Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU

Manastır – Askeri İdadi Ve Atatürk

Atatürk’ün kişiliğini oluşturan eğitim kurumu Manastır Askeri İdadisi (Lisesi), aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadroların da yetiştikleri önemli bir okuldur. Bu yüzden Makedonya Cumhuriyeti topraklarında yer alan Manastır kentini ve o ünlü Askeri İdadi’yi görmeyi  çok istemiş ve nihayet bu arzuma nail olmuştum.

Manastır İlim ve Güzel Sanatlar Derneği’nden bir çağrı almıştım. Ardından bu Derneğin Genel Sekreteri olan dostum Trayko Ognenovski aramış ve ısrarla “gel” demişti. Davet edilenler arasında Prof.Dr.İsmail Kaynak ile Kamil Toygar da vardı.

1960 yılında kurulmuş olan Derneğin en önemli işlevi, öteki derneklerle birlikte Makedonya İlimler Akademisi’nin kuruluşunu sağlamış olmasıdır. Manastır’daki tüm kültür ve sanat faaliyetlerini de bu dernek düzenlemektedir. Derneğin Manastır dışında da üyeleri vardı. Dernek başkanlığını, siyasetle de meşgul olan ekonomist Kiril Krstev yapıyordu. Genel Sekreter Trajko Ognenovski ise öğretmenlikten ayrılmış olup derneğin tek maaşlı elemanıydı. Trajko siyasetle de uğraşmakta ve sivil savunma uzmanı olarak görev yapmaktaydı. Anılan sempozyumun bütün yükünü omuzlayan Trajko ile, sonraki yıllarda da dostluğumuz devam etti. Bir ara onu Eskişehir’de düzenlediğimiz Halk Edebiyatı Semineri’ne davet ettim; geldi ve bir de bildiri sundu.

Atatürk Müzesi

Manastır’da geçen ilk gecemizin sabahında kahvaltıdan sonra, yeni inşa edilmiş olan Manastır Kültür Evi’ne gittik. Buradaki görevliler bize yakın ilgi gösterdiler. O arada Eski Kültür Bakanı Jivkov Vasilevski ile de tanıştık. Bu zat Üsküp Milli Müzeler Komisyonu Başkanı olarak görev yapıyordu. O görüşmemizde Vasilevski, Osmanlı döneminde idadi olarak kullanılan ve Atatürk’ün de okuduğu binanın “Tarih Öncesinden Günümüze Makedonya Müzesi” haline getirileceğini ve bu müzede Türk-İslâm eserlerinin de sergileneceğini; Atatürk için de özel bir bölüm olacağını söyledi. Demirel, Ecevit, Tekin Arıburun gibi Türk siyaset adamları buraya geldikleri zaman, müze konusunda destekte bulunacaklarını vaad etmişler, fakat gittikten sonra da verdikleri sözleri unutmuşlar! Oysa adamların niyetleri güzel. Bizden istedikleri şey, Büyük Öndere ait, müzelik bazı malzemelerin ve tarihi belgelerin buraya gönderilmesidir. 6 yıldır, Üsküp’teki T.C.diplomatlarına bu hususta başvurmalarına rağmen netice alamamış olmalarından dolayı üzgün olduklarını söylediler. 6000 metrekarelik alanda kurulacak olan bu anlamlı ve önemli müzede Türkiye ve Türk tarihinin de geniş yer alacak olması bakımından, o tarihteki hükümetimizin ilgisizliğini anlayabilmek mümkün değildi.

Kültür Bakanı Vasilevski o görüşmede bize şunları da söylemişti:

“Buradaki Türk-İslâm kültürü, sizden çok bizim malımızdır…Atatürk’le ilgili müze, sadece Kemal Atatürk’ün Makedonya’daki hayatını değil, genel olarak yaşamını içerecektir. Biz bu müzenin Türkiye’den gelecek müzeciler tarafından tanzim edilmesini  T.C. hükümetinden resmen talep ettik. Atatürk ile ilgili, birlikte bir şeyler yapabiliriz. T.C.ile imzaladığımız bir protokolda, bu konuya da yer verildi. Bizim için hiçbir sakınca yoktur; ama neden gerçekleşmediğini de anlayamıyoruz. Biz Türkiye ile sıkı bir işbirliği yapmak istiyoruz. Gelin, müzeyi birlikte yapalım diyoruz.”

Daha sonra, İdadi binasının içindeki bir odada, Atatürk Müzesi oluşturuldu ve bu müzenin açılışında zamanın T.C.Dışişleri Bakanı İlter Türkmen de hazır bulundu…Giderek, o müzenin Atatürk’ün büyüklüğü ile mütenasip olmadığı anlaşılarak; Kuruluşunu bizzat yaptığım Türk-Makedon Dostluk Derneği Başkanı Ohrili Memduh Şen’in harcadığı 40 bin dolar ile, daha geniş salonlarda ve daha görkemli bir müze oluşturuldu. Bu yeni müzenin açılışı ise o tarihteki Cumhurbaşkanları Süleyman Demirel ve Kiro Gligorov tarafından yapıldı.

 

 

            Askeri İdadi

            Türk tarihinde Manastır Askeri İdadisi olarak bilinen tarihi yapı, 1848 yılında inşa edilmiş. Bundan üç misli daha büyük olan Kırmızı Kışla ile 1844’te inşa edilen Beyaz Kışla, zaman içerisinde yıkılmışlar. Ayakta kalan bugünkü bina ise, 1981-85 yıllarında esaslı bir restorasyona tabi tutulmuş. Binanın o günlerdeki Müdürü Dimitar Dimitrovski Ankara’daki Balkanoloji Kongresi’nde, “Manastır’daki Türk-İslâm Eserleri” başlıklı bir bildiri sunmuştu.

Makedonya yönetimi, İdadi binasının tam karşısında görkemli bir spor kompleksi inşaa etmişti. Böylesi yapıları görünce,  bu ülkenin spordaki başarılarını daha iyi anlamak mümkün oluyordu.

İdadi’nin girişinde Arap harfleriyle yazılı bir kitabe vardı. Kapının sağ yanındaki bir plaket üzerinde de Makedonca ve Türkçe şu söz yazılıydı:

“Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin yaratıcısı ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk 1900 yılında Askeri İdadi’yi bu kışlada bitirdi.”

            Binanın içindeki mermerler ve yapı hemen hemen tümüyle orijinal haliyle duruyordu. Asıl görevi mimarlık olan ve Türkler’le, Manastır Türk mimari eserleri üzerine konuşmaktan zevk duyduğunu söyleyen Müze Müdürü Dimitrovski, şu ilginç bilgileri vermişti:

“Mimar Sinan’ın inşa ettiği bir cami, bakımsızlıktan, maalesef yok olmaktadır! Bu İdadi binasını ise, Yunanistan’daki meşhur Akropol ile karşılaştıranlar vardır; çünkü benzeri olmayan bir mimari tarzı var. Batılılar her zaman Türk-İslâm eserlerini, batı mimarisi ile karşılaştırarak değerlendirirler. Oysa bu değerlendirme yanlıştır. Çünkü Türk eserleri başlı başına ele alındığında sanatsal değerinin büyüklüğü ve üstünlüğü ortaya çıkmaktadır. Yani batı mimarisi ile Türk mimarisi mukayese edilemez. Kurulacak olan müzede İslâm devrinin özelliği, halkın yaşamı, işlevleri vs. somut olarak gösterilecektir. Bu müzede maddi ve manevi folklor değerleri de bulunacaktır.”

Eleni’nin Evi

Manastır’ın merkezinde, bizim kaldığımız Epinal Oteli’nin yanındaki eski bir taş binanın da, Atatürk’ün yaşamında önemli yeri vardır. Bu evde yaşayan Eleni adlı Ulah kızı ile Atatürk’ün aşkı, bugün bile efsaneleştirilerek anlatılmaktadır.

Manastır’ın Türk yapısı, eski yapılarından birisi de, o dönemde Ordu Evi olarak kullanılan binadır. Bu bina sonraları restore edilmiş, etrafı ağaçlandırılmış, bahçesi çiçeklerle süslenmiştir. Gerek mimari tarzı, gerekse kullanılış biçimiyle askeri amaçlara uygun bir bina. O kadar ki, gerektiğinde ağır silahların da yerleştirilebileceği yerler bulunmaktadır.

Türk askerleri ve subayları her gün, Ordu Evi’nden çıkarak, Eleni’lerin evinin önünden geçerlermiş. Atatürk de atıyla buradan geçerken, Eleni, balkona çıkarak O’nu seyredermiş. Hayranlık, giderek aşka dönüşmüş. Tanışmışlar, sevişmişler ve bir gün Atatürk’le Eleni ortadan kaybolmuşlar. Ailesi gerçeği öğrenince, Eleni’yi, bilinmeyen bir yere kaçırmış ve âşıklar, bir birlerini bir daha görmemişler!…

Manastır’dan Notlar

Manastır, Pelister Dağı’na sırtını dayamış olan, müstesna bir kent. Ormanlarla bezeli, sularıyla ünlü bu dağın dorukları, her zaman karla kaplıdır. Ortasından akıp giden Travo Nehri, şehri ikiye ayırıyor. Merkezdeki Büyük Voştad Meydanı’ndaki tiyatro binası da Osmanlı döneminden kalma. Bizim kaldığımız otel de tam burada. Gençlerin akşam saatlerinde korzo yaptıkları alan da bu merkezde bulunuyor. Yugoslavya’nın her yanında gördüğüm bu korzo, tam manasıyla, sosyal bir olaydır.

Küçük Voştad Meydanı’nda ise, sacayağı gibi duran üç muhteşem Türk abidesi var. Bunlardan birisi Yeni Cami. O gün, bu cami sanat galerisi olarak kullanılıyordu. İkinci abide ise İshak Kadı Camii olup, bu camide ibadet edilebilmektedir. Ne yazık ki, vakit namazlarındaki cemaat sayısı beşi onu geçmiyor. Cuma namazlarında ise 40-50 kişilik cemaat toplanıyor. Bu camiyi ziyarete gittiğimde, imam Hacı Davut ve birkaç yaşlı Arnavut ve Türk’le sohbet etmiştik. Sacayağının üçüncü ayağında ise bir saat kulesi bulunuyor. Bu kule, çok güzel bir parkın içerisindedir. Parkta, daha çok yaşlı erkekler toplanıp sohbet ediyor ve oyun oynuyorlar.

Bilindiği gibi, bağımsızlık ilân ettiğinde, Makedonya’yı ilk tanıyan ülkelerden birisi Türkiye olmuştur. Sonraki aşamada da bu ülkeyi her alanda desteklemiş olan ülke yine Türkiye’dir. Makedonya’nın üç asli unsurundan birisi Türkler’dir. Ne var ki, Türk milletinin, böylesine değer verdiği Makedonya’yı yönetenler, gün gelmiş, bu tarihi Türk Saat Kulesi’nin tepesine, kocaman bir haç dikerek; Türkler’in de, Müslümanların da yüreklerini sızlatmışlardır!…

            İshak Kadı Camii’nin yanındaki Kaymakçalan Sokağı, adını, yakındaki bir dağdan almış. Adı üstünde bu dağda kaymak, süt, yoğurt üretilerek, şehre getirilir, satılırmış. Zira burada hayvancılık yapılıyormuş. Kaymakçalan Sokağı’nı geçip, yukarıya yürüyünce, karşınıza 4-5 asırlık bir çınar ağacı çıkar. İşte burası, Türk Mahallesi’dir. Buradaki evler, tipik Türk mimarisinin, Manastır’da yaşayan örnekleridir. Burada Çınar Camii adı verilen bir de cami bulunmaktadır. Kimi duvarları yıkılmış olan caminin, üzeri de açıktır! Ancak, minaresi sağlam durumdadır.

Manastır’daki bizim olan yapılardan birisi de Bezistan (Bedesten) denilen ve benzerine Türkiye’nin her yanında rastlanan tipik bir kapalı çarşıdır. Eski dönemlerde burada kasap ve manav esnafı faaliyette bulunurmuş; ama şimdi, her meslekten ticaret erbabı burayı kullanmaktadır.

Bedesten’in karşısındaki Türk bozacıya girip hem biraz dinlendik, hem de nefis birer boza içtik. Orada yaşlı bir Ulah garsonla tanıştık. Civardaki Tırnovo köyünden olan bu adam Sultan Reşad’ın 1916 yılında Vidin’e yaptığı seyahat sırasında oradaymış.

Manastır’da, haziranın ilk pazar günü balıkçılar arasında yarışma yapılıyormuş. Gelenekselleşen bu yarışmaya katılan balıkçılar 2 saat içerisinde tutacakları balıkların sayısına ve kilosuna göre değerlendiriliyorlarmış. Örneğin bir balığa bir puan, bir kilo balığa bir puan verilerek, derecelendirilip ödüller veriliyormuş.

Manastır

Bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun, önemli vilayetlerinden birisi olan Manastır’ın İshak Bey Camii’nde, Camiin bakıcısı Fethi Ali ile yaptığımız sohbette, önemli bilgiler edindim. İshakiye de denilen İhsan Bey Camii’nin hemen karşısında Nallı Cami de denilen Yeni Cami bulunuyor ve bu camiin önünde tarihi Zincirli Pınar Çeşmesi var. Fethi Ali ile bu çeşmenin önüne oturduğumuz, dertli dertli yakınmalarda bulundu: “Türkiye’ye gidemedim. Gitmek istiyorum, ama param yok. Yol parası bulsam, akrabalarıma götürmek için, bir sürü hediye almam gerek, çünkü bizde hediyesiz bir yere gidilmez! Benim İstanbul’un Sağmalcılar, Bayrampaşa semtlerinde akrabalarım var…” diyen adamcağız yakınmasını şöyle sürdürdü: “Şimdi bana, sen Arnavutsun diyorlar! Hayır, ben Türk’üm demeye korkuyorum. Bir gün burada Müslüman kalmayacak!…Kosova olaylarından sonra, Makedonlar, Türk mü Arnavut mu, bakmıyorlar. Ben Müslümanım diyerek yakamı kurtarıyorum…İmanını kaybeden, devletini de kaybeder!…”

Manastırlı gençler, akşam saatlerinde Sultaniye Mahallesi’nde korzo yapıyorlarmış. Drahor da denilen, Dar-Hor Deresi de gençlerin bir başka buluşma yeriymiş. Vaktiyle bir de Kurtlu Dere varmış, ama o dereyi kurutmuşlar. Şehrin sırtını dayadığı Pelister Dağı’nın suyu, hemen köpürdüğü için bu suya “sabun tutan su” demişler.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER