Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

İnsanın İdrak Yolculuğu 8

İdrak skalasının en aşağısını yani aşağıların aşağısını ifade eden “Esfele Safilin” hal, insanın dünya yaşantısına başlarken ki idrakıdır. Dünya hayatına başlarken idrakımız bu ama hepimiz “Ahseni Takvim” bir arka plana yani dünya yaşantısına başlamadan önce kendisine öğretilmiş, kendisine yüklenmiş “ahseni takvim” hale de sahip olması sebebiyle, her doğan İslam fıtratı üzere doğar, sonra bu fıtratını (ahseni takvim halini) unutur ve din algısı, Allah hakkındaki kanaati bozulur. Rasulullah Efendimiz (SAV) bunu ifade etmek üzere buyurmuştur:

“Her doğan çocuk, İslâm fıtratı üzere (tevhîde meyilli şekilde, kendisindeki ahseni takvim hali ortaya koyabilecek donanımla) doğar. Daha sonra anne babası onu Hristiyan, Yahudi, Mecusi (gibi Allah hakkında yanlış/dunihi algıya sahip inanışta birisi) yapar.” (Buhârî, Cenâiz, 92)

Durum böyle! Eğer bizler de Müslüman olmamıza rağmen Allah hakkındaki algımız yanılgı içeriyorsa bu durumda olabiliriz. Öğrendik ki her doğan İslam fıtratı üzere doğar, sonra başlayan dünya hayatında esfele safilin idraka düşer. Peki, bu halden kurtulmak mümkün mü?

Bunun cevabını “evet, mümkün” diye vermeden önce bu (esfele safilin) halin ne olduğunu, bizi nasıl iliklerimize kadar sarıp hakimiyeti altına aldığını, her nefesimizi, her düşüncemizi, konuşurkenki her kelimemizi bu algının ürettiğini fark etmek, görmek zorundayız ki kurtulmamız gereken şeyin farkında olalım. Esfele safilin hal kısaca Allah’tan uzak düştüğümüz (kendimizi Allah’ın dışı varmış sanıp da dışına taşıdığımız ve dışında bir yerde yaşadığımızı zannettiğimiz) idrakla üretilen her nefestir, her sözcüktür, her hayaldir, her düşünce, her karar ve fikirdir. Bu idraka düştüğümüzde ki (muhtemelen pratikte bırakın ara sıra düşmeyi, o idraktan hiç çıkmıyor olabiliriz), biz o anlarımızda “bir Allah bir de ben varım ve ben Allah’tan ayrı müstakil olarak varım” diyerek kendimizi Allah’ın dışında görürüz. İşte bütün hataların başı, başlatanı bu yanılgıdır. Dünya sevgisi için “bütün hataların başıdır” (Beyhakî, Şuabu’l-İman 7/338, No: 10501) buyurulması, aslında fiziksel dünya imkanlarını sevmeye karşı uyarılmak değil, dünyada yaygın olan bu (dunihi) algıya olan sevgi ve düşkünlüğe karşı uyarılmamızdır. Kendini (elbette dünya ve nimetlerini de) Allah’ın dışında zanneden, müstakilen yani gerçekten var zanneden bir kişi kendiliğinden hayatı müstakilliğini ilan edebildiği bu dünyadan ibaretmiş gibi yaşayacak, ona göre mal mülk edinecek, ona göre iş, kariyer sahibi olarak, ona göre evlenecek, çoluk çocuğa karışacaktır. Yani esfele safilin idrakla ama sanki normal ve doğru bir idrakla yaşıyormuş gibi yaşayacak ancak batıl bir idrakla yaşadığının farkına varamayacaktır. Bu koşullarda, dunihi algıyla yaşanacak koşuşturmaların, zorluk, sıkıntı, suizan, gıybet, yalan, iftira, nefret, haset, fesat, kavga ve didişmelere kişi (bütün bunları normal gördüğü için) “hayat mücadelesi” diyecek ve esfele safilin hali normalleştirecektir ki zaten bu yapılmaktadır. Oysa esfele safilin idrak ve bu idrakla yaşantı bir inanan için de bir inanmayan için de zulümdür. Billahi imanla tanışan bir kişi işte bu zulmün farkına varıp bu halden sıyrılmanın yollarını arayacaktır ki işte sorumuzun cevabı bu noktada başlar. Evet, bu halden kurtulmak biiznillah mümkündür! Şartı billahi manada imanla tanışmak ve bu imanın gereği salih amel hayat tarzının gayretine girmektir.

Yanlış inanışlı olan dunihi veya inanmayan dunihi algılı kullar bu zulmü göremezler; göremedikleri için de o zulmün yaşattığı stresi, acı ve hüsran hissini hafifletecek, unutturacak sebepler bulmaya ve onlara tutunmaya çalışırlar. Dünya hayatına dunihi algıyla olan bağlılıktan dolayı içerisine düştükleri hırs, güç, itibar, haset, ğıll (Allah’tan, Allah’ı hatırlatan, Allah’a ait her şeyden nefret) gibi duyguların kendilerinde oluşturduğu yıkımın zararını en aza indirip ama yine bu duygularla daha iyi imkanlarda bir yaşantı sürmek için kendilerine çıkış yolu ararlar. Bu öyle acı, öyle zavallı, öyle üzücü bir çıkış yolu arayıştır ki çıkmaz sokakta (deccaliyet kısır döngüsünde) yol aramaktır. Bu çıkış yolu arayışları çoğunlukla Reiki, TM ve benzeri onlarca uzak doğu metotlarıyla zihni dinginleştirmeyi denemek, anda kalmayı hedefleyen “carpe diem” gibi felsefi akımları dinlemek, hobi olarak kendimize seçtiğimiz bir alanda zihnimizi boşalttığımızı düşünerek sıkıntılı ruh halinden kurtulmaya çalışmak gibi dunihi yöntemler üzerinden denenir. Bilinmelidir ki bu minvaldeki dunihi metotlarla her ne yaparsak yapalım gerçek huzur (mutmainlik) yakalanamaz. Çünkü o hal Rabbimizin öğrettiği ve öğütlediği şu kuralla mühürlenmiş, bu kurala uygun olmayan yöntemlere imkân ve kapılar kapanmıştır:

“Kalpler (kalpleri kullanan idraklar) ancak Allah zikri (Allah’ı doğru tanıyan bil algı ve yaşantı) ile mutmain (huzurlu) olur (Ra’d-28).”

Bahsettiğimiz tekniklerle rahatlanabilir, memnuniyet yaşanabilir, kişi bu teknikler sayesinde sinirlenmeyen, etrafa tepki vermeyen, ortama uyum sağlayan biri haline gelebilir. Ancak hiçbir zaman idraken mutmainliği, huzuru yaşayamaz, dolayısıyla huzurlu olamaz. Ama kendini kimi zamanlarda huzurlu zannedebilir. Bunun sebebi bulunduğu esfele safilinin şartlarını yumuşatması ve ehven-i şerre ait huzur hissini yaşamasıdır. Bir örnek üzerinden durumu tefekkür etmeye çalışalım.

Örneğin sıkıntı yaşamamıza yol açan bir yavrumuz var. Bizim istediğimiz gibi davranmıyor, bize göre yanlış olan tercihlerde bulunuyor. Esfele safilin idrakı yaşayan bir ebeveyn evladının yaşantısına daima müdahale etmek ister çünkü güç ve hüküm sahibi olduğunu düşünür. Onun adına kararlar alır, onun için en iyisini düşünür, çocuğunun yaptığı seçimleri yok sayarak onu sürekli eleştirir. Tabi bu durum bu kararları veren ebeveyni de bu kararları uygulamasını istenen çocuğu da sıkıntı, huzursuzluk ve öfkeye iter, aradaki ilişki her geçen gün bozulur. Bu durumu çocuk küçükken ergenliğe bağlarız ama büyüdükçe fark ederiz ki zaman geçse bile içerisinde bulunan bu durum değişmiyor, her bir vesileyle yenileniyor. Bu gibi durumlarda başvurduğumuz ilişki koçları, psikologlar gibi kişilerden ve yerlerden gelen çözüm önerileri bizlere bir türlü çare olmaz ve kafamızın içerisinde çözülmeyen ve her geçen gün büyüyen bir düğümle yaşamaya devam ederiz. Kimi görsek evladımızdan dem vurarak “bir türlü çocuğuma bunu anlatamıyorum” diyerek yakınmamıza rağmen asıl sıkıntının ne olduğunu bir türlü bulamayız. Örnek olarak verdiğimiz bu tabloda veya hayatımızda yaşadığımız diğer sıkıntılarda öncelikle bakacağımız (yani düğümü çözeceğimiz ip ucu) şudur: Bu gibi sıkıntılı hallerde esfele safilin algı ile mi çözüm arıyor ve üretiyoruz? Yani ben normalde bu algı ile mi yaşıyorum? Kendimize önce ve daima bunu sormamız gerekiyor. Eğer bu halde yaşadığımıza dair veriler varsa öncelikle esfele safilin kaynaklı bu dunihi algı halinden kurtulmaya çalışalım ki var olan sıkıntı olarak gördüğümüz durumu önce doğru anlayabilelim sonra da biiznillah çözebilelim. O zaman anlıyoruz ki esfele safilin halin özelliklerini (düşünürken, konuşurken, davranırkenki çıktılarını) bilmek inanan için çok kıymetlidir, çok önemlidir, çok hayatidir. Bunu fark edebilirsek görürüz ki çoğu zaman içinden çıkamadığımızı düşündüğümüz, çaresi olmadığına inandığımız birçok sıkıntı tamamen esfele safilin halden kaynaklanıyor. İşte bunu fark etmeyen insan esfele safilin halin yüklerini bir ömür sırtında taşıyor (sırtımızda taşıyoruz). Neden? Çünkü müstakilen güç, hüküm ve mülk sahibi olduğumuz zannıyla hayatı böyle yaşıyoruz. Bu da bizim dünya ve ahiretimizi perişan ediyor.

Bu durumu esfele safilinden kurtulma gayretinde olan bir inanan nasıl yaşar? Bu hali bilen ve kurtulma gayretinde olan bir inanan, gerçek VAR’ın Allah olduğuna iman etmiş ve bu hale teslim olmuştur. Müstakilen var ve muhtar olanın Allah olduğunu bildiği için buna uygun bir hayat tarzını yaşar. Mesela çocuğuyla ilişkilerinde çocuğunun Allah’tan ayrı müstakil ve gerçekten var bir birey olmadığının farkında olarak, çocuğunu da kendini de Allah’ın emri ve dileği olarak görür, bu bakışla ona yol gösterme gayretindedir. Gayretine rağmen sonuç (yani Allah’ın hükmü) üzerinde bir hüküm etkisi olmadığını, yani hüküm veremeyeceğini bilir, dolayısıyla sonuca razıdır. Bu razı olabilme hali, Rabbimiz bize verilen bir hediyedir. Kulun Rabbinden razı oluşu ve Rabbinin de kendisinden razı olmasını umarak Rabbine sığınışı, bizim kurtuluşa açılan kapımızdır. Kim bilir ne kadar güzel bir haldir bu “Rabbim, Allah’ım ben senden razıyım, Sen de benden razı oluver” sığınışı… Kul kendisine lütfedilen bu hal içerinde esfele safilinden kurtulma gayretiyle Rabbi Allah’a yönelişiyle, gerçek huzur halini yaşamaya başlayacağı bir kulvara girmiştir, biiznillah.

Esfele Safilinin kurtuluşun var olduğunu ve o halden mutlaka kurtulmamız gerektiğini bize Kur’an-ı Kerim öğretiyor:

“(Rabbi) dedi ki: İkiniz oradan (ahseni takvim algı ve yaşantısından) cemîan inin aşağı (esfele safilin idraka). Birbirinize düşmansınız. Benden size bir hüda geldiğinde, kim benim hüdama tabi oldu ise, işte o sapmaz ve şakıy olmaz (hüdama tabi olan esfele safilin halden kurtulur).” (Ta-Ha; 123)

“Hakikaten Biz insanı ahseni takviym üzere yarattık. Sonra da onu esfele safiliyn’e reddettik. Ancak, iman edip salih amel işleyenler müstesna (esfele safiliynden ancak billahi manada iman edip salih amel edenler, böyle bir hayat tarzını oluşturanlar kurtulur ki) onlar için kesilmeyen bir ecir vardır.” (Tiyn; 4-6)

“Allah iman edenlerin Veliysidir. Onları zulmetten Nur’a çıkarır. Fiilen küfür halinde olanlara (DȗniHİ algı ve zannlarına göre yaşayanlara) gelince, onların dostları Tağut’tur. (DȗniHİ olarak müstakilen var ve muhtar zannettikleridir)… (Bu kabulleri ise) onları Nur’dan zulmete sokar. İşte onlar ashabun nar’dır; onlar orada ebedi kalıcılardır.” (Bakara-257)

“O, sizi zulmetten Nur’a çıkarmak için apaçık ayetleri Kulu’nun üzerine tenzil edendir. İnnellâhe Biküm le Raûfun Rahiym.” (Hadîd-9)

Bu halden kurtuluş yolunda Rabbimi Allah’ın öğrettiği çok önemli şu dua ile tamamlayalım:

“Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ ve il lem teğfir lenâ ve terhamnâ le-nekünene mine’l -hâsirîn.”

“Ey Rabbimiz! Biz nefsimize zulmettik. Eğer sen bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, biz kesinlikle zarara (azaba, helâka, hüsrana) uğrayanlardan oluruz (lütfen bizi kurtarıver ve daim koruyuver Allahım, amin).”

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti