Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 21

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 11 Temmuz 2018 Çarşamba 13:54:20
 

ALLAH’TAN KORKMAKTAN
 KORKMAMALIYIZ. ALLAH’TAN
KORKMAMAKTAN ÇOK KORKMALIYIZ
 “Mâliki YevmidDiyn” ayeti kapsamında bazı tefsirlerde karşılaştığımız şöyle bir yaklaşım vardı: Allah’a saygı duyan kişi eğer, sadece iyiliğe ve kayıtsız şartsız olgunluğa saygı gösteren biri ise, Allah’ın ona “Ben Allahım” demesi yeter. Böyle birisine ayrıca korkutucu uyarılar yapılmasına gerek yoktur, ona Fatiha’nın başlangıcı yeter. Eğer, kudrete ve iyilik etmeye saygı gösteren biri ise, bu kula “Ben Rabbül alemiynim” demesi yeter. Çünkü bu kul iyilik ve kudret arıyor, kudrete saygı duyuyor. Eğer kişi, gelecek için, yani bir şey beklemesi nedeniyle saygı gösteren biriyse, ona da “Ben erRahmânur Rahıym’im” demesi yeter. Bu onun gelecekle ilgili beklentilerini karşılayacak bir açıklamadır. Kulun saygı göstermesini sağlayan faktör, korkması ise ona da “Ben Mâliki YevmidDiyn’im” demesi yeter. Böylece, “Mâliki YevmidDiyn ayetine gelene kadar her saygı gerekçesi için bir sesleniş var” diyorlar. Bu yaklaşımın doğru ama yetersiz olduğunu Efendimiz (SAV)’in şu hadisinden anlıyoruz: “Ben sizin Allah’ı en çok bileniniz ve O’ndan en çok korkanınızım.” Efendimiz (SAV)’in “Allah’tan en çok korkanınız benim” demesi dikkate alındığında, bazı tefsirlerdeki bu yaklaşıma göre Efendimiz alt basamaklarda kalır ki bunu düşünmek bile muhaldir. Hadisi gördük, Efendimiz korkuyor. Biz de korkmalıyız ve bu korkudan korkmamalıyız. Allah’tan korkmaktan korkmamalıyız. Allah’tan korkmamaktan çok korkmalıyız. Allah’tan korkmak emniyettir, güvendir. Emniyette olmak istiyorsan Allah’tan korkacaksın, başka bir şeyden değil! Allah’a yönelip de korkunuzu söylüyorsanız Allah sizi korktuğunuzdan korur. Ne istiyorsanız onu Allah’tan umar ve isterseniz Allah onu verir! Nelerden korkuyorsanız Allah’a belirteceksiniz ki sizi korusun, neyi O’ndan istiyor ve umuyorsanız onu size verir. Bunun için Allah’tan korkmayı önemsemek, sevmek, özümsemek, hayat tarzı haline getirmek lazımdır.
ALLAH KORKUSU ÖYLEDİR Kİ KORKTUKÇA YAKLAŞIR, KORKTUĞUNUZ ŞEYE GİRERSİNİZ
Allah’tan korkmak çok farklı bir haldir. İnsan onu dünyadaki korkularla karıştırdığı için anlayamıyor. Dünyaya ait korkularda korktuğunuz şeyden uzaklaşır, kaçarsınız. Allah korkusu öyledir ki korktukça yaklaşır, korktuğunuz şeye girersiniz. Çok farklı, dünyadaki korkularla hiç alakası yok. Allah korkusunda huzur var, mutluluk var, emniyet var. Dünyadaki korkulara bakıp “Allah’tan korkarsak O’ndan uzaklaşırız” sanmayın, hiç öyle değil! Allah’tan korkarsan yaklaşırsın. Ayetler bize hep “Allah sizi korkutuyor” diyor, biz uzaklaşalım diye mi? Elbette değil! Çünkü o korkuyla açılacak şey çok farklı. Eğer korktuysanız Rasûlüne diyor ki: “O korktu, muttaki oldu, korunan oldu, artık onu müjdele! Fatiha okurken, “Mâliki YevmidDiyn”de bu korkuyu yaşamak lazım. Yaşayabilmek için O’nun neyin Mâliki olduğunu bilmeliyiz ki korkacağımız o gün, mahşer günü, hesap günü süreci beynimizde canlansın, hayalimizde o anı canlandırabilelim. Bunu yapabilelim diye Kur’an bize hesap gününü ve “Mâliki YevmidDiyn”i tüm safhalarıyla anlatır:
“Diyn gününü sana bildiren nedir? Sonra, diyn gününü sana bildiren nedir (biliyor musun diyn gününü)? O gün bir nefs (bir başka) nefs için bir şeye malik değildir. O gün emr, (mutlak hüküm) Allah’a aittir. (İnfitar; 17-19) Demek ki Din Günü’nün Mâliki ancak Allah’tır.
SAHİBİ SÖYLENECEĞİ SÖYLEDİ!
“Hangi şeyden sorup duruyorlar? O Azıym Haber’den mi ki onda muhteliftirler. Hayır (zannettikleri gibi değil), yakında bilecekler. Yine hayır, yakında bilecekler.” (Nebe; 1-4) Ayette iki kez “yakında bilecekler” geçiyor. “Hayır (zannettikleri gibi değil), yakında bilecekler. Yine hayır, yakında bilecekler.” Yani onlar hakikati bir ölünce, bir de Hesap Günü bilecekler. Rabbimiz bunu inkâr edenlere söylüyor ve iki defa! Çünkü inkâr edenlerin ölümleriyle inananların ölümü farklı. İnkâr edenlere diyor ki, yalancılık yaptığınızı iki defa göreceksiniz. Ölümde ve sonra Haşr’de; Kıyamet’te, Hesap Günü. “Yakında bilecekler” uyarısının iki kez tekrarlanmasını zâhiren böyle yorumlayabiliriz. Elbette buna getirilen bâtini yorumlar da mevcuttur.
“Deki: Ben ancak bir uyarıcıyım. (Allah’tan gayrı) ilah (yerine koyduklarınız) yoktur, illa Vahidul Kahhar olan Allah. (O) Semavat’ın ve Arz’ın ve ikisi arasında olanların Aziyzül Ğaffar olan Rabbi’dir. De ki: O Azıym bir haberdir. Siz ise, O’ndan yüz çeviriyorsunuz.” (Sad; 65-68) Efendimiz (SAV)’e sesleniyor: Hesap Günü öyle büyük bir haber ki, O size öyle şiddetli bir günü haber veriyor ki! Siz ise O’ndan yüz çeviriyorsunuz! Bunu söyleyerek onları uyar!
“Artık ondan (Kur’an’ın verdiği Büyük Haber’den) sonra (uyarı için) hangi söze iman ederler?” (Mürselât-50) Söylenen söylendi, bundan sonra neye “iman” edecekler? Sahibi söyleneceği söyledi!
“AHİRETE İMAN” HAMURDA OLMASI GEREKEN BİR MÂNÂDIR, BİR POTANSİYELDİR
Din Günü’ne, Hesap Günü’ne imanın temelinde ahirete iman vardır. Din Günü inancının temelini oluşturan ahirete imandır. Kur’an’dan öğreniyoruz ki ahirete iman çok farklı bir şeydir, ayetteki ifadesiyle çok “aciyb” bir şeydir. Kur’an’a göre ahirete iman çok önemli bir kriterdir; ayetlerden çok net görüyor, fark ediyoruz. Ve anlıyoruz ki ahirete iman bir kişide ya vardır ya da yoktur! Var ama ortaya çıkma imkân ve fırsatı bulamamış da olabilir, bu olay ona sunulmamış da olabilir.
“Dediler ki: ‘Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helak eder.’ Bu hususta onların hiçbir bilgisi yoktur. Onlar sadece zann’a göre hüküm veriyorlar.” (Casiye-24)
“Muhakkak ki; zann, Hakk’tan (Hakk olan) bir şeyin yerini tutmaz.” (Necm-28)
“Bu (Kur’an) ise Ümmül Kura’yı (Mekke’yi) ve çevresinde olanları uyarman için inzal ettiğimiz, mübarek ve kendinden öncekini tasdik edici bir kitaptır. Ahirete iman edenler ona da iman eder ve onlar salâtlarını muhafaza ederler.” (En’am-92) Karşımıza bir şart çıktı: Kur’an’a ancak ahirete iman edenler inanır! Dikkat edin lütfen; onlar Kur’an’a iman ettikten sonra, Kur’an’da ahireti öğrendikleri için ahirete iman ederler demiyor. Kur’an’dan sonra elbette iş değişecek. Bu ayette fark edilen şudur: Kişide ahirete iman potansiyeli varsa ahirete iman ediyor ve bu potansiyeli olan kişi Kur’an’a da iman ediyor; kendisinde o potansiyel yoksa inkâr ediyor. Demek ki “ahirete iman” hamurda olması gereken bir mânâdır, bir potansiyeldir.
“SALÂTLARINI MUHAFAZA
 EDERLER” NE DEMER?
Üzerinde duracağımız bir diğer nokta ayetin sonundaki şu ifadedir: Salâtlarını muhafaza ederler. “Salâtlarını muhafaza ederler” ne demektir? Onlarda bir özellik var ki onu görelim. Ayet “ikame” demedi, buradaki ilk mânâ “salât ikamesini muhafaza etmek” değildir. Onlar zaten salâtlarını ikame ettikleri için bunu “salâtlarını ikame ederler” gibi düşünmeyelim. Burada mânâ daha geniş ve şöyle: Salâtlarını muhafaza ederler; yani ahirete iman edenler Kur’an’a iman eder ve sana destek verirler, seni yalnız bırakmazlar. Buradaki salât destek mânâsındadır; onlar sana desteklerini muhafaza eder. Onların desteklerine güvenebilirsin, desteklerini muhafaza eder, sürdürürler, onların destekleri devamlıdır. Fakat bu destek mânâsındaki “salâtı muhafaza etmek” öyle manalar içerir ki bakın: “Salâtlarını muhafaza ederler” bir mânâsıyla Din’e destek vermektir, Din’i desteklemeyi sürdürmektir, Din’i ayakta tutacak direkleri muhafaza etmektir. O direği muhafaza etsin ki dini ayakta kalsın. Dinin direği ne? Salât! Demek ki salât ikamesini de kapsıyor. O mana kapsamı içerisinde ikame edilen salât da mevcut. Ahirete iman edenler salâtlarını muhafaza eder; senin açıkladığın Allah yoluna canlarıyla, mallarıyla destek verirler. Bu destek için şart olan “kendi Din’lerini sağlam yapabilmek” için salâtı da ikame ederler. Onlar, sağlam tuttukları direk ve o din ile seni desteklerler. Ahirete iman edenler böyle! Peki, iman etmeyenler? Onların özellikleri, yaşantıları nasıl?
“Muhakkak ki; sen, onları sırât-ı müstakıym’e davet edersin. Fakat ahirete iman etmeyenler, o sırattan sapıyorlar.” (Mü’minun; 73-74) Ahirete iman edenle etmeyenin farkını gördük mü? Diyn Günü’ne inanmak için, oradaki korku için, Kur’an’a ve Efendimiz’e inanmak için Kur’an’ın bildirdiği şart bu: Sana ancak ahirete iman eden inanır. Ahirete iman etmeyenler ise sırât-ı müstakıymden sapanlardır. Çünkü:
“İlahınız İlah’un Vahid’dir. Ahirete iman etmeyenlere gelince, onların kalbleri inkâr edici ve kendileri müstekbirun’dur.” (Nahl-22)
Müstekbirun! Bu kelimeyi olduğu gibi aldık. “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nesta’iyn” ayetinde onu çok geniş göreceğiz. Çünkü Kur’an’daki “Mütekebbir ve Müstekbir” anlamamız gereken çok önemli bir tanımdır ve “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nesta’iyn” derken bize çok lazım olan bir mânâdır. Mü’minun ve Nahl surelerinden okuduğumuz bu ayetler, ahirete iman etmeyendeki iki özelliği yan yana getirdi, ahirete iman etmemelerine iki sebep gösterdi: “1) Kalbleri inkâr edicidir 2) Onlar müstekbirundur. Müstekbirler için meallerde “kibirli” yazar ama bu bildiğimiz kibir değil. Müstekbirun’u şimdilik şu özelliği ile tanıyalım: Ahirete iman etmeyenler müstekbirundur ve onların kalbleri inkâr edicidir.
AHİRETE İMAN ETMEYENLERİN ÖZELLİKLERİ
“Allah, tekliği ile zikredildiğinde, ahirete iman etmeyenlerin kalbleri tiksinir (hoşlanmazlar). O’ndan başkası zikredildiğinde, hemen sevinirler, müjdelenmiş gibi yüzleri güler.” (Zümer-45)
Ahirete iman etmeyenlerin çok önemsememiz gereken bir özelliği: Onlara La ilahe illallah mânâsı izah edildiğinde, yani Allah’ın Vahid oluşu, İlahun Vahid oluşu, Vahid’ül Kahhar oluşu, Ehad ve Samed oluşu anlatıldığında, yani O’nun tekliği konuşulduğunda, bu gerçeğe uygun bir davranış, bir yaşantı gerektiğinde hemen suratları buruşur, hoşlanmazlar, için için iğrenirler. Allah değil de başka konular gündem yapılsın isterler, Allah yerine başka şeylerin önemli olarak (ilah gibi) anlatılmasına sevinirler ve müjdeleşirler. Yapıları bu! Muhafaza buyur ya Rabbi…
“Onlar ki; zekâtı vermezler ve ahireti inkâr ederler.” (Fussılet-7) Ayetten bir özellik daha öğrendik.
“Hayır (asla)! Bilakis (onlar) ahiretten korkmuyorlar.” (Müddessir-53)
“Ahirete iman etmeyenlere gelince, onların amellerini kendilerine süsledik; artık onlar, kör ve şaşkın olarak bocalar dururlar.” (Neml-4)
“Ayetlerimizi yalanlayanların ve ahirete iman etmeyenlerin hevalarına (zann olan fikirlerine) tâbi olma. Onların uydurdukları rableri vardır.” (En’am-150) Demek ki onlar kafalarında uydurduklarına “Allah” diyor. Bu tarifi ayet yapıyor: Onların kafalarında uydurdukları rableri vardır, onlara uyma!
“Sen körleri dalaletlerinden (çıkarıp) hidayet edemezsin. Sen ancak müslim olmaları dolayısıyla ayetlerimize iman etmiş kişilere işittirirsin.” (Neml-81, Rum-53)
“Eğer zikra (öğüt) fayda verirse, tezkir et (öğüt ver); haşyet duyan tezekkür edecektir; en şakiy ise ondan uzaklaşacaktır.” (A’lâ; 9-11) Ahirete iman etmeyen inkârcıya ayetler açıklanınca kaçar. Haşyet duyan ise derinlemesine düşünür, tefekkür eder, ayetlere ve ayetlerde açıklananlara sahip çıkar, kendini o konuda fitneye düşüren insan ve cin şeytanlarına prim vermez:
“Sen ancak zikre (Kur’ana) tâbi olan ve Bil-gayb Rahman’dan haşyet duyanı uyarırsın. Onu bir mağfiret ve keriym bir ecir ile müjdele.” (Ya-Sin; 11)
“Sen ancak Bil-gayb Rablerinden haşyet duyan ve salâtı ikame edenleri uyarırsın.” (Fatır-18)
“Tehdidimden korkanlara Kur’an ile öğüt ver.” (Kaf-45)
“Rablerine haşrolunmalarından korkanları O’nunla uyar.” (En’am-51)
“Ve onlar ki; YevmidDiyn’i (din günü’nü) tasdik ederler.” (Me’aric-26)
“Onlar Bil-gayb Rablerinden haşyet ederler. Ve onlar O Saat’ten de titrerler.” (Enbiya-49)
“Onlar kalblerin ve gözlerin tekallub edeceği (altüst olacağı) o günden korkarlar.” (Nur-37)
ONLAR O SAATTEN TİTRERLER. YA BU DÜNYADA TİTRERSİNİZ, YA ORADA…
Efendimiz (SAV)’in kimi uyarabileceği, kime doğruyu işittirebileceği, ona kimlerin iman edeceği anlatıldı. Biz de işittik itaat ettik; semi’na ve eta’na…  Ahirete iman etmeyenler Kur’an’a inanmaz, sana da tabi olmazlar. Ahirete inanan sana tabi olur, seni destekler, Kur’an’ı ve Diyn Günü’nü tasdik eder. Onlar o saatten titrerler. “Mâliki YevmidDiyn” derken nasıl bir halde olmamız gerektiği tarif ediliyor: Onlar o saatten titrerler!!! Bu titremeyi öğrenmek gerekiyor. Çünkü kural şudur: Ya bu dünyada titrersiniz, ya orada… Sen bu dünyada titreyenlerden ol! Bu dünyada titreyen için Rabbi; “olar Benim misafirimdir, onlara korku ve mahzunluk yoktur” buyuruyor…

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 21-

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER