Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Misafir Kalem

Kültürel Zenginliğimiz Müzeler

Kültür bir milletin maddi ve manevi değerlerinin tamamı olarak tanımlanır. Bir toplumun uygarlığın en büyük göstergesi o toplumun kültürüdür. Geniş kapsamlı olan kültür toplumla ilgili her türlü değeri kapsar. Kültür ile ilgili her türlü kalıntı ve belgelerin saklandığı yerler ise müzelerdir. Yani müzeler bir ülkenin, bir toplumun uygarlığının aynasıdır. Bir ülkede, bir kentte müzelerin çokluğu o toplumun kültürünü dolayısıyla uygarlık derecesini gösterir. Yıllarını müzeciliğe vermiş ve de birkaç özel müzenin kuruculuğunu yapmış bir arkeolog-müzeci olarak Afyonkarahisar’ın müzecilik yönünden zayıf olması bu kentte yaşayan birisi olarak beni her zaman rahatsız etmiştir. Dilimin döndüğünce Afyonkarahisar’daki müzecilikle ilgili düşüncelerimi paylaşmak üzere bu yazıyı kaleme aldım. Amacım hiç bir kişi ve kuruluşu yermek değildir.

 

Afyonkarahisar’daki müzeciliğe geçmeden önce müzenin ne olduğu ve gelişmesi ile ilgili kısa bir bilgi vermek yerinde olacaktır.

Müze, sözcüğünün kökeni Grekçe Mousa, Latince Musa olarak adlandırılan mitolojideki esin perilerinin adından gelir. Esin perilerinin tapınaklarına Mouseion ya da Museum adı verilir ki bu sözcükler “Musaların Tapınağı/toplu olarak bulundukları yer” anlamında kullanılmaktadır. Müzenin genel tanımı ise şöyledir:

Müze: Kültür varlıklarını saptayan, ilmi metotlarla açığa çıkaran, inceleyen, değerlendiren, koruyan, tanıtan, sürekli ve geçici olarak sergileyen, halkın kültür ve tabiat varlıkları konusunda eğitimini, bedii zevkini yükselten, dünya görüşünü geliştirmede etkili olan daimi kuruluştur. (Kültür ve Turizm Bakanlığı Müzeler İç Hizmet Yönetmeliği 11.bölüm,4.madde)

 

İLK MÜZELER

İnsanoğlu, her dönemde hoşuna giden kendince değerli olan nesneleri saklamak ve biriktirmek eğiliminde olmuştur. Antik Çağ’da  “ganimet hakkı”  olarak alınan silahların ve kimi sanat eserlerinin saray ve tapınaklarda saklandıkları bilinir. Hitit, Asur, Babil ve Pers kralları işgal ettikleri ülkelerin önemli sanat eserleri ile kendi saray ve tapınaklarını süslemişlerdir.

Sanata önem veren Bergama Kralları, Klasik Çağ’ın heykellerinden ve onların kopyalarından oluşan güzel koleksiyonlar oluşturmuşlardır. Roma İmparatorları MÖ 1. yüzyılın ilk yarısından itibaren, özellikle Anadolu ve Yunanistan’ı yağmalamışlar, birçok sanat eserini Roma’ya taşımışlardır. Bizans imparatorlarından Birinci Constantinus, sanat eserlerini seven ve toplayan bir kişi olarak bilinir. Onun döneminde İstanbul, sanat eserleri ile süslenmişti. 4. Haçlı Seferi (MS 1204) sırasında Anadolu özellikle İstanbul yağmalanarak pek çok sanat eseri dışarıya götürülmüştür.

Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, ”Kutsal Emanetler’i İstanbul’a getirerek Topkapı Sarayı’nda koruma altına almıştır.

Bütün bu saydıklarımızı müze biçiminden çok, koleksiyon olarak değerlendirmek gerekir.

 

Gerçek anlamda ilk müzenin kuruluşu MÖ 3. yüzyılda olmuştur. Hellenistik Çağ’ın ünlü krallarından Birinci Ptolemaios Soter (MÖ 305-283) İskenderiye’de kral sarayına bitişik  Arseneum Museum (müze ya da bilimler tapınağı) adı verilen bir bina yaptırarak, içini sanat eserleri ile donatmıştır. Ayrıca bu binada yüz binlerce cilt kitap barındıran bir bölüm vardı ve burası Dünya’nın ilk kütüphanesi idi.

 

Orta Çağ’da katedral, kilise ve şatolar değerli sanat eserlerinden oluşan koleksiyonlara sahip olup, birer küçük müze kimliğinde idiler. Bu koleksiyonlar Avrupa müzelerinin çekirdeklerini oluşturmuşlardır. Papa VI. Sixtus, Roma’daki Capitol Koleksiyonu’nu 1471 yılında Capitolino Müzesi’ne çevirir. İlk modern müze kabul edilen Ashmolean Müzesi, 1679 yılında Londra yakınında Oxford Üniversitesi’nde açılır. Londra’da British Museum 1759, Roma’da Vatikan Müzeleri 1769 yılında açılır. 1783 yılında Avrupa’nın ilk ulusal müzesi kabul edilen Louvre Müzesi, Fransa’nın başkenti Paris’te açılır. 1866-1899 yılları arasında Atina Milli Müzesi açılır.

 

 

 

Berlin’deki Devlet Müzesi (Staatliche Museum), 1877 den sonra Bergama Zevs Sunağı’na sahip olmakla daha da ünlenerek, Pergamon Müzesi adını alır.

Rusya’da St. Petersburg’da1852 yılında Hermitage Müzesi kurulur. 1874 yılında New York’da 19 binadan oluşan ve 90.000 metrekarelik alanıyla Dünya’nın en büyük müzesi sayılan Amerikan Tabiat Tarihi Müzesi kurulur. Bu arada başta British Museum, Louvre Müzesi, Pergamon Müzesi ve Metropolitan Müzesi gibi müzelerin Anadolu, Yunanistan, Mısır ve eski Mezopotamya uygarlıklarından yağmaladıkları eserlerle dolu olduğunu söylemek gerekir.

 

TÜRK MÜZECİLİĞİ

Bizde, müzeciliğe ilk adımların, 13.yüzyılda Anadolu Selçukluları döneminde, Konya’da sur duvarlarına kabartmalı parçaların konarak, hemen, hemen bir açık hava müzesi oluşturulması biçiminde atıldığı kabul edilir.

İstanbul’un alınışından sonra, eski silahların ve kimi ganimetlerin Aya İrini Kilisesi’nde  Cebehane adı altında toplandıkları görülür. Bu eşyalar 1726 yılında derlenip toparlanarak,  Dar-ül Esliha (silahevi)  adı altında korumaya alınırlar. Yeniçeri Ocağı’nın dağıtılmasından sonra çıkan ayaklanmada burası yağmalanır. Daha sonra kalan eserler aynı yerde Harbiye Ambarı adı altında korumaya alınır.

 

 

Gerçek anlamda ilk müzeyi, Tophane Nazırı Ahmet Fethi Paşa 1846 yılında kurar. Bu müze Aya İrini’de bulunan eserlerin düzenlenerek, Mecma-i Asarı Atika (eski eserler koleksiyonu) ve Mecma-i Esliha-i Atika (eski silahlar koleksiyonu) olmak üzere iki bölümde oluşturulmuştur. Bu ilk müzeyi oluşturmasında Sultan Abdülmecid’in (1839-1861) etkisi olduğu kabul edilir.

Aya İrini’de oluşturulan bu ilk müze, depo şeklinde olduğu için ziyarete açık değildi, ancak özel izinle gezebilme olanağı vardı. 1852 yılında İstanbul’a gelen Fransız yazar Theophile Gautier, kitabında bu müzeden söz etmiştir. Yine O’nun satırlarından Sultanahmet Camii’nin karşısında bir binada kurulan Elbise-i Atika Müzesi (Osmanlı Giysileri Müzesi) olduğunu ve bu müzede, eski Osmanlı ve Yeniçeri giysilerinin tahta mankenler üzerinde sergilendiğini öğreniyoruz.

 

1868 yılından başlayarak Aya İrini’deki bu müze, Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) adını alır. 1876 yılında arkeolojik eserler Çinili Köşk’e taşınır. Böylelikle arkeolojik eserlerle askeri eserler birbirinden ayrılmış olur.

Müze-i Hümayun’un başına ilk Türk müzecisi ve arkeoloğu Osman Hamdi Bey (1842-1910) 4 Eylül 1881 tarihinde getirilir.

 

 

 

Osman Hamdi Bey’in döneminde ilk müze binamızın (bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi) yapımına başlanır, ilk bölüm 13 Haziran 1891 tarihinde ziyarete açılır. Daha sonra 1902 ve 1903 de diğer sağ ve sol taraflar tamamlanarak açılışları yapılır.

1908 yılında taşınabilir vakıf eserleri toplanarak, Evkaf-ı İslamiyye Müzesi (Türk-İslam Eserleri Müzesi ) kurularak 27 Nisan 1914 tarihinde ziyarete açılır. Bu Osmanlı Dönemi’nde açılan son müze kabul edilir.

 

Cumhuriyet Dönemi’nde Atatürk’ün buyruklarıyla yeni müzeler açılır ve arkeolojik kazılara başlanır. Topkapı Sarayı (1924), Mevlana Dergahı (1927) ve Ayasofya (1934) eşyalarıyla birlikte müzeye çevrilerek açılırlar. Cumhuriyet döneminin ilk müze binası olarak tasarlanan Ankara Etnografya Müzesi,  25 Mayıs1928 tarihinde açılır. Türkiye’nin ilk çağdaş müzesi olan İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin açılışını 20 Eylül 1937 tarihinde Atatürk, yapar. Dolmabahçe Sarayı’nın veliaht dairesinde düzenlenen bu müzenin kuruluş emrini Atatürk vermiştir.

 

AFYONKARAHİSAR’DA MÜZECİLİK

Afyonkarahisar’da ilk müze faaliyeti olarak Cumhuriyet’in ilk yıllarında Afyonkarahisar’da kurulan Asar-ı Atika Muhipleri Cemiyeti’nin çabalarıyla Gedik Ahmet Paşa Külliyesi’nin Medrese bölümünde (Taş Medrese) eski eserler toplanmaya başlanmıştır. Afyonkarahisar’da müzeciliğe çok büyük emekleri geçen öğretmen Süleyman Hilmi Gönçer’dir. S. Gönçer 10 Haziran 1931 tarihinde Asar-ı Atika Deposu memurluğuna atanmıştır. Afyonkarahisar Halkevi’nde 10 yıldan fazla Müze ve Sergi Kolu Başkanı olarak da çalışan Süleyman Gönçer’in çalışmalarıyla çevreden birçok eser toplanmış ve depo 1933 yılında müze müdürlüğüne dönüştürülerek müdürlük görevine Süleyman Gönçer getirilmiştir. Cumhuriyet’in 10. yılında 29 Ekim 1933 tarihinde müze resmi olarak açılmıştır. 1933 yılından 1970 yılına değin Taş Medrese’de Arkeoloji ve Etnoğrafya müzesi olarak hizmet veren müze 1964 yılında müze müdürü olarak atanan ve çok iyi çalışmalar yapan Hasan Tahsin Uçankuş zamanında 1971 yılında yeni müze binasına taşınmıştır. Bu arada Afyon Müzesi’nde müdürlük yapan ve büyük bir gayretle çalışarak müzeye değer katan arkeolog Ahmet Topbaş’ı da unutmamak gerekir. Onun döneminde Taş Medrese’de 1995 yılında Etnografik nitelikli Türk İslam Eserleri Müzesi açılmış, ancak eserlerin nemden zarar görmelerinin anlaşılması üzerine müze kapatılarak eserler tekrar arkeoloji müzesi depolarına kaldırılmıştır.

 

Günümüzde Afyonkarahisar İlinde Kültür ve Turizm bakanlığına ait bir müze ve bakanlık izinli olarak iki özel müze yer almaktadır. Bunlardan birincisi il merkezindeki Zafer Müzesi öteki Bolvadin İlçesi’ndeki Belediye Müzesi’dir. Bu üç müze dışında Afyonkarahisar İl merkezinde müze statüsünde olmayan ve müze adını kullanan kuruluşlar vardır. Sanırım bizler müze deyince aynı türden birkaç eşyanın yan yana konmasını anlıyoruz. İş insanı İbrahim Alimoğlu’na ait müzik aletleri koleksiyonu hariç hiç birinin müze niteliği yoktur.

 

 

Afyonkarahisar Müzesi

 

1971 yılında arkeoloji müzesi olarak açılan binanın yeterli olmaması nedeniyle yeni bir müze yapılması gündeme gelmiştir. Yeni müze binasının yapımı proje aşamasıyla 2009 yılında başlamış çeşitli nedenlerden dolayı ancak 2023 yılında tamamlanarak 18 Nisan 2023 tarihinde Cumhurbaşkanımız Sayın R.tayyip Erdoğan tarafından hizmete açılmıştır. Arkeolojik ve etnografik eser yönünden zengin olan yeni müze sayesinde ildeki müze açığı bir nebze olsun giderilmiştir.

 

Zafer Müzesi     

Bina, 1913-14 yıllarında belediye başkanı Esbabzade Tevfik Efendi tarafından belediye hizmet binası olarak yaptırılmıştır. Son dönem Osmanlı mimarisin örneği olan yapıyı Ermeni ustalar inşa etmişlerdir. Atatürk, binayı ilk kez 2 Ağustos 1920 tarihinde Afyonkarahisar Kongresi’ne geldiğinde ziyaret etmiştir. 27 Ağustos 1922 tarihinden 30 Ağustos 1922 tarihine değin Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Garp Cephesi Komutanı İsmet İnönü, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa ve Garp Cephesi Hareket Şube Müdürü Tevfik Bıyıklıoğlu tarafından batı cephesi karargahı olarak kullanılmış ve başkomutanlık meydan muharebesinin planları burada yapılmıştır. Bu nedenle bina tarihi bir öneme kavuşmuştur. Atatürk daha sonra 1923, 1925, 1931 ve 1937 yıllarında çeşitli vesilelerle burayı ziyaret etmiştir. Bina 1935 yılından sonra doğumevi, PTT ve Emniyet Müdürlüğü hizmet binası olarak kullanılmıştır. 1985 yılında Milli Emlak Müdürlüğü’nce “Zafer Müzesi” yapılmak üzere, Başkomutan Tarihi Milli Park Müdürlüğü’ne tahsis edilmiş, bu müdürlük 1992 yılında binaya taşınmıştır. 26 Ağustos 1995 yılında müze olarak açılmıştır. Zafer Müzesi İl merkezinde Bakanlık izinli tek müzedir.

 

 

 

2007 yılında alan düzenlemesi nedeniyle bina geçici olarak kapatılmış, ardından restorasyon amaçlı boşaltılmıştır. İçindeki eşyaların Dumlupınar Müzesi’ne gönderildiği söylenmektedir. Şimdi yıl 2023… Bir türlü binanın restorasyonu nedense bitmemektedir.

Cumhuriyetin temellerinin atıldığı, büyük zaferin başladığı topraklar olarak övündüğümüz Afyonkarahisar’da böyle bir binanın restorasyonun bitmemesi ve müze olarak açılamaması kabul edilemez. Büyük Zafer’in 100. Yılı geçti, Cumhuriyetin 100. Yılı da geçti. Duyarlı bir yurttaş olarak merak ediyorum sayın ilgili ve yetkililer acaba hangi yüzyılı bekliyorlar?

 

Kent merkezinde tabelalarında olmasa bile çeşitli yayınlarda müze adını kullanan ve müze olarak değerlendirilen kimi kuruluşlar şunlardır;

 

1-İbrahim Alimoğlu müzik aletleri koleksiyonu

 

 

Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı salonlarında sergilenen 540 adet müzik aletlerinin bir bölümü Afyonkarahisarlı iş insanı İbrahim Alimoğlu’na ait olup, 250 tanesi de Alman koleksiyoncu Wolfgang Ott tarafından bağışlanmıştır. Türk ve dünyanın farklı kültürlerine ait birçok müzik aletinin sergilendiği koleksiyon 1 Ekim 2013 tarihinde ziyarete açılmıştır. Bu değerli koleksiyonun gerekli koşullar yerine getirilerek resmi olarak “müzik müzesi”ne dönüştürülmesi hem ülkemizin hem de Afyonkarahisar’ın kültürel yaşamına büyük katkısı olacaktır.

 

b-Belediye Kültür ve Sanat Evi

                           

Belediye Şehir Çarşısı arkasında 1910 yılında yapılan “eski ambar” olarak bilinen konak Afyonkarahisar Belediyesi tarafından 2014 yılında kamulaştırılmış ve restore edilerek 17 Ağustos 2017 tarihinde “Belediye Kültür ve Sanat Evi” olarak hizmete sunulmuştur.

Bin 54 metrekare alana sahip tarihi binanın orta katında “Gastronomi Müzesi”, en alt katında “Afyonkarahisar Tarım Hayvancılık ve Nalbant Müzesi” olarak adlandırılan bölümler yer almaktadır.

 

 

c-Tarım Hayvancılık ve Nalbant Müzesi  

Kültür ve Sanat Evi’nin alt katında yer alan müze adı verilen ve tabelası böyle yazılan müze (?) alelacele ve acemice düzenlenmiştir. Hiçbir müze deneyimi olmayan ve Kültür ve Turizm Bakanlığından da destek almadığı anlaşılan kişilerde yapılan teşhir hatalarla doludur. Yapılan düzenleme müze teşhiri bir yana depo düzenlemesi bile sayılmaz.

 

Böyle bir yere kimi resmi kuruluşların amblemlerinin konması bile büyük yanlıştır. Üstelik burasının Bakanlık izini olduğunu da sanmıyorum.

 

 

 

Afyonkarahisar Kültür ve Sanat Evi’nin kent müzesi olarak yeniden düzenlenmesiyle hem ilimiz bir kent müzesine kavuşacak hem de bünyesindeki gastronomi müzesi, nalbant müzesi gibi yanlışlılar ortadan kalkacaktır.

 

d-Hamam Müzesi                                                                                                                            

 

 

Kent merkezinde yer alan ve halk arasında Gavur Hamamı olarak bilinen Millet Hamamı’nda 4 kadın bir erkek manken ve 5 hamamtası ile 8-10 peştamalın sergilenmesinden de kimi yayınlarda ne yazık ki müze olarak söz edilmektedir. Gerçekten burası hamam müzesi olarak düzenlenecekse bu konuda ciddi çalışmalar yapılmalı öteki illerdeki hamam müzeleri örnek alınmalıdır.

 

Bu arada bu kente 2014-2021 yılları arasında halka ücretsiz hizmet veren ve İldeki müze açığını önemli ölçüde gideren Çeşmeli Konağın kapatılması bu kente yapılan en büyük haksızlıktır.

 

 

Tüm giderleri iş insanı İbrahim Alimoğlu tarafından karşılan ve müze-ev olarak düzenlenen konak zamanın valisi tarafından nedensiz olarak alelacele boşalttırılıp bir kuruluşa verilmiştir. Şimdi kapısı kilitli bu konağın kapatılması Afyonkarahisar için hem bir ayıp hem de kültürel bir kayıptır.

 

SONUÇ: Afyonkarahisar’da günümüzde toplam müze sayısı 3 olup, komşu İl Kütahya il merkezinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ait 3 müze ve bakanlık izinli 7 özel müze bulunmaktadır. Yani bizim ilimizin müze sayısı Kütahya’nın 1/4’ne eşittir. Afyonkarahisar ne yazık ki kültür varsılı ama müze yoksuludur. Mermerciliğin başkenti adı verilen bu ilde neden bir mermer (taş müzesi) ya da jeoloji müzesi yoktur? İlimizde artık ülkemizdeki kimi ilçelerde bile bulunan kent müzesi kimliğinde bir müze yoktur. Belediyece çalışmalarına ciddi olarak başlatılan, projesi hazırlanan ve eşya toplanmasına başlanan Afyonkarahisar kent müzesi rafa kaldırılmıştır. Hiç değilse yukarıda söz edildiği gibi Kültür ve Sanat Evi’nin kent müzesine dönüştürülmesi uygun olacaktır.

 

Büyük bir kültürel zenginliğe sahip Afyonkarahisar’da bakanlık izinli özel müzelerin çok sayıda olmaması büyük bir eksikliktir. Bugün il merkezine gelecek ziyaretçilere müze olarak gezdireceğimiz Afyonkarahisar Müzesi ve İbrahim Alimoğlu müzik koleksiyonundan başka göstereceğimiz bir yer yoktur.

Dileğim tez zamanda bu kentin ileri gelenlerinin el ele vererek yeni müzeler kazandırmasıdır.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti