Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

Nefs Terbiyesi 18

Yediğimiz içtiğimiz her şeyin içerisinde neler olduğuna dikkat ediyoruz. Katkı maddesi var mı? Genetiği değiştirilmiş (GDO’lu) tohumdan mı yapılmış? İçerisinde vücudumuz için zararlı bir madde var mı? Bu gibi soruları sorup araştırarak yediklerimize dikkat etmeye çalışıyoruz. Bu şekilde davranmamızın sebebi, olası zararlı bu gibi maddeler vücudumuza girdiğinde, istenmeyen etkiler oluşturması veya vücudumuzun bu maddeleri tolere edemiyor olmasıdır. Vücudumuzda çalışan fizyolojik sisteme zarar verebilen içerikteki kimyasalları, gıdaları almak istemiyoruz, aldığımızda rahatsız oluyoruz. Yediğimiz şey ekmek bile olsa, genetiği değiştirilmiş tohumların henüz bilinemeyen etkileri ve katılan kimyasalların zamanla vücutta birikerek oluşturabildikleri mutasyonlar ve diğer harabiyet verici etkiler nedeniyle psikolojimiz de fizyolojimiz de bozuluyor ve hastalanıyoruz. Durum böyle olunca, temiz içerikli güvenilir gıdalarla doğru şekilde beslenmeyi çok önemsiyor, zinde ve sağlıklı olmak için tercihlerimize çok özen gösteriyoruz, akıllı beslenmeye çalışıyoruz.
Nasıl sağlıklı bir tohum veya yararlı biyoaktif kimyasallar yararlı ise ve nasıl genetiğiyle oynanmış tohumlar şüpheli ve yüzlerce gıda katkı kimyasalı zararlı ise; duygularımızın, fiillerimizin, beklentilerimizin, isteklerimizin kısacası yaşantımızdaki her bir hissiyatın da böyle olduğunu unutmamalıyız. Eğer bütün bunları doğru yani Hak zemin olan ahseni takvim halle yaşıyorsak faydalıdır çünkü bu hal fıtratımız üzere olan halimizdir; esfele safiliyn ile yaşıyorsak zararımızadır çünkü bu hal cehennemlik formatımızdır. Tüm hissiyatların, tüm davranışların esfele safilinde yaşanması insan fıtratını örter, dolayısıyla fıtrata uygun halimizi bozar. Esfele safilinde yaşadığımız her duygunun bu sebeple genetiği bozuktur. Bu namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek gibi ibadetlerden oluşsa bile böyledir; esfele safiliynden kurtulma telaşına girmeden yapılan hiçbir şey Rabbimizin razı olduğu hal üzere değildir. Yazılarımızda zaman zaman buna yönelik örnekler veriyoruz, tekrar hatırlayalım. Örneğin, merak duygusunu esfele safilinde yaşayan bir insan komşusunun hayatını zulmani hislerle merak eder. Oysa aynı duyguyu ahseni takvim halde yaşarken Allah’ı ve rızasını merak ederek komşusunun haliyle hallenmek üzere komşunu merak eder. Demek ki önemli olan yaşantımızı esfele safilin halde mi, ahseni takvim halde mi sürdürdüğümüzdür. Şunu hiç unutmuyoruz ki bu dünyaya gelen her insan esfele safiliyne düşmüş olarak doğar, sonra Allah lütfetmişse kendisine hidayet ulaşır; Rasulullah (SAV) ve Kur’anımıza rağbet ederek ahseni takviym idrak ve yaşantısı için gayret göstermeye başlar.
Mesela, sevme ve sevilme hissiyatı insanın bu dünyadaki ihtiyaçlarından biridir. Bu duyguyu da diğer duygularımız gibi ahseni takvim ve esfele safilin halde olmak üzere iki farklı halde yaşayabiliriz. Esfele safilin halle yaşadığımız “sevme ve sevilme” duygumuz genetiği değiştirilmiş tohum misali fıtratımıza terstir, aykırıdır; bu tabanda tarif edilen sevgiyle birini, bir şeyi sevmek veya birisi tarafından sevilmek zulmettir, insana dünya ve ahirette sıkıntıdır. Esfele safilin idrak, dunihi bir algısı ile kendi heva ve heveslerine göre sevgi tanımı yaptığı için bu tanıma uygun olan şeyleri sevdiğimizi zannederiz. Oysa çok sevdiğimizi belirttiğimiz eşimizde istemediğimiz bir davranış gördüğümüzde bir anda ondan nefret ettiğimizi yaşarız, bu duygu kendimizde görürüz. Bu nefret seviyemiz düşünce onu tekrar sevdiğimizi hissetmeye başlarız. Esfele safinde yaşanan bu kısır döngüyü insanlar “aşkımızın şiddeti o kadar yoğun ki, bu kadar sıkıntı yaşamamıza rağmen birbirimizden ayrılamıyoruz” diye tanımlar. Halbuki esfele safilinde yaşanan ne bir sevgi ne bir aşk vardır; onların yaşadığı bu duygunun asıl adı düzeyi düşürülmüş nefrettir ve bunun da istikrarı ve tatmini yoktur. Dolayısıyla, esfele safiliyn yaşantıda “Seviyorum” dediğimiz anda yaşadığımız duygu, karşımızdakine olan nefret seviyemizin düşük halidir. Doğru bir idrak üzere olmayan bu duyguyu tatmin etmek mümkün olmadığı için sevdiğimizi söylediğimiz kişilere karşı duygularımız sevgi-nefret arası sürekli “git-gel”ler yaşar. Psikolojik açıdan bunu (yüksek ve düşük nefreti) dengelemek zorunda olduğumuz için bazen şöyle örneklerle karşılaşabiliriz. İş yerinde çok sinirli, agresif, çalışanlarına zulüm eden bir patronun hobisi her gün beslediği güvercinlerle ilgilenmek, onları sevmek olabilir. Hatta bu onun ruh sağlığı için gereklidir. Çünkü sevgi ve nefret hissiyatını hayatında dengelemesi gerekir. Özel hayatında bu yöneticiyi tanıyan başka biri ise “siz bu insanı tanımıyorsunuz. İş yerinde çok sert ancak özel hayatında çok merhametli biri” diye değerlendirme yapabilir. İşte tüm bu birbirine zıt tanımlamaların arkasında esfele safiliyn idrak yatmaktadır; bütün bu değişken tavır ve davranışlar aslında esfele safilinde yaşanan zulmani duyguların tatmini içindir.
Sevmek ve sevilmek bir arzudur. Bu arzu sevmek ve sevilmek ihtiyacından doğar. İnsan bu ihtiyacını birisini veya bir şeyi kendisine yakın hissetmesi veya uzak hissetmesi ile gerçekleştirir. Bu cümle işin esas, ana temasını oluşturan bir tespittir. Sevmek ve sevilmek bir arzudur, bu arzu sevmek ve sevilmek ihtiyacından doğuyor, bir ihtiyaç olarak çıkıyor, arzuya dönüşüyor. İnsan bu ihtiyacını, birisini veya bir şeyi kendisine yakın hissetmesi veya uzak hissetmesi ile gerçekleştirir. Yakın hissetmek veya uzak hissetmek hallerini ise insan ya formatına göre veya fıtratına göre gerçekleştirir. Hayatını duniHi anlamda hürriyetle dizayn edenler esfele safiliyn kurallarına dahil olduklarından işin tabiatı olarak yakın ve uzak tutmayı formatlarına göre ortaya koyarlar. Allah esfele safiliyn formatı kendisinden uzağa attığı için, Allah’a göre uzağa düşmüş, aşağıların aşağısına inmiş esfele safiliyn insan yakın ve uzak oluşturmayı Allah ile yapamaz, Allah’ın yakın saydığı şemsiye altında yapamaz, kendi ilahlık hissiyatı şemsiyesi altında yapmak zorundadır. Dolayısıyla, Allah’ın yakın tutması gerçek sevgi, duniHi ilahların yakın ve uzaklıkları ise nefret olarak ortaya çıkar. Allah’ın kulunu kendisine yakın tutması “gerçek sevgi” olarak ortaya çıkar, duniHi ilahların yakınlık ve uzaklık davranışları ise “nefret” olarak ortaya çıkar. İnsanın fıtratına uygun olarak gerçek sevgi hislerini aktifleştirebilmesinin şartları vardır: Birincisi Billahi anlamda imandır. Sonra bu imanın gereği olarak nefsin şerrinin konuşma dilini kullanmamaktır. Üçüncüsü sadrı duniHi algı ve zannlarından, kalbi kılıfından temizleme gayretlerini hayat tarzı haline getirmektir. Dördüncüsü, Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nun esas halkasına dâhil olmaktır (Yılmaz Dündar, Nefs terbiyesi)
İnsanın ilk hali olan ilmi suret Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu ile yaşarken Allah adına “BEN” der. Bu ilmi suret dünya yaşantısına başlayıp da vehmin zulmetine düşünce, Kendinde Kendine Göre Var halini takdim ederken artık kendi adına “BEN” demeye başlar. Bu haldeki insan Allah yokmuş gibi düşünmeye, konuşmaya ve davranmaya başlar. İşte nefs terbiyesi ile hedeflenen budur; yani kişiyi vehmin zulmetinden (Allah yokmuş gibi Allah’ı unutarak, Allah’tan uzağa düşerek düşünmekten, konuşmaktan ve davranmaktan) kurtulmak. Bu durumda nefsi şerrinden Biiznillah kurtarmış oluruz. Nefsin şerri davranışından kurtulan kişi düştüğü zulmetten kurtulmuş ve yeniden kayıtlı kendini hissetme duygusunun esas halkasına bağlanmış olur. Bu durumdaki mümini Efendimiz (sav) şöyle tarif eder: “Müminler bir vücudun organları gibidir. Organlardan birisi rahatsız olsa bütün vücut bu rahatsızlığı hisseder ve ilgilenir.” Efendimiz (SAV) bu hadisiyle bize Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusunun esas halkasına dahil olan müminlerin bir vücudun organlarının organize çalışması gibi birlik hissi içinde olacağını ifade etmiştir. Zaten ancak bu halkaya dahil olan müminler tek ve birdirler ve kardeştirler. Onlar dunihi heva ve heveslerini bir kenara bırakıp Billahi idrak üzere tek ve bir olurlar; sonuçta Allah’a ve Allah’ın sevdiklerine karşı nefret ve öteleme hislerinden kurtulurlar.
“Allahümme inniy es’elüke hubbeKE ve hubbe men yuhibbuKE.” Allahım, Senden kesinlikle sevgini ve seni sevenleri sevmeyi dilerim. Bunun için lütfen Allahım, kalbimi ğıllden temizleyiver. Kesinlikle kalbime sevgini hâkim kılıver ve bu sevgi bütün sadrımı kaplasın. Allahım, seni gerçek sevgi ile sevenleri tanıyabilmeyi ve sevebilmeyi de bana öğretiver. Dünya hayatını cazibeli görmekten ve sevginden uzak düşmekten de sana sığınırım. Sevgini bana serin sudan sevimli eyleyiver ya Rabbi (âmin).”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti