KAZA ANINDA AĞIRLIK 10 KATINA ÇIKIYOR
Güvenli Trafik Projesi İl Koordinatörü ve Afyon Kocatepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Akbulut, emniyet kemeri takılmamasının bir kaza anında nasıl bir etki oluşturacağını şöyle anlatıyor:
“20-30 kilometre hızla giden bir araçta, kaza anında 40 kilogram ağırlığındaki bir kişi, 500 kiloluk bir kütle gibi öne doğru hareket eder.”
TRAFİK POLİSİ BÖYLE YAPARSA…
Afyonkarahisar’da söz, trafikten açılırsa, cümleler bitmez. Her bireyin trafikte ayrı ayrı sorumluluğu olduğu unutulmamalı. Herkesin trafik kuralları hakkında bilinçli olması gerekiyor.
Fotoğraf, Ordu Bulvarı’ndaki dolmuş durağının önünde çekildi. Polis aracını gördüm, “en azından sinyal yanıyordur” diye düşündüm. Çünkü “sinyal” yakılması demek, “Ben buraya birkaç dakikalığına geldim, işimi hemen görüp duraktan çıkacağım” anlamına geliyor. Bu bile dolmuş durağının işgal edilmesi için yeterli bir sebep değil; ama herkesin acil işleri çıkabilir, hoşgörüyü elden bırakmamalı.
Polis otomobiline yaklaştım, sinyal yanmıyordu. Bir de baktım, trafik polisi.
Polis aracının ön taraftaki durak işgali, arka taraftaki kargo aracının işgaliyle birleşince minibüsler durağa giremedi.
Trafik polisi, sadece talimatlarını yerine getiren ve ceza yazan olmamalı. Trafik polisi, kurallara önce kendisi uymalı, örnek olmalı, toplum içinde “Kurallara uyuluyor” izleniminin oluşmasına katkı sağlamalı.
MEYVE İLE DİKKAT ÇEKECEKLER
Kadınlar, bugünlerde Meme Kanseri’ne dikkat çekmek için uğraş içindeler. Aslında Meme Kanseri, sadece kadın hastalığı değil. Erkekler de bu hastalığa yakalanabilir. Erken teşhis ve kontrol ile tedavi edilebilir Meme Kanseri. Belirtileri hisseden kişiler, bu konuda tahlil ve incelemelerden, muayenelerden kaçınmamalı.
Kadınların Meme Kanseri’ne dikkat çekmek için bu yılki kelimeleri, meyvelerden oluşuyor. Sağda solda, “muz”, “avakado”, “çilek” gibi sözcükleri görürseniz şaşırmayın.
ÇÖZÜM DEĞİL, ÇÖZÜLME SÜRECİ
2009’dan bu yana bir türküdür dinliyoruz. Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ne zaman yurtdışına çıksa, uçakta yanında seyahat eden gazetecilere “İyi şeyler olacak”, “Güzel şeyler olacak” gibi açıklamalarda bulunur, Türkiye günlerce bunun ne anlama geldiğini tartışırdı. Sonra dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan öncülüğünde “paket”ler açıklanmaya başladı. Bu paketlerin özgürlüklere vesile olacağı söyleniyordu. Burada tuhaf olan, 3 Ağustos 2002 tarihinde Avrupa Birliği Uyum Yasaları’yla birçok “özgürlük” getirdiği iddia edilen düzenlemeleri kabul eden parti liderleri ve parti tabanlarının; Adalet ve Kalkınma Partisi’nin getirdiği değişikliklere tepki göstermesiydi.
O günlerde Demokratik Toplum Partisi Milletvekili Hasip Kaplan, amaçlarını açıkça kamuoyuyla paylaşıyordu:
“Biz Kürtçenin Anayasal güvenceye sahip olmasını istiyoruz.”
Kürtçenin Anayasal güvenceye sahip olması demek, Anayasa’da çift resmî dili kabul etmek anlamına geliyordu.
Bu talebe rağmen, “İyi şeyler olacak” türküsünü dinlemeye devam ettik.
Geldiğimiz noktada, sürecin isminin “Çözüm” olduğu söylendi. “Terör bitti” deniliyordu, ama bir taraftan askerlerimiz şehit oluyordu.
Ve 2015’te “Yeni Anayasa”yı tartışacağımızı belirtiyor hükümet partisinin yöneticileri. Hasip Kaplan’ın Kürtçe açıklamasını, hükümetin İl Özel İdaresi olmayan büyükşehirler oluşturmasını, Yeni Anayasa hazırlıklarını, Ortadoğu’daki diğer gelişmeleri, Güneydoğu Anadolu’da yol kesmeleri, İmralı’nın hükümete desteğini ve çeşitli taleplerini, vergi adında haraç toplamaları da üst üste koyduğumuzda, sürecin “Çözülme” süreci olduğu kanısı hasıl oluyor.