Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

MALAZGİRT ZAFERİ VE ALP ARSLAN (1)

Muharrem Günay 28 Ağustos 2018 Salı 13:27:31
 

Tuğrul Bey’in ölümü üzerine çocuğu olmadığı için yerine kardeşi Çağrı Bey’in oğlu Alp Arslan geçmiştir. Alp Arslan’ın Selçuklu tahtına oturduğu zaman Anadolu’da yaşayan halk perişan bir durumda olup, halkla birlikte Bizans askerleri de para ve yiyecek sıkıntısı çekmekte idi. Bizans’ın takip ettiği Ortadoks zihniyeti kavimleri, diğer mezhep ve dinleri yok etmek gayesi güdüyorlardı. Bizans İmparatoru Kotsantin Dukas’ın ölümü (1067)  üzerine yerine karısı Eudoxia geçmişti. Bizans iç karışıklıklar içinde idi.
Anadolu içlerine doğru Türk akınlarının her geçen gün arttığı bir dönemde bu karışıklıklara son vermek amacıyla Eudoxia Romen Diyojen ile evlendi. Romen Diyojen, 1068 yılında imparator ilan edildi.
Romen Diyojen, 1070-1071 kışında, büyük ordusunu hazırladı. O, Anadolu’yu Türklerden kurtarmaktan başka İslâm ülkelerini istila ve hatta Selçuk devletini de tahrip etmek maksadı ile Bizans tarihinin en büyük ordularından birini vücuda getirdi. Bu ordu Balkan vilayetlerinden, Bitinya, Kapadokya, Kilikya ve Trabzon bölgelerinden ve Ermeni halkından başka Slav(Rus), Bulgar, Alman(Got), Frank, Ermeni, Gürcü, Hazar, Peçenek, Uz (Oğuz) ve Kıpçak (Kuman) ücretli askerlerinden oluşuyordu. Bu ordunun miktarı 200.000 ile 600.000 arasında gösterilir. Bu ordunun, yine mübalağalı olmakla beraber, mancınıkçı, çarkçı, lağımcı, kazancı, arabacı vb. teknisyenlerinin de 100.000 kişi tuttuğu, kumandan ve subay sayısının 30.000, silah ve malzeme taşıyan arabaların 4.000 olduğu, altın, gümüş ve hazinelerinin ise sayısız bulunduğu yazılmaktadır. Hafif süvari kuvvetlerinden birisini teşkil eden Uz (Oğuz)’ların 15.000 kişi olduğu da rivayet edilmektedir. Ordunun büyüklüğünden mağrur olan olan imparator, zaferden emin olarak, yalnız Anadolu’yu kurtaracağına değil, İslâm ülkelerini de alacağına inanıyordu. Irak, Suriye, Horasan ve Rey valiliklerini bile kumandanlarına önceden vaadiyordu. Camiler yerine kiliseler yapmayı da hayal ettiği rivayet edilir.(O.Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, s:177)
İmparator 13 Mart 1071 günü Ayasofya’da yapılan dini törenden sonra ordusuyla birlikte yola çıkmıştır. Sultan Alparslan, Şam’a giderken, Bizans ordusunun Anadolu’da ilerleyip Erzurum’a ulaştığını öğrendi ve Diyarbakır üzerinden Ahlat’a yöneldi. Ahlat’da her ihtimale karşılık devletin birliğini korumak, diğer yerlerde çıkması muhtemel karışıklıkları önlemek ve gerektiğinde harp sahasına taze kuvvetler göndermek üzere veziri Nizamül Mülk’ü karısı ve çocuklarıyla birlikte Hamedan’a gönderdi.
Sultan, Ahlat’ta iken Bizans öncü kuvvetleri de Ahlat’a doğru ilerliyordu. Sanduk kumandasındaki Türk birliği bu öncü birlikleri tamamen yok etti. Önlerinde taşıdıkları büyük bir haç ele geçirildi ve bu haç halifeye gönderildi.
“İran Kisrası ve Bizans Kayseri (ikisi de) helak olacak ve onların hazineleri Müslümanların eline geçecek” diyerek, İran’ı ve Bizans’ı ümmetine hedef gösteren Sevgili Peygamberimizin Halifesi hemen harekete geçerek, Mekke, Medine, Kudüs ve Bağdat başta olmak üzere bütün İslâm ülkelerinde okunmak üzere bir dua hazırlamış ve bütün İslâm dünyasını Sultan Alp Arslan ve Türk ordusu için duaya çağırmıştır. Halife hazırladığı dua metninde şöyle diyordu:
“Ey Allah’ım! İslâm’a yardım et, sancağını yüce eyle! Onun düşmanlarını, müşrikleri kahreyle, Sana itaat için canlarını feda eden, Sana uymak için oluk oluk kanlarını akıtan, Senin yolunun bu ulu mücahitlerine güç, kuvvet ver! Onları zafere ulaştıracak yardımlardan mahrum etme!
Allah’ım, Mü’minlerin emirinin yeryüzündeki en büyük temsilcisi olan Sultan Alp Arslan’ın senden istediği yardımı esirgeme! Zira O, bu sayede senin hükmünü yürütsün! Senin şanını cümle cihana yaysın! Senin dininin şerefini ve yüceliğini koruyabilmesi için onu, her zaman tesirli desteğinden mahrum etme! O’nu kâfirlerin karşısında yalnız bırakma! Ordusunu (bir va’di ilahi olan) meleklerinle destekle! O, senin ulu hoşnutluğunu kazanmak için rahatını terk etti. Malı ve canı ile senin emirlerine uymak, cihad etmek aşkıyla senin yollarına düştü. Çünkü sen, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle diyorsun, “Ey iman edenler! Size, canınızı yakan bir azaptan kurtaracak kazançl�� bir yolu göstereyim mi? Allah’a ve O’nun Peygamberine inanıyorsunuz, (o zaman) O’nun yolunda malınızla, canınızla cihad ediniz, savaşınız.”
Ulu Tanrım! O, nasıl senin çağrına uyup, şeraitinin korunmasında gevşeklik göstermeden, emirlerine uymuş ve düşmanlarına bizzat karşı koyarak dinine hizmet için geceyi gündüze katmışsa, Sen de onlara zafer ihsan eyle! Dilediklerinde ona yardımcı ol! O’nu öyle bir koruyucu ile kuşat ki, düşmanlarının her türlü kinlerini def etsin, onların kötülüklerinden onu korusun. Yapmak istediği her işi ona kolay kıl! Tâki, onun düşmana karşı, bu kudsî cihadı zaferle aydınlansın. Müşriklerin, hak yolunu görmeyen o sapıkların ise gözleri kör olsun!” (Z.Kitapçı, Hz. Peygamberin Hadislerinde Türkler,  2. cilt, s:37)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER