). Sa’yiniz (imanınıza uygun yaşama gayretleriniz işte burada da böyle) karşılığını bulmuştur.”

İdrakını hak yolda tutma ve bu şekilde bir kazanılmış değişimle ahirete gidebilme amacıyla yaşayıp, bu rağbetlerinden Allah’ın razı olduğu kullar eğer öyle de vefat etmişlerse, o gün şöyle seslenilir: “Yaptığınız çalışmalardan dolayı (Allah’ın ikram ettiklerinden) afiyetle yiyin ve için.” (Murselat-43)

Bu tarif edilemez haz, huzur, mutluluk, sevinç, neşe içerisindeki nefslerin bir halini Nâziât-35 şöyle tanımlıyor: “O gün insan (dünyadayken ki idrak yolculuğunda kazanılmış Hak değişim için Allah’ın lütfu, hidayeti, ikramı ile) yaptıklarını hatırlar.”

Ve nihayet o nefsler Billahi manada iman üzere olmak, öyle ölmek ve öyle de ba’s olmak üzre 7/24 hayat tarzı haline getirmeye çalıştıkları “Çalışmalarının karşılığından hoşnut olmuştur.” (Ğaşiye-9)

Çünkü şimdi öyle bir yaşantı başlamıştır ki… “(Dünya hayatında iken) kim zerre ağırlığında bir hayr yaparsa (yapmışsa) onu görür. Kim de zerre ağırlığında bir şer yaparsa (yapmışsa şimdi) onu görür.” (Zilzal 7, 8)

Dünyadaki yolculuklarında Hak idrakı ve bu idraka uygun yaşantıyı değil de dunihi zanlarının, esfele safiliyne ait heva ve heveslerini, cehenneme götüren hazları önemseyip öyle yaşamış ve tövbe etmeden (idrakını ve yaşantısı değiştirme gayretine girmeden) öyle de ölmüş olanların o gün söyleyecekleri cümleyi bize yine bir ayetimiz öğretiyor. Fecr-24: “(İnsan o gün) keşke buradaki hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim” der.”

Anlıyoruz ki: Bu dünyadaki amellerimizin (idrakımızın ve yaşantımızın) karşılığını ahirette alacağız. Bu dünyadaki hazlarımızın, bize nelerin cazip gelip de o cazibeyle neleri yaptıklarımızın, nelerin peşinde koştuklarımızın, hayatımızı ne uğruna harcadığımızın, vazgeçemediklerimizin ve doğru yaptım zannettiklerimizin karşılığının hepsini ahirette alacağız. Ahireti düşününce hemen Rabbimizin “Adl” ismiyle hükmedişi akla geliyor. Gerçek ve mutlak adil olan Rabbimiz dünyada ne yapıyorsak bunun niyetine vakıf, biliyor ama mühlet veriyor. Dünyada ne niyetle ne iş yaptığımızın Billahi manada tek bileni O! Çünkü her şey ve her nefs O’nda, O’nun ilminde. Onun dışı ve sınırı yok ki… Dolayısıyla Allah ilminde ahiret, bu dünyada yapıp ettiklerimizin karşılığını fiilen yaşayacağımız yerdir. Örneğin bu dünyada bir eli iyilik yapmada olan ama inanışı ve hayat tarzı yanlış birinin “ben ahiretimi de yapıyorum dünyamı da yaşıyorum” demesi ona ahirette umduğu kazancı sağlamaz, bu yaptıkları ahirette onu cennete götürmez ama cehennemdeki yeri farklı olabilir. Çünkü kul için durum değerlendirmesinin kriteri tek: Hak idrak ve bu idrakla yaşamak! “Ne için yaptın(m)?” sorusunun cevabını herkes kendine hem de dosdoğru verir, bugün örtse bile o gün verecektir. Dunihi algıyla yani batıl idrakla yapılanlar Allah rızasına uygun olmazlar. Ya etrafından onay toplamak için ya haksız kazancını örtüp gizleyip vicdanını rahatlatmak için veya iyilik işlerinde koşturmanın verdiği rahatlama için iş yaparlar. Lütfen bu soruları yaşarken kendimize soralım çünkü ahirette bu sorularla değil bu soruların cevaplarıyla karşılaştığımızda kaçma kurtulma imkânımız olmayacak. Bizim sandığımız elimiz, gözümüz, dilimiz daha nelerimiz varsa hepsi bir anda dile gelip ne niyetle yapmış olduğumuzu söyleyecek (Fussilet 20-23).

Bu durumda akıllı olanın önceliği kesinlikle “amentü billahi” ve ona uygun hayat tarzı olmalı. Yani Billahi anlamda iman etmeli, bu imana uygun bir idrak değişimi yapmalı, bu değişimiz kazanılmış hale getirmeliyiz, bunun gayretinde bir hayat tarzı oluşturmalıyız. Kurtuluş için şart budur! Dünyaya geldiğimizde kendimizi içinde bulduğumuz müstakilen varım ve muhtarım zannını ret ve terk ederek “Müstakilen var ve muhtar Sensin Allah’ım. Başka müstakilen varım ve muhtarım iddiaları yalandır, batıldır ve yok hükmündedir” inanışıyla iman etmemiz ve bu imana göre duygu düşünce üretip, bu imana göre konuşup, bu imana göre davranmak tek önceliğimiz olmalıdır. Yani Billahi iman, sonra da ”salih amel” işimiz olmalıdır.

Büyük çoğunluğu “ben inanıyorum, ben Müslümanım” diyen insanlar olduğumuz için, “Ya eyyühelleziyne amenu, Aminû Billâhi” diyen Nisa Sûresi 136. Ayeti kulağımıza küpe yapalım istiyorum: Ey iman edenler, (Allah dışı ve sınırı, öncesi ve sonrası olmayan hakikattir imanı olan) Billâhi iman ile iman edin, Billâhi idrakla inanın.”

Biz inananlar mutlaka kendimiz test etmeliyiz:

Ben Billahi anlamda nasıl iman edebilirim?

Benim imanımda bir inanış hatası olabilir mi?

Billahi iman sahibi olmak için Rabbim Allah’ı nasıl tanımalıyım?

Rabbimi doğru tanıyor muyum?

İman ettim diyorum ama farkında olmadan dunihi bir şeye kulluk yapıyor muyum?

Müstakilen var ve muhtar Allah ama ben de müstakilen varım halini mi yaşıyorum?

İman ettim dediğim hal ve inanış yanlışsa onu nasıl anlayabilirim?

Bu gibi soruların peşine düşmeliyiz. Çünkü ayette hitap olunan iman ettim diyenler bizleriz. Onun için kendimizi imanımız konusunda daima teste tabi tutmalıyız. Sorularının tek tek cevaplarını bulup, yanlışlarımızı yakalamalıyız. Biliyorsunuz ki bütün yazılarım, kendim ve siz okuyucu kardeşlerim için hep bu testi yapmaya yönelik zaten.

Ahirete gidecek tek şey: Billahi anlamda iman ve sonra da salih amel.

Salih amel, Efendimiz (sav) nasıl bir idrakla yaptı ve yaşadıysa idraken ve fiilen ona uygun yapmak, öyle yaşamaktır. Kişinin kendindeki ilahlık hissiyatını tatmin etmek için yaptığı şeyler sureta hak (salih) amel gibi görünse onlar “gayri salih” yani salih olmayan (imana uygun olmayan) amellerdir. Dolayısıyla da ahirette cennet olan bir karşılığı yoktur.

Başladığımız sığınışla bitirelim:

“Vel Asr! İnnel İnsâne le fiy husr! İllelleziyne âmenȗ ve amilus sâlihâti ve tevâsav Bil Hakk! Ve tevâsav Bis Sabr.”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER