Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 4

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 21 Haziran 2018 Perşembe 13:32:16
 

DOĞRU DÜŞÜNÜNCE DEĞİL,
DOĞRU YAPILINCA KARŞILIĞI ALINIR
Dün paylaştığımız ayetlerin meallerini bir paragrafta toplarsak; “Hakikat şu ki her kişi kazandıklarına karşı bir rehindir. O gün, her nefs hayr kapsamında ne amel yaptıysa ve hayr dışı ne amel yaptıysa onu hazır bulacaktır. Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. (Salih) amel edenlerin ecri ne güzeldir. (Onlara denir ki) geçmiş günlerde (dünyada) amelden takdim ettiklerinize mukabil yiyin için. Muhakkak ki bu sizin için bir cezadır, karşılıktır; sa’yiniz (imanınıza uygun gayretleriniz) karşılığını bulmuştur. Yaptığınız çalışmalardan dolayı afiyetle yiyin ve için. O gün insan yaptıklarını hatırlar. Çalışmalarının karşılığından hoşnut olmuştur. (Gerçek şu ki) kim zerre ağırlığında bir hayr yaparsa onu görür, kim de zerre ağırlığında bir şerr yaparsa onu görür (ve) keşke buradaki hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim der.” Anlıyoruz ki ahiretteki muamele insanın amellerinin karşılığı olarak cereyan ediyor… Ahiret muamelesi insanın amellerinin karşılığı olarak cereyan ettiği için bu ve benzeri ayetlerde “bu sizin amellerinizin karşılığıdır” denir, doğru düşünüyor ve doğru anlıyor olmanızın karşılığı olarak bunları size veriyoruz denmez; doğru yaptığınız için veriyoruz. Zaten doğru inanmak zorundayız, o ön koşul! Ön koşulu gerçekleştirmişsek muhataplık başlar, artık göreceğimiz karşılık amelimize bağlıdır, muamele amelle ilgilidir. Bu yüzden lütfen şuna dikkat edin: Ayetlerdeki ilk uyarı olan “imanınız Âmentü Billâhi şeklinde değilse ameliniz boşa gitmiştir” uyarısını önemsemeden, “göreceğiniz muamele amellerinizin karşılığıdır” uyarısına odaklanıp, amel sınıfına giren davranışları en ince noktaya dek çok sıkı takip eden, Kur’an’ın “Aminû Billâhi” uyarısını ötelemiş ve perdelenmiş olur. “Amentü Billâhi idrakı ile iman” olmazsa olmaz şarttır. Bu ön şart için bize bir uyarı vardır: Doğru iman nasıldır, acaba doğru inanıyor muyum deyip konunun hak ettiği araştırmayı ve duayı yapmalıyız, değilse gerçekten perdeleniriz. Amel için gösterilen gayret ve titizlik Âmentü Billâhi kapsamında iman noktasında da gösterilmelidir, Billahi iman mutlaka önemsenmelidir. Billahi iman ve amel ayrılamaz.
KORKU VARSA MÜJDE DE VARDIR
VE ASLINDA İKİSİ İÇ İÇEDİR
İman-Amel ayrışmazlığı kapsamında günümüzde de önemini koruyan bir amel çeşidini o halden korunma ve sığınma duasıyla paylaşalım: “Onların El-Beyt’in indindeki salâtları ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. O halde, gerçeği inkâr etmenizden ötürü tadın azabı!” (Enfal-35) Ayet günümüzde de yaşanan bir hali anlatıyor. O günlerde Kâbe’yi tavaf eden bir grup, bu işi alkışla, el çırparak yapıyor. Günümüzde cenazelerini alkışla defnedenleri düşününce, o günkü küfrün bugünkü izleri insanı korkutuyor! Anlıyoruz ki aynı uygulama ve aynı insan tipi günümüzde de var! Muhafaza buyuruver Allahım. Bu korkunun peşine müjdeyi de arayalım, çünkü korku varsa müjde de vardır ve aslında ikisi iç içedir. Lütfen şu müjdeye dikkat edin: O günkü küfrün, o insanların izi bugün nasıl varsa, Efendimiz (SAV)’in yanındakilerin de izi vardır ve inşaAllah öyleyizdir. İnşaAllah öyleyizdir…
Efendimiz (SAV)’in tebliğ ettiği iki şey var: Risalet ve Nübüvvet. İkisi de ihmal edilmeksizin önemsenmelidir. Yaşarken, olayların risalet ve nübüvvet açısından doğrusu nedir diye ayet ve hadisler çok iyi araştırılarak, çok gayret sarf edilerek ele alınmalıdır. Efendimiz (SAV) Rasûl’dü ve Nebi idi. Bu yüzden Efendimiz bize Risalet’te ve Nübüvvet’te bulundu. Risalet’te bulundu, nasıl inanacağımızı öğretti. Nübüvvet’te bulundu, nasıl yaşayacağımızı öğretti. Eğer bunlardan yalnızca birini öğrenir ve önemser de diğerini bırakırsak Efendimiz’in öğrettiklerinin bir kısmını önemsiyor ve yapıyor oluruz. Yalnızca “nasıl yapacağımızı” veya “nasıl inanacağımızı” önemseyip biriyle yetinirsek olmaz, Risalet ve Nübüvvet birlikte ele alınmalıdır. Şunu lütfen not ediniz: Risalet ve Nübüvvet’i konu alan kitaplar okuyabilir, bunların anlatıldığı yerlere gidebilir, açıklamalar dinleyebilirsiniz. Ama mutlaka kendinize önce şunu sorun: Ben nasıl inanacağım? Önce bu önemlidir. Bu sorudan sonra “ben nasıl amel edeceğim?” sorusu gelir. Daima bunlardan biri önemle ele alınıyor da diğeri öteleniyorsa olmaz! Hep “nasıl yapacağımız” konuşuluyorsa yetmez. Bu araba sürmek gibidir. Önce arabanın doğru caddede olması gerekiyor ki hedefe ulaşsın. Doğru adresi bulmak, orada olduğumuzdan emin olmak şarttır, sonra ilerlenebilir. Doğru adres Âmentü Billâhi ve RasûliHİ’dir, gereği ise Efendimiz (SAV)in uygulamalarıdır. Bu yüzden Risalet ve Nübüvvet kesinlikle Kur’an’dan ve hadislerden öğrenilmelidir.
MANA ÇAKIŞTIRMA YÖNTEMİ:
BİR AYET DİĞER AYET İLE ÇELİŞMEZ, KUR’AN’DA
 BİRBİRİYLE ÇELİŞEN BİR MÂNÂ YOKTUR
Müslümanın işi araştırmaktır. Müslüman daima çalışır, araştırır. İnsan gerçek manada okuryazar olmaya İslam’ı önemsemekle başlar. “Billahi iman”dan önce bu konular çok önemsenmez. Ama Billahi imana talip olan sanki bir sınavı varmış gibi çalışır. Elbette bir sınav var; Mâliki YevmidDiyn Sınavı!
Bu noktada tefekkürümüze yeni bir başlıkla devam edeceğiz: Mana Çakıştırma Yöntemi. Bu yolda çalışmalar yaparken, ayet ve hadisleri incelerken uygulayacağımız teknikler var. Kur’an’ı ve İslamiyet’i anlamakta, Tevhid idrakını yakalamakta dikkat edilecek şeylerden birisi, bir ayete verilen mânânın bir başka ayetin mânâsıyla tezat teşkil etmemesidir; bir ayet diğer ayet ile çelişmez, Kur’an’da birbiriyle çelişen bir mânâ yoktur, bu muhaldir. Kur’an ayetlerini tezat içeren bir mânâya yol açmadan anlamak için ise şu çok önemli şartı taşımak gerekiyor: Kur’an manzarasının tamamını doğru ve tam görebiliyor olmak! Kur’an ayetlerini anlayabilmek ve o hali yaşayabilmek için bu özellikte olmak şarttır. Bu amaçla ilhamını Tevhid anlayışından alan bir yöntemden bahsedeceğiz: Mânâ çakıştırmak! Bu tekniği normal yaşantıda bulamazsınız, Kur’an’a ait bu teknik beşeri bir iz taşımaz. Ve siz Tevhid’den ilham alan bu tekniği uyguladıkça, ona alıştıkça o sizi tevhid idrakına bağlar, tevhid idrakını size çok kolaylaştırır. Efendimiz (SAV)’in “Kur’an ayetlerinin yedi bâtınî mânâsı vardır” açıklaması çerçevesinde bakarsanız bu tekniği öğrenmek çok önemli ve öncelikli hale gelir. Bu teknikle bir ayetin mânâları çakıştırılabilir. Peki, biz bu tekniği uygulayabilir miyiz? Hem de çok kolay! Kur’an’da zor bir şey yoktur. Kur’an’da ve İslam’da mü’min için zor hiçbir şey yoktur. Zor ve karışık gibi gelse de değildir, sadece biraz gayret, biraz sevmek yeterlidir. Mânâ Çakıştırma Tekniği nasıl uygulanır, onu bir olayla açmaya çalışalım.
YENİ BİR MÂNÂ GÖRDÜĞÜNÜZDE ÖNCEKİ MÂNÂYI YANLIŞ ZANNETMEK ASIL YANLIŞTIR
Bir ayetin bildiğiniz bir meali var ve birisi size “o ayetin mânâsı aslında şöyleymiş, hocamız onun manasını şöyle açıkladı” dedi. Baktınız, hakikaten doğru, çok da anlamlı. Hemen “önceki yanlış mı?” diye düşünmeyin. Yeni bir mânâ gördüğünüzde önceki mânâyı yanlış zannetmek asıl yanlıştır. İkisi de doğrudur. Öğrendiğiniz yeni mânâ sizi bir önceki mânâ yanlışmış sonucuna götürmesin. Ayetin yeni bir mânâsını öğrenmeniz, öncekinin yanlış olduğu anlamına gelmez ki. Her iki mânâyı veya daha fazla mânâ fark edilmişse hepsini çakıştırmayı öğrenmeliyiz, mânâ çakıştırmayı gerçekleştirebilmeliyiz. Bu yöntemi hayatımızdaki kavramlara da uygulayabiliriz. Mesela tüm evreni çakıştırırsak o yok olur, tevhid olur. Tevhid çakıştırmaktır. Kur’an’a ait bu tekniği öğrenip uygulayabilmeliyiz. Bu teknik bilinmezse her yeni mânâ ile (yeni bir meal ile) karşılaşıldığında “öyle değil böyleymiş” diye şaşırır dururuz. Her yeni Hakk mânâ karşısında mânâların hepsini kabul eden, çakıştıran bir duruş şarttır. Bu duruş sadece ayetler için değil, hadisler ve sünnet ehli zatların açıklamaları için de geçerlidir. Onların cümlelerinde de mânâları, yorumları, yaklaşımları (çarpıştırmak değil) çakıştırmak Tevhid’e en uygun iştir. Çünkü Hakk açıklamaların ikisi, üçü, hepsi doğrudur. Onları çakıştırarak hepsini içeren, hepsine uygun yeni bir mânâ oluşturmalıyız. Diyelim ki sünnet ehli âlim zatların bir konudaki düşüncelerini okudunuz, hepsini anlamaya çalışın, çıkardığınız mânâları çakıştırın, tevhid edin, cem’ edin, o açıklamaların sadece birini doğru kabul etmeyin, öyle sanmayın. Diğerini de sünnet ehli bir âlim söylemiş, niye yanlış olsun?
ULAŞILAN YENİ MÂNÂ ÇAKIŞTIRILAN
MÂNÂLARI YOK ETMEZ
Yeri gelmişken bir hassasiyeti dikkatinize sunayım: Bir ayete meal verilirken parantez içinde ayrıca bir meal daha yazmak tehlikelidir. Bir meali verip parantez içerisinde bir başka meal yazmak, sanki ilk meal değil de parantez içine yazılan ikinci meal daha doğru gibi bir kanaate yol açıyorsa doğru olmaz.
Mânâ Çakıştırma Tekniği uygulanırken, ayetin en zâhirî mânâsından başlanarak derinliğine doğru tüm mânâlar çakıştırılır ve hepsini içeren yeni bir mânâ oluşturulur. Onların her birini içeren yeni bir mânâya ulaşılmalıdır. Çünkü bir üst mânâ önceki mânâları zaten içerir, en azından reddetmeyen bir durumu vardır. Bu teknik, bir ayetin derinlemesine mânâlarını çakıştırmak için kullanılabileceği gibi farklı ayetleri çakıştırıp bir üst mânâya ulaşmak için de kullanılabilir. Ancak şu kural hep geçerlidir: Ulaşılan yeni mânâ çakıştırılan mânâları yok etmez.  
Bir başka ipucu da şudur: Durum tespitlerinde veya keşif bilgilerinde de mânâları çakıştırarak üst ve kavrayıcı mânâlara ulaşmak, Tevhid ile ufku sınırsızlaşmış kalp ve beyinler uğraşısıdır… İnsan-29 ve İnsan-30 ayetlerini bu kapsamda hatırlayalım: Bu ayetlerde iki farklı dil vardı; Ulûhiyet Dili, Kesret Dili. Onları anlayabilmek için ulûhiyet gerçeğiyle kesreti çakıştırmamız önemlidir. İnsan-29. ayet kesret dili ile, İnsan-30. ayet uluhiyet dili ile açıklamadır. Bunu fark etmeden beşeri gözle bakan onları birbirine zıt zanneder; oysa aynı şeyler. Onları cem edip ikisini bir kabul etmeyi öğreneceksiniz. Kitapçıklarımızı okumuş olanlar hatırlayacaktır, İnsan-29 ve İnsan-30 ayetlerinin mânâlarını çakıştırırken, her bir ayet kendi kulvarında derinlikli mânâlarının çakışmasıyla bir noktaya gelmiştik, her biri için ulaştığımız mânâları çakıştırarak özellikle kader anlayışı ve uygulanmasında yeni bir ufuk oluşturmuştuk. Ulaşılan yeni hal sindirildiğinde bu yeni mânâya bir boyut açılır (bir derinlik kazandırılır) ki bu bize “Muhtariyeti Tercih Gücü” mekanizmasını açar. Cümleler karışık gibi gelmesin, konu ilerledikçe mânâ açılacaktır inşaAllah. Mânâ Çakıştırma Tekniği ile ilgili daha somut örnekleri bu yazıların “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nesta’iyn” ayetini ele aldığımız kısımlarında göreceğiz.
FATİHA’YI ONBEŞ SANİYEDE OKUSAK BİLE MÂNÂLARIN TÜMÜNÜ BİR SEFERDE
YAŞAYABİLECEK BİR ZİHİN ELDE EDECEĞİZ
Mana çakıştırma tekniğini neden gündeme getirdik? Bu yöntemi gündeme getirme nedenlerimizden birisi, konumuz kapsamındaki bir hedefle ilişkilidir: Mânâ Çakıştırma Tekniği’ni Fatiha ayetlerinde ve surenin tamamında uygulayıp, yeni ve derin mânâlar edineceğiz. Sonra da bu mânâları salâtlarımızda değerlendirmeye, yaşamaya çalışacağız. Bir hedefimiz bu: Fatiha Sûresi’nde öyle bir hale ulaşacağız ve öyle bir mânâ oluşturacağız ki Fatiha’yı onbeş saniyede okusak bile mânâların tümünü o süre zarfında ve bir seferde yaşayabilecek bir zihin elde edeceğiz. Böyle bir zihni elde edebilmek için, o bilgileri yan yana getirmeli ve tek mânâ yapmalıyız. İnşaAllah yapacaksınız…

 

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 4-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER